Kaç Hıristiyan’ın oruç tuttuğunu söylemek zordur. Fakat oruç tutanlar Müslümanlar’la aynı nedenlerden ötürü oruç tutmazlar. Dinlerinin gereği olduğu için oruç tutmazlar. Oruç tuttuklarında Hıristiyanlar’ın nelerden uzak durması gerektiğiyle ilgili kurallar da yoktur. Bunu biliyor muydunuz? Orucun ne zaman bozulacağıyla ilgili düzenlemeler de yoktur. Örneğin, İmami İslam Hukuku Okulu’na göre, havaya kalkmış yoğun bir toz bulutunu içine çekmek orucu bozar. Yere kazayla düşen bir un torbasının patlamasıyla ortaya çıkan toz da buna dahildir. İncil’de böyle bir şey yoktur.
Hıristiyanlar oruç tutar mı? Evet. Aşağıdaki ayetlerden dikkat ederseniz İsa eğer oruç tutarsanız değil, oruç tuttuğunuz zaman diyor. Kaç Hıristiyan’ın oruç tuttuğunu anlamanın zor olmasının nedenlerinden birini burada görebilirsiniz. Gizli bir şekilde yaptıklarında nasıl anlayabilirsiniz?
“Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız'a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.” (Matta 6:16-18)
Hıristiyanlar’ın Müslümanlar’la aynı nedenlerden ötürü oruç tutmadıklarını söylemiştim. Bu bölümün son ayetine göre tersini düşünebilirsiniz. “Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”
Tanrı’nın sonunda bizi cennette ödüllendireceği umuduyla mı oruç tutuyoruz? Kesinlikle hayır. Hıristiyanlar Tanrı’nın iyiliğini kazanmak için oruç tutmazlar. Hıristiyanlar Yargı Günü’nde iyi işlerinin kendi hesaplarına sayılacağı ümidiyle kendilerini iyi işlere adamazlar. İsa’nın bu ayette vaat ettiği gibi göksel Babamız tarafından bu şekilde ödüllendirilmek imanımızın iyi işlere dayandığı anlamına gelmez. Bunlar gerçek imana sahip olduğumuzun kanıtıdır. Tıpkı elma ağacı üzerindeki elma meyvasının ağacın elma ağacı olduğunu kanıtlaması gibi. Hıristiyan inancı Tanrı’nın iyiliğine dayanır. Fakat biz bu iyiliği Tanrı’dan, dua etmeden, oruç tutmadan ya da yoksullara yardım etmeden çok önce aldık. İsa Mesih’e iman edip güvendiğimiz an cennetteki yerimiz güvence altına alındı. Tanrı bize gerçekten de iyilik etti. Fakat bu bizim erdemlerimize bağlı değildir. Bir gün cennette olacaksak bu hakkımız olduğu için olmayacak. İyi işlerle dolu bir yaşam sürdüğümüz için olmayacak. Cennetin fiyat etiketi yoktur. Satın alınamaz, hak edilemez. Aşağıdaki ayette bunu görebilirsiniz:
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2: 8-9)
Cennet hak ederek gidebildiğimiz bir yer değildir. Öyle olsaydı, ne yapmaya başlardık? Ruhsal başarılarımız ve kişisel fedakarlıklarımızla övünerek başlardık. Kendimizi başkalarıyla kıyaslardık ve dini görevlerine bizim kadar bağlı olmayanları gizli gizli küçük görürdük. Cennet insana Tanrı’nın bizim için yaptıklarına bağlı olarak verilseydi kendi iyiliğimiz hakkında ne yapardık? Cennet Tanrı’nın armağanı olsaydı?
“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6: 23)
Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde araştırmak isterseniz lütfen Sorular bölümünde Tanrı Merhametli Olsaydı Benim İçin Ne Yapardı? adlı sorunun yanıtını okuyun.
Oruç Tutmak Konusuna Geri Dönelim
İsa’nın iyi işlerimizi gizli olarak yapmamız üzerinde bu kadar çok durmasının nedenlerinden biri İsa’nın dönemindeki dindar insanların üstü örtülü ama kötü işleriydi. Din önderleri sıradan halkın hayranlığını kazanmaya bayılırlardı. Yaptıklarını yapma nedenleri benliklerini reddetmek değil, övgü ve yüceltilme sevgisiydi. Ya Tanrı’nın onurunu kazanmaktansa insanların alkışlarının çok daha iyi olduğuna inanıyorlardı ya da Tanrı’nın onayının insan alkışıyla ölçülebileceğini düşünüyorlardı. Her iki durumda da hatalıydılar.
Tevrat ve Zebur döneminde orucun dışsal kurallarına çok fazla değer veriliyordu – buna ve bütün iyi işlerin yapılmasına. Bu hata İsa’nın döneminde de hakimdi ve İsa da öğrencilerini bu konuda uyardı. Örneğin, Yahudiler’in oruç günleri, Pazartesi ve Perşembe’ydi. Bu günlerin pazar günü olması ve kırsal bölgelerden insanların alışveriş için Yeruşalim’e gelmeleri de rastlantı değildi herhalde. Halk arasında dindarlığın gösterilmesi için harika bir fırsattı. Yahudiler oruç sayesinde kendilerini memnun etmenin yollarını çok iyi biliyorlardı. Saçlarını taramıyor, yüzlerini asıyorlardı ve böylece dinlerine daha az bağlı olan Yahudiler’in sempati ve hayranlığını kazanıyorlardı.
Kutsal Kitap’a göre gerçek oruç, ruhsal iletişimi düşünerek ‘yemek yememektir.’ Kutsal Kitap’ta insanların oruç tuttukları bazı örneklere bakalım. Bunlar herkesin oruç tutması için uygun nedenler olabilir. Fakat Kutsal Kitap’taki oruç geleneğine ve İsa’nın bundan söz etmesine karşın İncil’in öğretişi orucu zorunlu kılmıyor.
I. BİRİNİN ÖLÜMÜ İÇİN YAS TUTMAK. Eski Antlaşma’daki oruç ve yası birinin ölümüyle bağlantılı olarak görüyoruz.
“Öyleyse neden RAB'bin gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü küçümsedin? Hititli Uriya'yı kılıçla öldürdün, Ammonlular'ın kılıcıyla canına kıydın. Karısını da kendine eş olarak aldın. Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya'nın karısını kendine eş olarak aldın.
“RAB şöyle diyor: 'Sana kendi soyundan kötülük getireceğim. Senin gözünün önünde karılarını alıp bir yakınına vereceğim; güpegündüz karılarının koynuna girecek. Evet, sen o işi gizlice yaptın, ama ben bunu bütün İsrail halkının gözü önünde güpegündüz yapacağım!”
Davut, “RAB'be karşı günah işledim” dedi.
Natan, “RAB günahını bağışladı, ölmeyeceksin” diye karşılık verdi, “Ama sen bunu yapmakla, RAB'bin düşmanlarının O'nu küçümsemesine neden oldun. Bu yüzden doğan çocuğun kesinlikle ölecek.”
Bundan sonra Natan evine döndü. RAB Uriya'nın karısının Davut'tan doğan çocuğunun hastalanmasına neden oldu. Davut çocuk için Tanrı'ya yalvarıp oruç tuttu; evine gidip gecelerini yerde yatarak geçirdi. Sarayın ileri gelenleri onu yerden kaldırmaya geldiler. Ama Davut kalkmak istemedi, onlarla yemek de yemedi.
Yedinci gün çocuk öldü. Davut'un görevlileri çocuğun öldüğünü Davut'a bildirmekten çekindiler. Çünkü, “Çocuk daha yaşarken onunla konuştuk ama bizi dinlemedi” diyorlardı, “Şimdi çocuğun öldüğünü ona nasıl söyleriz? Kendisine zarar verebilir!”
Davut görevlilerinin fısıldaştığını görünce, çocuğun öldüğünü anladı. Onlara, “Çocuk öldü mü?” diye sordu. “Evet, öldü” dediler.
Bunun üzerine Davut yerden kalktı. Yıkandı, güzel kokular sürünüp giysilerini değiştirdi. RAB'bin Tapınağı'na gidip tapındı. Sonra evine döndü ve yemek istedi. Önüne konan yemeği yedi.
Hizmetkârları, “Neden böyle davranıyorsun?” diye sordular, “Çocuk yaşarken oruç tuttun, ağladın; ama ölünce kalkıp yemek yemeye başladın.”Davut şöyle yanıtladı: “Çocuk yaşarken oruç tutup ağladım. Çünkü, 'Kim bilir, RAB bana lütfeder de çocuk yaşar diye düşünüyordum. Ama çocuk öldü. Artık neden oruç tutayım? Onu geri getirebilir miyim ki? Ben onun yanına gideceğim, ama o bana geri dönmeyecek.” (2. Samuel 12: 9-23, Eski Antlaşma)
Yaşamınızdaki birinin ölümü için yas tutarken oruç tutmak sıkça yapılan bir şeydi. Bu nedenle, Davut oğlunun ölümünün ertesi günü yemek yediği için hizmetkarları çok şaşırmışlardı. Davut’un oruca devam etmesini bekliyorlardı. Ama etmedi.
“Hizmetkârları, “Neden böyle davranıyorsun?” diye sordular, “Çocuk yaşarken oruç tuttun, ağladın; ama ölünce kalkıp yemek yemeye başladın.”
Yakın bir arkadaş ya da akraba öldüğünde insan zaten pek yemek yemek istemez. Yasın ilk döneminde bu çok normal ve doğal bir tepkidir. Oruç tutmak için çok iyi bir sebeptir.
II. TÖVBE VE İTİRAFLA GÜNAHIMIZ İÇİN YAS TUTMAK
İnsanların bu nedenle oruç tuttukları bazı örnekleri Tevrat, Zebur ve İncil’de görüyoruz. İnsanlar günahlarından tövbe etmek konusunda ciddi olduklarını göstermek istediklerinde oruç tutarlardı. Birkaç öğün yemeği feda etmemiz adanmışlığımızın derinliğini gösterir. ‘Rab kendi hayatımdan çok Seninle ilişkimin düzelmesine önem veriyorum’ demenin bir yoluydu. Bu şekilde, günahlarımızdan ötürü gerçekten yas tutuyorsak oruç tutmak için iyi bir zaman demektir.
Bu Konuda İncil’den Bir Örnek:
Saul ise Rab'bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam'daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim'e getirmek niyetindeydi. Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı.
Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, "Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?" dediğini işitti.Saul, "Ey Efendim, sen kimsin?" dedi. “Ben senin zulmettiğin İsa'yım" diye yanıt geldi. "Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek."
Saul'la birlikte yolculuk eden adamların dilleri tutuldu, oldukları yerde kalakaldılar. Sesi duydularsa da, kimseyi göremediler. Saul yerden kalktı, ama gözlerini açtığında hiçbir şey göremiyordu. Sonra kendisini elinden tutup Şam'a götürdüler. Üç gün boyunca gözleri görmeyen Saul hiçbir şey yiyip içmedi.” (Elçilerin İşleri 9:1-9)
Saul Kimdi? Pavlus Kimdi?
Bu anlatımda sözü edilen Saul’u biz daha çok Pavlus olarak tanıyoruz. Her iki ismi de kullanıyordu. Ne var ki, Şam yolunda dirilmiş İsa’yla dramatik karşılaşmasından sonra, neredeyse tamamıyla sadece ‘Pavlus’ ismini kullandığını görüyoruz. Yukarıdaki bölümde henüz Tanrı tarafından elçi olmak üzere seçilmemişti. Elçi mi? Şam’dan görünecek kadar yakın olan bu karşılaşmadan önce, henüz İsa’ya inanmamıştı bile.
Kimdi bu Saul? İman etmeden önce Tarsuslu bu adam, Hıristiyanlar’a karşı yürütülen hiddetli zulümde önemli bir rol üstlendi. Amacı Hıristiyanlar’ı ortadan kaldırmaktı. Fakat planı işe yaramadı. Zulüm, Müjde’ye engel olmadı, aksine yayılmasını sağladı. Her şey, Hıristiyan inancının ilk liderlerinin birinin öldürülmesiyle başladı. “İstefanos'un öldürülmesini Saul da onaylamıştı. O gün Yeruşalim'deki kiliseye karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç bütün imanlılar Yahudiye ve Samiriye'nin her yanına dağıldılar…Bunun sonucu dağılan imanlılar, gittikleri her yerde Tanrı sözünü müjdeliyorlardı.” (Elçilerin İşleri 8:1,4)
Böylece Saul’un öfkesi daha da güçlü bir alevle tutuşmuştu. İsa’ya inananların Şam’a sığındıklarını duyunca, başkahinden onları yakalamak ve hapse atmak için kendisine yetki veren mektuplar aldı. Kurtarıcı yüceltilmiş bedenine bürünmüş olarak karşısına çıktığında her şey değişti.
Saul ne yaptı? Oruç tuttu çünkü İsa’ya ve O’nu izleyenlere karşı işlediği büyük günahların bilgisinin altında ezilmişti. Kendisine ne yapacağı söylenmeden önce üç günü karanlıkta ve gerginlik içinde geçirmesi daha da alçalmasına neden oldu. Acı çektiği ve kafasının karışmış olduğu bu sırada, yemek yememesi doğaldı. Büyük bir keder genelde bu etkiyi yapar insanda.
Düşünün bir kere. Bu adamın yaşamının bütün amacı artık kalıcı bir şekilde değişmişti. Pavlus, görme yetisini kazandıktan hemen sonra ne yaptı? Üç yıl boyunca, kendisine verilen muazzam vahiy üzerinde derin derin düşünebilmek için ıssızlıkta kalacağı bir yere çekildi. “Ama beni daha annemin rahmindeyken seçip lütfuyla çağıran Tanrı, uluslara müjdelemem için Oğlu'nu bana göstermeye razı olunca hemen insanlara danışmadım. Yeruşalim'e, benden önce elçi olanların yanına da gitmedim; Arabistan'a gittim... Bundan üç yıl sonra Kefas'la tanışmak üzere Yeruşalim'e gittim.” (Galatyalılar 1:15-18)
İlk bakışta, bu üç yıllık dönemin elçinin yaşamında gizemli bir duraklama olduğu düşünülebilir. Ben öyle düşünmüyorum. Tanrı’nın onu gelecekte yapacakları için hazırlaması için onunla yalnız zaman geçirmesi gerekiyordu. Yapacakları arasında Müjde’yi halk arasında genellikle düşmanlık gösteren kalabalıklara vaaz etmek, yeni oluşmakta olan Yeni Antlaşma kiliselerine öğretmek ve İncil’in bir kısmını yazmak vardı.
İncil’i Değiştirmek? Aklınıza Bile Getirmeyin!!!
Tanrı yaptığı her şeyi tam yapar. Söz konusu Tanrı’nın gezegenlerimizin yörüngelerini belirlemesi olduğunda bu doğrudur. Bu düşünmemizi sağlaması için Tanrı’nın beynimizdeki yaklaşık 100 milyar nöronu koordine etmesi konusunda da doğrudur. Tanrı’nın İncil’in yazımı ve hatadan saklaması konusunu ayarlamasında da aynı şekilde doğrudur. İncil’i değiştirmek mi? Tanrı’nın Sözü’yle oynamaktansa, Satürn gezegeninin çevresindeki toz halkalarının genişliğini %37 oranında azaltmak daha kolay olurdu!
Saul, iman etmeden önce kendi döneminin büyük din önderlerinden biri olsa da, Eski Antlaşma’yı yeni baştan öğrenmeye ihtiyacı vardı. Zihninizin açılıp İsa tarafından öğretilmek büyük bir ayrıcalıktır. Bunu kişisel deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim. Saul’un ihtiyacı olan Kutsal Yazılar’ı eksiksiz bir şekilde anlamaktı- insanın öğrettiği biçimde değil, Tanrı’nın öğrettiği biçimde. İsa, ölümden dirilişinden, göğe alınmasına kadar geçen kırk günlük süre içinde öğrencilerin Eski Antlaşma’yı doğru anlamaları için yardım etti:
“Sonra onlara şöyle dedi: "Daha sizlerle birlikteyken, 'Musa'nın Yasası'nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar'da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir' demiştim." Bundan sonra Kutsal Yazılar'ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, "Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim'den başlayarak bütün uluslara O'nun adıyla duyurulacak.” (Luka 24: 44-47)
İsa ölümden dirildiği Pazar günü erken saatte diğer iki öğrenciye şöyle dedi: “Mesih'in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?" dedi. Sonra Musa'nın ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazılar'ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı.” (Luka 24: 26-27)
Eski Antlaşma’dan Bir Örnek:
“Samuel İsrail halkına şöyle dedi: “Eğer bütün yüreğinizle RAB'be dönmeye istekliyseniz, yabancı ilahları ve Aştoret'in putlarını aranızdan kaldırın. Kendinizi RAB'be adayıp yalnız O'na kulluk edin. RAB de sizi Filistliler'in elinden kurtaracaktır.”
Bunun üzerine İsrailliler Baal'ın ve Aştoret'in putlarını atıp yalnızca RAB'be kulluk etmeye başladılar.
O zaman Samuel, “Bütün İsrail halkını Mispa'da toplayın, ben de sizin için RAB'be yakaracağım” dedi.
Mispa'da toplanan İsrailliler kuyudan su çekip RAB'bin önüne döktüler. O gün oruç tuttular ve, “RAB'be karşı günah işledik” dediler. Samuel Mispa'da İsrail halkına önderlik etti.” (1. Samuel 7: 3-6, Eski Antlaşma)
III. YAKLAŞAN BİR TEHLİKE ANINDA KORUMA
Bazen ölüm ve tehlikeyle karşı karşıya kalırız. Kutsal Yazılar’dan bunun, bu zamanlarda Tanrı’nın korumasını istemek amacıyla oruç tutmak için uygun bir zaman olduğunu görüyoruz. Ezra, hırsızlarla dolu bir yolda tapınağa çok miktarda altın ve gümüş götürürken şöyle diyor:
“Tanrımız'ın önünde alçakgönüllü davranmak, O'ndan kendimiz, çocuklarımız, mallarımız için güvenli bir yolculuk dilemek üzere orada, Ahava Kanalı yanında oruç ilan ettim. Yolculuğumuz sırasında herhangi bir düşmandan bizi korumaları için, kraldan asker ve atlı istemeye utanıyordum. Çünkü krala, “Tanrımız kendisine yönelenlerin hepsine iyilik eder, ama kızgın öfkesi kendisini bırakanların üzerindedir” demiştik. Oruç tuttuk ve bu konuda Tanrımız'a yakardık. O da yakarışımızı yanıtladı.” (Ezra 8: 21-23, Eski Antlaşma)
IV. YÖN
Kutsal Kitap’a göre orucun ruhsallık için mekanik bir formül olduğu izlenimine kapılmamanız için daha önce söylediğim bir şeyi tekrar etmek istiyorum. Kutsal Kitap’a göre oruç ruhsal iletişimi düşünerek ‘yemek yememektir.’ ‘Ruhsal iletişim’ sözlerinin altını çizin. Tanrı bazı durumlarda bize isteğini göstermek için orucu kullanabilir. Yaşamımızın belli bir alanında Tanrı’nın iradesini anlamak için oruç yardımcı olabilir. Tanrı’nın yaşamlarımız için yön göstermesini istiyorsak O’nu hayatımızda birinci konuma koymalıyız. Bunu yapmanın en iyi yolu fiziksel iştahımızı bir kenara koyup dikkatimizi O’na vermemizdir.
Eski Antlaşma’dan Bir Örnek:
Üç ulus Yahuda’yı mahvetmek için saldırıyordu. Yahuda Kralı, Kral Yehoşafat çaresiz bir şekilde Tanrı’nın yönlendirişine ihtiyaç duyuyordu. Bütün ulus için oruç ilan etti ve Rab’be ne yapmaları gerektiğini sordu. Tanrı dualarını ve oruçlarını duydu ve Kral’ın müzisyenleri aracılığıyla peygamberliksel bir yönlendiriş verdi! Tanrı, düşmanın tam olarak nerede olacağı ve düşmanlarını karşılamak için ne yapmaları gerektiğini ayrıntılarıyla gösterdi. Burada hepsine yer vermeyeceğim ama aşağıdaki ayetlerin ilk 28 tanesini okumak isteyebilirsiniz.
“Birkaç kişi Yehoşafat'a gidip, “Gölün öbür yakasından, Edom'dan sana saldırmak için büyük bir ordu geliyor...” dediler. Korkuya kapılan Yehoşafat RAB'be danışmaya karar verdi ve bütün Yahuda'da oruç ilan etti.” (2. Tarihler 20: 2-3, Eski Antlaşma)
İncil’den Bir Örnek:
Burada Antakya kilisesinin önderlerinin tapınıp oruç tuttuklarını görüyoruz. Kutsal Ruh kilise önderlerine grupları içinden Pavlus ve Barnaba’yı seçip dirilmiş Rab İsa Mesih’i öteki uluslar arasında duyurmak için göndermelerini söylüyor. Oruç tutmak, Tanrı’nın yaşamımız için rehberliğini anlamaya çalışmanın yollarından biridir.
“Antakya'daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger denilen Şimon, Kireneli Lukius, bölge kralı Hirodes'le birlikte büyümüş olan Menahem ve Saul. Bunlar Rab'be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: "Barnaba'yla Saul'u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın." Böylece oruç tutup dua ettikten sonra, Barnaba'yla Saul'un üzerine ellerini koyup onları yolcu ettiler.” (Elçilerin İşleri 13:1-3)
İncil’den yüreğinize dokunan ve İsa Mesih’e iman etmeye davet eden bazı ayetleri ya da web sitesindeki bazı makaleleri yeniden okurken bir gün oruç tutmak isteyebilirsiniz.
V. HASTALIK Kutsal Kitap’ta hasta olanlar yerine oruç tutulmasının örnekleri vardır. 1. Bölümde Davut’un başka bir adamın karısıyla gayrimeşru bir ilişkiden doğan çocuğu için oruç tuttuğunu görmüştük. Davut’un iki mezmurundan, Mezmurlar 32 ve 51, korkunç günahı nedeniyle derin bir şekilde tövbe ettiğini ve Tanrı’nın bağışlamasından gelen esenliği görebiliriz.
Davut’un Yaşamından Bir Örnek Daha:
“İyiliğime karşı kötülük ediyor. Yalnızlığa itiyorlar beni. Oysa onlar hastalanınca ben çula sarınır. Oruç tutup alçakgönüllü olurdum. Duam yanıtsız kalınca, bir dost, bir kardeş yitirmiş gibi dolaşırdım. Kederden belim bükülürdü. Annesi için yas tutan biri gibi.” (Mezmur 35:12-14, Eski Antlaşma)
Davut anlayışlı bir insandı. Hasta olan düşmanları için yas tutardı. Düşmanlarının durumunu kendi durumu gibi görürdü. Sanki kendi günahı hastalığa neden olmuş gibi Tanrı’ya yalvarır ve itiraf ederdi. Orucu, Tanrı’nın insanların yaşamında fiziksel şifa getirmesi için için bir yol olarak görürdü.
Eğer hala Davut’un evli bir kadınla işlediği günahı düşünüyorsanız, kendinize en son ne zaman düşmanlarınızdan biri ya da sizden hoşlanmayan biri için oruç tuttuğunuzu sorun.
Kutsal Kitap’a uygun orucun ne olmadığına bakalım.
A. FİZİKSEL YA DA FİZYOLOJİK DİSİPLİN DEĞİLDİR. Tanrı kimseye sadece fiziksel bir disiplin olarak oruç tutmasını söylemez; bedeninizi güzelleştirmek için diyet olarak ya da fiziksel bir fayda sağlamak için. Diyet yapmanın yanlış olduğunu söylemiyorum. Diyet sizin için yararlı ya da yararsız olabilir ama Kutsal Kitap sadece bu nedenle ‘oruç tutmayı’ teşvik etmiyor. Kutsal Kitap ‘oruç’ terimini ruhsal hedefler bağlamında kullanır. Sadece kilomuzu düşürmek istediğimiz için oruç tutarsak Kutsal Kitap’ın oruç anlayışına göre oruç tutmuş olmayız. Tanrı’ya yönelmek için oruç tutarız.
Yeme konusunda disiplin sahibi olmak yaşamın diğer alanlarında da özdenetime sahip olmanıza yardım eder. Bu da oruç tutmanın iyi bir yan ürünüdür ama tek başına amaç olmamalıdır. Tanrı, sadece disiplin ya da benliğe karşı koymak amacıyla oruç tutulmasını teşvik etmiyor. Bazı rahipler ve keşişler çok eskiden bu şekilde oruç tutmaya çalışırlardı. Fakat bu Kutsal Kitap’a uygun bir oruç değildir. Tanrı’nın oruç için çok daha yüksek amaçları vardır.
B. KONTROL ARACI. Bazen oruç Tanrı’yı bir şeye zorlamanın ya da onayını kazanmanın bir yolu olarak görülür. Fakat Tanrı baskıya olumlu karşılık vermez. Elçilerin İşleri Kitabı’nda bir grup insan Tanrı’yı kendi taraflarına çekmek için kontrolcü oruç yöntemini benimsediler:
“Ertesi sabah Yahudiler aralarında gizli bir anlaşma yaptılar. "Pavlus'u öldürmeden bir şey yiyip içersek, bize lanet olsun!" diye ant içtiler. Bu anlaşmaya katılanların sayısı kırkı aşıyordu. Bunlar başkâhinlerle ileri gelenlerin yanına gidip şöyle dediler: "Biz, 'Pavlus'u öldürmeden ağzımıza bir şey koyarsak, bize lanet olsun!' diye ant içtik.” (Elçilerin İşleri 23:12-14, İncil)
Tanrı dualarını dinlemedi ve planları işe yaramadı.
C. İKİYÜZLÜ BİR DİNDARLIK. Daha önce İsa’nın dönemindeki din önderlerinin, oruçlarının daha fazla kişinin Tanrı’ya ‘adanmışlıklarını’ hayranlıkla görmesi için nasıl pazar günlerine denk getirdiklerinden söz etmiştim. Bu din yetkililerine göre Musa Sina Dağı’na Yasa’yı almak için ayın beşinci gününde çıkıp sonraki ay ikinci gününde inmişti, yani Pazartesi ve Perşembe. En azından böyle söylüyorlardı.
Fakat yakından davranışlarına baktığımızda ‘bakın ne kadar ruhsalım’ gösterisinden başka bir şey olmadığını görüyoruz. İkiyüzlülüktü. Kutsal Kitap’a uygun oruç ikiyüzlü değildir. Kontrol aracı değildir. Ve fiziksel bir disiplin değildir.
SON DÜŞÜNCELER
Kutsal Kitap’ta oruçla ilgili belki de en çok bilinen ayetler Eski Antlaşma’dadır. Tanrı bu on ayette oruç tutmak hakkında neler söylüyor? Tanrı’yı hoşnut eden oruç nasıldır? İstemediği oruç nasıldır?
“Bana her gün danışıyor,
Yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış!
Doğru davranan,
Tanrısı'nın buyruğundan ayrılmayan bir ulusmuş gibi...
Benden adil yargılar diliyor,
Bana yaklaşmaktan zevk alıyorlarmış.
Diyorlar ki, 'Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor,
İsteklerimizi denetlediğimizi neden farketmiyorsun?
“Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor,
İşçilerinizi eziyorsunuz.
Orucunuz kavgayla, çekişmeyle,
Şiddetli yumruklaşmayla bitiyor.
Bugünkü gibi oruç tutmakla
Sesinizi yükseklere duyuramazsınız.
İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz?
İnsanın isteklerini denetlemesi gereken gün böyle mi olmalı?
Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı?
Siz buna mı oruç, RAB'bi hoşnut eden gün diyorsunuz?
Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek,
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi?
Barınaksız yoksulları evinize alır,
Çıplak gördüğünüzü giydirir,
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,
Işığınız tan gibi ağaracak,
Çabucak şifa bulacaksınız.
Doğruluğunuz önünüzden gidecek,
RAB'bin yüceliği artçınız olacak.
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak,
Feryat ettiğinizde, 'İşte buradayım diyecek.
“Eğer boyunduruğa, başkalarını suçlamaya,
Kötücül konuşmalara son verirseniz,
Açlar uğruna kendinizi feda eder,
Yoksulların gereksinimini karşılarsanız,
Işığınız karanlıkta parlayacak,
Karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.
RAB her zaman size yol gösterecek,
Kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek.
İyi sulanmış bahçe gibi,
Tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız.” (Yeşaya 58: 2-11, Eski Antlaşma)
İsrail Sadece Oynuyordu!
Tanrı’nın İsrail’in orucuyla ilgili ilk suçlaması ikiyüzlülüktü. İsrailliler dindar görünmek istiyorlardı ama öyle değillerdi. İsrail sadece oynuyordu. Dinsel törenleri gerçek değildi. Yüreklerinin Tanrı’ya karşı doğru bir yerde olduğunu ve Tanrı’nın isteğini yapabilmek için, isteğinin ne olduğunu bilmeyi gerçekten istediklerini düşünüyorlardı.
Yeşaya’daki bu ayetleri okurken İsa’nın Matta 6. bölümdeki sözlerini düşünmeden edemezsiniz.
İsrail’in orucu dualarıyla elele gidiyordu ama dualarına yanıt alamıyorlardı. Peki ama neden? Bu ayetlerde ilk gördüğümüz şey İsrailliler’in protesto ettikleridir. Neden protesto ediyorlar? Çünkü Tanrı’nın oruçla birlikte ettikleri dualara yanıt vermek zorunda olduğunu varsayıyorlardı:
“Diyorlar ki, 'Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor,
İsteklerimizi denetlediğimizi neden farketmiyorsun?”
Sahte Ve Boş
İsrail’in orucu hem kontrolcü hem de ikiyüzlüydü. Oruç tutarak edilen duaların kabul edilmesi gerektiğini varsayıyorlardı. Yani, oruç Tanrı’ya istediklerini yaptırmanın yollarından biriydi. Fakat Tanrı onlara dua ettikleri şeyleri vermediği için kendilerini aldatılmış hissediyorlardı. Tanrı neden yakarışlarını gözardı ediyordu? İşte aşağıdaki ayetlerde Tanrı sorularını yanıtlıyor. Oruçlarının neden sadece sahte olmakla kalmayıp aynı zamanda boş olduğunu açıklıyor:
“Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor,
İşçilerinizi eziyorsunuz.
Orucunuz kavgayla, çekişmeyle,
Şiddetli yumruklaşmayla bitiyor.
İnsan oruç tuttuğunda yemek yemeden duracaklarını düşünürsünüz. Ama İsrail’in durumu böyle değildi. Peygamber Yeşaya İsrail’in oruç tutarken bencil isteklerini tatmin etmekten geri kalmadıklarını söylüyor. İşte bu ikiyüzlülüktür. Görünüşte fedakar bir şekilde yemek yemeden duruyorlardı. Gerçekte ise sadece kendilerini tatmin ediyorlardı. Görünüş gerçeğe uymuyordu. Buradan şu izlenimi ediniyoruz; İsrail’in tuttuğu oruçta diğer insanlar önünde ruhsallık ve içtenliğin bir arması gibi taşınırken gizlice yemek yiyorlardı. Dualarının sonucunda kilo vermiyorlardı.
Oruç Tutmak Bu Değildir
Belki de ikiyüzlülükleri bundan biraz daha üstü kapalıydı. Peygamber Yeşaya, İsrail’in oruç tutarken ‘keyiflerine baktıklarını’ söylüyor.Yani bir yandan oruç tutarken başka bir açıdan keyiflerine bakıyorlardı. Örneğin, insan yemekten vazgeçerek kendisini övüp derin bir arzuyu tatmin edebilir. Diğer bir deyişle başkalarının onayını ve övgüsünü kazanmak için oruç tutmuş olabilirler. Bir arzularını bastırırken başka bir arzularını tatmin ediyorlardı. Oruç tutmak bu değildir.
İsrail’in günahı basit bir ikiyüzlülükten daha kötüydü. Bunu şu ayette görüyoruz: “Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz.”
Oruç tutanlar kendi isteklerini tatmin ederken işçileri baskı görüyordu. Bence Yeşaya oruç tutanların işçilerinin pahasına kazanç sahibi olduklarını söylüyor. Dua ve acısız oruçlarla Tanrı’nın bereketini almaya çalışırken işçilerini eziyorlardı. İhtiyaç içinde olanlardan alırken Tanrı’dan vermesini nasıl isteyebilirlerdi?
İsrail’e karşı suçlamayı okumaya başladığınızda daha da kötüleşiyor. Oruçları ikiyüzlü. Başkalarına zarar veriyor. Çalışanlara zarar veriyor. Ayrıca şiddetle sonuçlanıyor- yumruk yumruğa dövüşüyorlar!
“Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor.”
Bu nasıl olabilir? Size farazi bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki büyük bir şirketim var ve burada pek çok günlük işçi çalışıyor. Tanrı’nın şirketimi bereketlemesi için ‘bir haftalık dua ve oruç haftası’ ilan ediyorum. Şirketi bir hafta için kapatıyorum. Bu hafta içinde ailemi alıp tatile giderek ‘hayatımı yaşıyorum.’ Ama o hafta çalışanlarım ödeme alamıyorlar çünkü çalışamıyorlar. Çalışanlarım o kadar kızıyorlar ki, isyan ediyorlar ve bunun sonuda her türlü şiddet yaşanıyor. Benim ‘haftalık dua ve oruç’ zamanım benim için karlı, başkaları için zararlı ve Tanrı için ise iğrenç oluyor.
Başka Sürücülere Bağırıp Küfretsem?
Ya da uzun bir oruç döneminde kayınbabam ve kayınvalideme karşı saygısızlığımı daha farklı şekillerde göstermeye başlayabilirim. Ya da oruç tutarken eşime sert konuşabilir, çocuklarıma vurabilir, yaptıkları küçük şeyler için onları azarlayabilirim. Orucumu açmak için evime giderken başka sürücülere bağırıp küfretsem? Tanrı’nın onayladığı oruç böyle mi olur?
İsrail’in orucunun son yanlış tarafı ise dışsal bir uygulama olmasıydı. İnsanın yüreği ve canı işin içinde değilse oruç anlamsız bir sembolik etkinlik haline gelir. Oruç, alçakgönüllülük ve Tanrı’ya dayanmanın sembolik bir ifadesidir. Fakat Tanrı İsrail’in uygulamalarının, gerçekten uzak olduğunu söyledi:
“Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek,
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?”
Rab İsa’nın törensel orucu yargılamasına bakalım. Sözleri, Eski Antlaşma’daki ayetlerin yorumu gibi:
“Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız'a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.” (Matta 6:16-18, İncil)
İsa kendi dönemindeki din önderleri hakkında ne söyledi? İkiyüzlülükleri karşısında onları azarladı.
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.” (Matta 23: 27-28)
Üç Yönden Sahteydi
O halde elimizdeki metne göre İsrail’in orucu üç yönden sahteydi. İlk olarak, insanın arzularını inkar ettiği bir zaman olmaktan çok kendilerini tatmin ettikleri bir zamandı. İkincisi, oruç başkaları pahasına tutuluyordu. Üçüncüsü, oruç boş ve dışsal bir dinsel uygulamadan öteye gitmiyordu. Simgelemesi gereken şeyi gerçekten simgelemiyordu. Bu şekilde oruç tuttukları için Tanrı’nın dualarına yanıt vermemesine şaşmamalı.
Tanrı’nın İstediği Oruç Nasıl Olur?
Eski Antlaşma’daki bu bölümün sonundaki ayetler oruç tutarken düştükleri bu hataları düzeltiyor.
Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek,
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi?
Barınaksız yoksulları evinize alır,
Çıplak gördüğünüzü giydirir,
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,
Işığınız tan gibi ağaracak,
Çabucak şifa bulacaksınız.
Doğruluğunuz önünüzden gidecek,
RAB'bin yüceliği artçınız olacak.
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak,
Feryat ettiğinizde, 'İşte buradayım diyecek.
“Eğer boyunduruğa, başkalarını suçlamaya,
Kötücül konuşmalara son verirseniz,
Açlar uğruna kendinizi feda eder,
Yoksulların gereksinimini karşılarsanız,
Işığınız karanlıkta parlayacak,
Karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.
RAB her zaman size yol gösterecek,
Kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek.
İyi sulanmış bahçe gibi,
Tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız.” (Yeşaya 58: 6-11, Eski Antlaşma)
Tanrı’yı hoşnut eden oruç, yürekten gelen ve insanın kendi çıkarını değil başkalarının çıkarını gözeten oruçtur. Peygamber Yeşaya İsrail’e başkalarına yararı olsun diye tutulan orucun, Tanrı’nın ricalarını yerine getirmesi ve eski gönençlerine kavuşmaları ve ilahi bereketin geri dönmesiyle dualarını işitmesini sağlayacağı konusunda güvence veriyor.
Tanrı’yı hoşnut eden oruç tutsaklık zincirlerini kırmalı ve ezilenleri serbest bırakmalıdır. Oruç, daha yüce bir amaç için insanın kendini inkar etmesidir. Örneğin, İsrailliler, aynı gün daha sonra istedikleri kadar yemeği planlıyorlarsa, kısa bir süre yemeden durmaları pek soylu bir davranış sayılmazdı. İhtiyaç içinde olanlara verebilmek için yemek yemeden durmaları, soylu bir iman davranışı olurdu. İsrail’in ‘orucunun’ başkalarına faydası yoktu. Aksine zararı vardı.
Evsizlerin, Açların Ve Giysisi Olmayanlar
Tanrı’nın yüreğine dokunan nedir? Bu son ayetlerden, evsizlerin, açların ve giysisi olmayanların ihtiyaçlarına önem vermemiz gerektiğini anlıyoruz. Kendimiz yemek yemeden aç olanları doyurmalıyız. Başkaları ihtiyaçlarını karşılasın diye biz eksik kalabilmeliyiz.
Kimseye yararı olmayan ve değeri sabah çayı için suyun kaynaması için geçen süreden daha fazla olmayan bir oruç türü vardır. Bunun yanında bir de Tanrı’nın harika vaadiyle betimlenen bir tür oruç vardır.
Açlar uğruna kendinizi feda eder,
Yoksulların gereksinimini karşılarsanız,
Işığınız karanlıkta parlayacak,
Karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.
Son olarak, kimsenin oruç tuttuğu için ya da hayatını iyilik yapmaya adadığı için cennete gidemeyeceğini anımsayalım. Neden? Çünkü cennetin fiyat etiketi yoktur. Kazanılamaz, hak edilemez. Tanrı’dan gelen bir armağandır.
“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6: 23)
İsa Mesih dünyaya günahlarmız için ölmek, bedelini ödemek için geldi. Bu sayede cennette sonsuz yaşam armağanı bizlere sunulmaktadır.