headerLogo2b-18pt-myriadpro

DaVinci Şifresi

04 judgmentalist xxx green 45Romanın konusunun kilit noktası, kilisede pek çok kişinin İsa’nın evli olduğunu bildiği ve daha sonradan ortaya çıkan tanrılığını korumak için bunun ortaya çıkmasını önlemek için gizli plan yaptıklarıdır. Bu gerçeği bir sır olarak saklamaya cinayeti göze alacak kadar kararlıydılar. Hayali bir roman yapıtı olarak gerçekten de ilgi uyandıran bir hikaye!!! Ama gerçek mi? Kitabı okudukça gerçek olanla tamamıyla uydurma olan arasındaki farkı ayırt edebildiniz mi? Kutsal Kitap’ı iyi bilen birçok Hıristiyan Dan Brown’un kitabının hayali bir hikaye olduğunu ve dinle ilgili ilkelerinin ciddiye alınmaması gerektiğini açıkça görebiliyorlar. Peki ama Kutsal Yazılar’ı çalışmayanlar? Kutsal Kitap’ın tarihi ve güvenilirliği konusunda bilgisiz olanlarımız? Sahte inançlar ve Kutsal Kitap’a uygun öğretiş arasındaki fark ve Kilise tarihinin anahtar olayları ve bugün bizim için önemleri söz konusu olduğunda bilgimiz eksikse? 

Dan Brown’un sözlerini olduğu gibi kabul edersek, sözde uzun zamandır kayıp olan belgelerin, gizli anlaşmalar yapılarak Katolik Kilisesi tarafından saklandığı ve Kutsal Kitap hakkındaki gerçeği öğrenmemiz için artık ortaya çıktığına inanacağız. Dan Brown’un çizdiği resim, kitabın, yüzyıllar boyunca Kutsal Kitap ve Katolik Kilisesi’nin çarpıttığını düzelten dikkatli tarihsel bir araştırma olduğudur.

Bu hiç de doğru değildir. Dan Brown, okuyucularının İsa, Mecdelli Meryem ve ilk dönem Hıristiyanlığı hakkında uzun zamandır saklanan gerçekleri açıkladığına inanmalarını istiyor. Peki öyle mi yapıyor? Yazar olarak size şunu söyleyebilirim, yazarın inançları kaçınılmaz olarak hikayenin içine sızar. Yazdıkça kendimizden bir şeyler paylaşırız. Dan Brown’un mesajı- ya da en azından mesajlarından biri- öğrendiğiniz hiçbir şeye güvenmeyin mesajıdır. Nitekim, internet sitesinde, kitabı kayıtlı tarihle çeliştiğinde kendimize ‘Tarihin kendisi tarihsel olarak ne kadar doğru?’ sorusunu sormamızı öneriyor. 05 image4893 examine 45İşte bu noktada ondan ayrılıyorum. Her iyi yazar, hikaye yaratmanın sevinci ve heyecanından ayrılmaz bir parça olarak gerçeğe arka çıkma sorumluluğunun da geldiğini bilir. İşte Da Vinci Şifresi bu noktada testi geçemiyor, ister uydurma kısımları kitapta okuyun isterse de filmde izleyin. Tekrar sormama izin verin, kitapta ya da filmi izlerken neyin hayali olduğunu, neyin olgulara dayandığını ve neyin olgu olarak sunulduğu halde aslında gerçek olmadığını anlayabildiniz mi? Herhangi bir noktada yanlış bir şekilde yönlendirildiğinizi fark ettiniz mi?

Da Vinci Şifresi'nde, Siyon Manastırı olarak adlandırılan bir organizasyonun var olduğu - ve karakterler bunu onaylarlar - öne sürülür. Bu organizasyon, sözüm ona 1099 yılında kurulmuş gizli bir topluluktur. Aslında gerçek, bu organizasyonun sahtekarlık suçundan hapse girmiş olan Pierre Plantard adlı biri tarafından 1953 yılında icat edilmiş olduğudur. Daha sonra Plantard mahkemeye çıkarılmış ve vermiş olduğu yeminli ifadesinde, İsa’nın, Mecdelli Meryem’den çocukları olduğu hakkındaki öyküyü uydurduğunu itiraf etmiştir.

1993 yılında Roger-Patrice Pelat’ı da içine alan, hükümet rüşvet skandalıyla ilgili bir soruşturma sırasında  Plantard, Pelat’ın Siyon Manastırı’nın ‘Büyük Ustalarından’ biri olduğuna ilişkin kanıtlarla ortaya çıktı. Plantard’ın elindeki parşömenler de bunu kanıtlıyordu. Plantard’ın hikayesinin arkasında daha başka şeyler olduğundan da kuşkulanan Fransız Yargıç Thierry Jean-Pierre Plantard’ın evinin aranması emrini verdi. Aramada daha fazla parşömen bulundu. Bunlardan biri şaşırtıcı bir şekilde Plantard’ın Fransız tahtının gerçek veliahtı olduğunu iddia ediyordu. 

Plantard, ünlü ve böylece zengin olma amacıyla başka biriyle birlikte sahte parşömen hazırlayıp bunlara eski görünümü vererek Paris’te Ulusal Kütüphane’ye yerleştirmişti. Parşömenlerin Siyon Manastırı’nın varlığını ve doğrudan Fransa krallarının ve Mecdelli Meryem’in  soyundan geldiğini kanıtladığını gördüler.

06 judge stern exacting 45Saklı belgelerin bulunmasını ve utanmaz iddialarını hiç de komik bulmayan Yargıç, Plantard’ın 48 saat için göz altına alınması emrini verdi. Bu sırada Plantard parşömenler hakkında sorgulandı. Plantard, yeminli ifadesinde Siyon Manastırı hakkında iddialarını geri aldı ve sahte parşömenleri hazırlamaya yardım edip her şeyi uydurduğunu itiraf etti. 

Şunu bir dinleyin. Dan Brown bizlere kitabında ne söylüyor? Konuyla ilgili bilgileri atlayarak okuyucularını aldatmaya çalışıyor. Sözünü ettiği parşömeninin sahte olduğunu söylemiyor! Plantard’ın yemin etmiş olarak parşömenlerin gerçek olmadığını kabul ettiği gerçeğini işine geldiği için atlıyor. Bunları göz ardı etmek, Dan Brown’un kitabının ‘tarihsel gerçeklere’ dayandığı iddiasını güçlendiriyordu.

Dan Brown’un tarihle ilgili versiyonu. Dan Brown şöyle yazıyor, “1975’te, Paris Ulusal Kütüphanesi’nde Les Dossiers Secrets adlı parşömenler bulundu, bunlar Sir Isaac Newton, Boticelli, Victor Hugo ve Leonardo da Vinci de dahil olmak üzere Siyon Manastırı’nın çeşitli üyelerinin adlarını belirtiyordu…”

Tarihin size anlattıkları. Bizlere gerçeği anlatmak için Dan Brown’un şöyle demesi gerekirdi: “1975’te, Paris Ulusal Kütüphanesi’nde Les Dossiers Secrets adlı parşömenler bulundu, bunlar Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo ve Leonardo da Vinci de dahil olmak üzere Siyon Manastırı’nın çeşitli üyelerinin adlarını belirtiyordu, fakat daha sonra aslında parşömenlerin bir sahtekarlık yapmak amacıyla oraya Pierre Plantard tarafından konulduğu öğrenildi.

Dan Brown’un tanıklığını dinlerken ne yapmamız gerekiyor? “Tanıklığının önemli bir bölümünde kasten yalan söyleyen bir tanığa, tanıklığının diğer bölümlerinde de güvenilmemelidir. Önemli bir konuda bilerek yalan yere tanıklık eden kişinin tanıklığını tamamıyla reddedebilirsiniz.”