headerLogo2b-18pt-myriadpro

Umut

İsa’nın ilk vaazını okumak ister misiniz? İncil’in ilk kısmı olan Matta Müjdesi’nin 5-7. bölümleri arasındadır. Söylediği sözlerden biri, on bin ağzın açık kalmasına neden olmuş olmalı. İsa, o gün konuşma yaptığı insanların arasında bulunma olasılığı bulunan iki dindar gruptan söz etti. Onlar hakkında şöyle bir yorum yaptı:

“Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler'inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz!” (Matta 5:20)

Mekke şehir merkezinde Aziz Reda ve Aziz Mabedi sokaklarının köşesinde durduğunuzu hayal edin. Toplanan kalabalığa, Müslüman din alimlerinin cennete girmeye hak kazanmak için gereken doğruluğa sahip olmadıklarını anlatmaya başlıyorsunuz…ya da, Belfast şehir merkezinde Aziz Alfred ve Aziz Franklin sokaklarının köşesinde durup kalabalıklara Katolik din adamlarının cennete girmeye hak kazanmak için gereken doğruluğa sahip olmadıklarını anlattığınızı hayal edin…İşte İsa’nın yaptığı buna benziyordu. Dönemin din önderlerinin, Tanrı’nın cennete girmek için belirlediği standardı karşılamadıklarını söylüyordu. Halkın cennete girmeyi ümit edebilmesi için kutsallığın ve doğruluğun doğası hakkındaki görüşünün din önderlerinden de üstün olması gerekliydi.

İsa’nın söylediği doğruydu. İsa’nın söz ettiği iki dindar grup için doğruluk, törensel ve geleneksel yasaya şekil yönünden uyulmasından ibaretti. Kurban sunuyorlardı, sık sık oruç tutarlardı, çok dua ederlerdi, beden temizliği, ondalıklar ve dini törenler konusunda kılı kırk yararlardı. Ne var ki, adaleti, gerçeği, paklığı, yüreğin kutsallığını ve diğer insanlar için sevgi duymayı ihmal ederlerdi.

Bu din önderleri, Tanrı’nın Musa’ya verdiği On Buyruk’u kendilerine gore uayrlayıp genişletmişlerdi. Bir Yahudi’nin itaat etmesini inanılmaz bir yük haline getiren 613 din kuralı ve düzenlemesi geliştirdiler. Bu insanların üzerindeki inanılmaz dinsel ağırlığı hayal edin. Ancak bu 613 kurala uydukları takdirde ‘dindar’ veya ‘doğru’ sayılabilecekleri öğretilmişti onlara. Din önderleri, bu 613 kural ve düzenlemeyi ön planda tutarken, sevgi, merhamet ve adaletin insanın yaşamında sahip olması gereken yerini arka planda gözlerden ırak tutuyorlardı.

Doğruluğumuz, Yahudi din önderlerinin dışsal ve resmi doğruluna karşıt olarak, içsel ve ruhsal olmalıdır. İsa vaazının başlarında şöyle demişti: “Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.” (Matta 5:8, İncil). İsa, Tanrı için en önemli olan şeyin, kişinin inancıyla ilgili dışsal gelenek ve törenlerin olmadığını söylüyor. Radikal bir öğretiş mi bu? Hayır, Eski Antlaşma’nın öğretileriyle uyumludur. “Çünkü RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, RAB ise yüreğe bakar.” (1. Samuel 16:7)

Sadece Tanrı tümüyle pak olduğu için Tanrı bizi bu şekilde değerlendirebilir. Sadece Tanrı bize neyin pak olduğunu ve neyin pak olmadığını söyleyebilir. Buna katılıyor musunuz? En baştaki sorunuza Tanrı’nın verdiği cevabı hiç ödün vermeden, farklı sözlerle, yeniden şöyle ifade edebiliriz:

Kim cennete gidebilir? Ancak yürekleri tamamıyla pak olanlar. Tanrınınki kadar pak olanlar!

Sizin ‘Temiz’ Dediğiniz, Temiz Değil!

Anne, eşi ve sekiz yaşındaki oğlunun televizyon seyrettiği oturma odasına doğru, “Yemek yiyeceğiz, hadi ellerinizi yıkayın,” diye bağırdı. Biraz sonra, televizyonun kapatıldığını ve birinin banyoda musluğu açtığını duydu. Üç kişilik bu aile birazdan en sevdikleri yemeklerden birini birlikte yiyeceklerdi: annenin makarnası ve evde yapılmış, fırından yeni çıkmış ekmek.

Oğlu yemek masasına geldiğinde Bayan Yelçi çocuğun ellerini fark etti ve “Ellerini yıkadın mı?” diye sordu. “Evet, tertemizler, “ diye cevap verdi çocuk. Anne oğlunun ellerine yakından bakıp gülümseyerek, “Senin ‘temiz’ dediğin pek de temiz değil” diyerek onu yeniden ellerini yıkamaya gönderdi.

Bayan Yelçi’nin oğluna söylediği aslında tam olarak Tanrı’nın kendimiz hakkında bilmemizi istediği şeydir: Bizim ‘temiz’ dediğimiz pek de temiz değildir. Temiz olamaz. Çünkü hiçbir insan kusursuz değildir. Sadece Tanrı kusursuzdur. Bu nedenle hiç kimse, kendi erdemleriyle, hak ederek Tanrı’nın huzuruna çıkamaz. Tanrı, insanın yaşamı boyunca, her an, kesin paklık ister; arada sırada pak olmasını değil. Tanrı’ya bu şekilde yaklaşamayız. Sevaplarımızın günahlarımızı aştığını düşünerek bir gün cennete girmeye hak kazanacağımızı ümit edemeyiz. Neden? Çünkü Tanrı, çok daha yüksek bir standart talep ediyor. Cennete girme koşulu tamamen kusursuz olmak. Geçme notu sadece 100 üzerinden 100.

“Tetelestai”

İnsanın mükemmel bir doğruluğa ve eksiksiz bir paklığa sahip olması gerekiyorsa, insanın sonsuzluğu cennette geçirme konusunda nasıl bir umudu olabilir? Akla bir kelime geliyor: “Tetelestai.” Bu kelimeyi yüksek sesle okuduğunuzda, İsa’nın ölümünden önce söylediği son sözü söylemiş olursunuz. Tetelestai. Hangi dili konuşuyor olursanız olun, bildiğiniz binlerce kelimeye bu Grekçe kelimeyi ekleyin. Bu kelimeyi İncil’in yazıldığı dilde söylemeye de gerek yok. ‘Tamamlandı’ sözü, bu kelimenin Türkçe çevirisidir.

Neden bu söz önemlidir? İsa’nın dünyada söylediği en güçlü söz budur. İsa bu sözü çarmıhta söyledi. “Daha sonra İsa, her şeyin artık tamamlandığını bilerek Kutsal Yazı yerine gelsin diye, “Susadım!” dedi. Orada ekşi şarap dolu bir kap vardı. Şaraba batırılmış bir süngeri mercanköşk dalına takarak O'nun ağzına uzattılar. İsa şarabı tadınca, “Tamamlandı!” dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.” (Yuhanna 19:28-30, İncil)

“Tetelestai” kelimesi, görünüşte çarmıha gerilmiş olmasının yarattığı trajedinin, dünyayı sarsan, kayaları parçalayan, tarihi değiştiren ve insanları ölümden dirilten bir zafer sahnesine dönüşmesini sağlayan kelimeydi. Bu olayın ayrıntılarını İncil’de okuyabilirsiniz. Bütün bunlar İsa’nın öldüğü anda gerçekleşti.

Bir anlamda, bu kelime, Tanrı’nın evreni var ederken söylediği sözlerden daha kuvvetlidir. “Tetelestai” kelimesi öylesine söylenmemişti. Tanrı dünyaya geldi, yeni bedeninin günahımızın cezasını taşıyabilmesi için insanlığa büründü. Bu sözü söylemesi için ölmesi gerekti. (Tabii ki Tanrı ölemez ama büründüğü insan bedeni günahlarımız uğruna bir kurban olarak verildi.) Mucizevi bir şekilde, Tanrı en büyük ruhsal ihtiyacımızı kendisi karşıladı! İmkansız mı? “Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” (Luka 1:37, İncil)

Bu kelime bir sanatçının kullanacağı bir kelimedir. Bir sanatçı, yapıtlarından birinin önünde durup “Tetelestai” dediğinde kullandığı kelimedir. Yaptığı resim tamamlanmıştır. Sanat yapıtını tamamlamak için eklenebilecek başka hiçbir şey yoktur. Son fırça darbesi vurulmuştur. Resmi tamamlanmıştır.

“Tetelestai” kelimesi aynı zamanda bir müteahhidin kullanacağı bir kelimedir. Yaptırdığı evi satın alan kişiye anahtarlarını teslim ettiğinde müteahhidin kullandığı kelime bu kelimedir. Şöyle der, “Tetelestai. Tamamlandı. Her şeyi plana göre bitirdim. Artık bitti.”

Bu kelime İsa’nın günahlı insan yerine çarmıhta gerçekleştirdiği işin artık bittiğini ifade etmek için kullanılır. Yapmak için başladığı işi tamamladı. “…günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz.” (1. Petrus 2:24, İncil)

İsa sayesinde, doğru olmayan bir insanın, mükemmelik standardını kimsenin karşılayamayacağı Tanrı’yla barışması mümkün olmuştur. “Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı.” (2. Korintliler 5:19, İncil)

İyi haber nedir? “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü.” (1. Petrus 3:18, İncil)