Justin ve Cengiz iki yakın arkadaştır. Justin Chicago’dan İstanbul’a taşınmış, evli ve bir çocuk babasıdır. İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü’nde profesördür. Cengiz ise lisans eğitimini aynı üniversitede tamamladı ve şu anda Biyomedikal Mühendislik hakkında doktora tezi üzerinde çalışmaktadır. Her şey yolunda gittiği takdirde birkaç hafta içinde doktora derecesini alacak olan Cengiz Manisalıdır.
Bu iki kişi nasıl böyle bir arkadaşlık kurduklarına gelince; arkadaşlıkları birçok arkadaşlık gibi başladı. Ortak bir ilgi alanları vardı ve bu konuda konuşmaya bayılıyorlardı. Bu konu neydi? Akademik bir mesele miydi? Hayır, yaşadıkları şehirdeki profesyonel futbol takımlarından biri hakkında konuşurlardı. Justin’in eşi her ikisinin de fanatik olduğunu düşünüyordu. Onlarsa kendilerini sadece sadık taraftarlar olarak görüyorlardı.
İkisi de ilişkilerinin ne zaman gerçek bir arkadaşlığa dönüştüğünü bilmiyordu. Fakat kısa bir süre sonra Ayrılığın Altı Derecesi filmindeki bir oyuncunun söylediği “Her insan farklı bir dünyaya açılan yeni bir kapıdır” sözünü kendi hayatlarında deneyim etmeye başladılar.
Her konuda açık açık konuşurlardı. Sırlarını, hayal kırıklıklarını, umutlarını ve hayallerini paylaşıyorlardı. Tanrı hakkındaki gerçek duyguları hakkında dürüstler miydi acaba? Başlangıçta değillerdi ama bu kısa bir süre içinde değişti. Birbirlerinin inançları hakkında ortaya koydukları sorular muhtemelen sizi ve beni gücendirirdi.
Bir seferinde Justin, “Ben Kuran’ı okudum, sen İncil’i okudun mu?” diye sormuştu. Cengiz okumamıştı. Okumak bir yana, İncil’i hiç görmemişti bile. Peki ne yapmaya karar verdiler? Birbirlerinin din kitaplarını çalışmaya başladılar. Birlikte. Bir hafta İncil’den bir bölüm okuyup üzerinde tartıştılar. Cengiz İncil’in çoğunu okumamış olsa da, birbirlerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda söylediklerine inanıyordu. Justin’in, Müslümanların ve Hıristiyanların üzerinde fikir ayrılığına sahip olduğu hassas konulardan birini tartışmadan önce paylaştığı bir ayetti. “Her şeyden önce birbirinizi candan sevin. Çünkü sevgi birçok günahı örter.” (1.Petrus 4:8). Cengiz bu ayeti beğenmişti ve- her şeyden çok- birbirlerine olan saygılarının konuşmaları üzerinde egemen olması konusunda aynı fikirdeydi. Her şeyden çok, tartışmayı kazanmak mı? Hayır, her şeyden çok birbirlerine sevmek. Her ikisi için tam zamanında gelen bir gerçekti. Neden? Onları ayıran öğretilerin, onları birleştiren gerçeklerden hiç de daha az olmadığının ortaya çıkması pek fazla zaman almadı.
İki arkadaşın buluştuğu bir Cuma öğleden sonrasında, Cengiz’in namaz kıldığı camide imamın söylediği sözler hala aklında taptaze duruyordu. İmam şöyle demişti, “Hıristiyanlara nasıl da acıyorum! Artık ellerinde bir Kutsal Kitapları yok!” Sonra, şu an elimizde olan Eski ve Yeni Antlaşma’nın değiştirilmiş olduğunu anlattı. Bu nedenle, bunların üzerinde düşünmeye bile değmezdi.
“Acaba Justin bunun farkında mı?” diye düşündü kendi kendine, “Kuran’ın İncil hakkında söylediklerini biliyor mu? Bunu ona sormalıyım.” Böylece, çay içip Boğaz’ı geçen vapurları ve transatlantik gemilerin yarattığı dalgalarla bulundukları yerlerde beşik gibi sallanan balıkçı kayıklarını izlerken Cengiz, en iyi arkadaşıyla kaygılarını paylaştı.
CENGİZ: Konuya girmek için şöyle başladı. “Justin, küçükken Binnur Teyzemin göğe alındığı sırada İsa’nın gerçek İncil’i yanında götürdüğünü söylediğini hatırlıyorum. Üzerinde fazla düşünmedim, küçüktüm ve başka şeylerle ilgiliydim. Ama bugün camide aklıma teyzemin söyledikleri geldi.”
JUSTIN: Teyzene saygısızlık etmek istemem. Çok değerli bir bayan gerçekten. Yaş günümde ailem ve benim için hazırladığı ziyafeti düşündüğümde ağzım şimdi bile sulanıyor. Fakat Kuran’da hiçbir yerde İsa’nın dünyadan İncil’le birlikte ayrıldığından söz etmiyor. Güvenilir geleneksel anlatılarda da böyle bir şey yok.
Cengiz Justin’in böyle bir cevap vermesini beklemiyordu!
“Tabii ki teyzen istediği gibi düşünme hakkına sahip ama bu durumda, gerçek İncil hakkında söyledikleri sadece iddiadan ileri gitmiyor.”
CENGİZ: Birilerinin bu inançla ilgili güvenilir kanıtları olmalı, yoksa bu kadar çok yayılmazdı. Değil mi?
JUSTIN: “Türkiye’de bir yabancı olarak yaşamak nasıl bir şey biliyor musun?” dedi Justin sırıtarak. “Yabancı olduğum için insanlar bana birçok soru soruyorlar. Siz Türkler sıcak, meraklı insanlarsınız. İnsanlarla ilgilendiğiniz için birçok soru soruyorsunuz. Yanlış anlama beni. Bundan rahatsız olmuyorum. Ama cevap vermekten kaçındığım bir soru var. Parayla ilgili. Bana sık sık ne kadar para kazandığım sorulur. Benim ülkemde kimse bu soruyu sormaz. Bu çok kişisel bir konu sayılır.”
“Kültürlerimiz çok farklı. Benimki seninkinden iyidir demiyorum. Sadece farklı. Ama söylediğim gibi benim kültürümde insanın ne kadar para kazandığı gibi kişisel sorular sorulmaz. Böyle sorular sormak kabalık sayılır.”
CENGİZ: “Bunu bilmiyordum!” diye karşılık verdi Cengiz. Batı kültürüyle ilgili bu yeni bilgi onu şaşırtmıştı.
JUSTIN: Bak bu durumdan kendimi nasıl kurtardım. Türkçede kullanılan bir sözü öğrendim, ‘Kadınlara yaş erkeklere maaş sorulmaz.’ Ne kadar para kazandığım sorulduğunda, bu sözü tekrarlıyorum ve çabucak konuyu, kadınlar veya yaşlanma, gibi başka konulara çeviriyorum.
Ama asıl söylemek istediğim şey şu. Binnur Teyzen İsa’nın cennete alındığı dönemde yaşamış olsa, kaç yaşında olurdu, düşün! İsa’nın asıl İncil’le göğe alındığını görmüş olsaydı bugün eminim yaşı konusunda çok hassas olurdu! Biri ona yaşını soracak olsa, hemen onu savunur, ‘Kadınlara yaş erkeklere maaş sorulmaz’, derdik, değil mi?”
İki arkadaş karşılıklı olarak gülüştüler.
CENGİZ: Ona yaşını sormak yersiz olurdu ama ben hala ne demek istediğini anlamadım.
JUSTIN: Şunu söylüyorum. Teyzen İsa’nın cennete görkemli bir şekilde alınmasına tanıklık etmedi. Öyle görünüyor ki, birinin gerçek İncil’e böyle olduğunu anlattığını duydu. Ama bunu söyleyen kişi de, bu olaya tanıklık etmedi. Kimse tanıklık etmedi. Bu nedenle bu inanışı destekleyen herhangi bir kanıt yok. Kulaktan duyma bir inanış.
CENGİZ: Biliyor musun, biri bir zamanlar şöyle demişti, “Her insan farklı bir dünyaya açılan yeni bir kapıdır.” Müslüman arkadaşlarımın hiçbiri, hepimizin doğru olduğunu varsaydığımız bir inanç için böyle bir şey söylemezdi. Haklı olabilirsin Justin.
JUSTIN: Düşün bir kere. İsa’nın yaşamı boyunca vaaz ettikleri ve öğrettikleri yaşadığı süre içinde tam olarak yazılmamıştı. Tıpkı Kuran gibi. Kuran da, Muhammed’in ölümünden uzun bir süre sonra derlenip kitap haline getirilmişti, değil mi? Bu nedenle, İncil’i göğe alındığı söylemek, Kuran’ın göğe taşındığını söylemek kadar saçma.
İki arkadaş birbirlerinin sohbetinin ve çay bahçesinin avlusundaki büyük meşe ağacının gölgesinin tadını çıkarıyorlardı. Garsona iki çay daha getirmesi için işaret ettiler. Sıra, Cengiz’in İncil’in değiştirilmiş olduğu meselesini açmasına gelmişti. İkisinin konuştukları en hassas konunun bu olacağını biliyordu. Justin’e İncil’in güvenilir olmadığını söylemek, bir adama eşinin güvenilir olmadığını söylemek gibi bir şeydi. Justin hemen savunmaya mı geçecekti? Sanmıyordu. Justin acaba kızar mıydı? Evet, ve ben doktoramı bitirip üniversitede iş bulduğumda ilk maaşımla kendime Boğaz'da bir yalı alacağım. Keşke…Böyle bir şey olamazdı!
CENGİZ: Aslında yüreğimde başka bir şey var. Teyzem İncil hakkında yanılmış olabilir. Ama bizim imamın söyledikleri hakkında yanılmış olacağını sanmıyorum. Bugünkü vaazında İncil’in değiştirilmiş olduğundan bahsetti.
JUSTIN: Bu iddiayı çok duydum. Ne zaman değiştirilmiş- Muhammed’den önce mi, yoksa sonra mı?
CENGİZ: Hz. Muhammed’in yaşadığı zamandan önce. Ben öyle öğrendim.
JUSTIN: Bunu kast ediyor olamazsın Cengiz. İncil’in Muhammed’in zamanından önce değiştirilmiş olduğunu söylemek Muhammed’in sahte peygamber olduğunu söylemek gibi bir şey. Bunu mu söylemek istiyorsun?
CENGİZ: Cengiz’in yüzünde sanki hayalet görmüş gibi bir ifade belirdi! “Ne diyorsun? Senin yerinde olsam alçak sesle konuşurdum. Justin seni hataların, yanlış anlamaların ve diğer şeylerinde olduğun gibi kabul ediyorum. Ama son yorumunu duysalar, yan masadakiler nasıl bir tepki verir? Bunu bilemeyiz!
JUSTIN: Ne yorumu? Ben Muhammed’in sahte bir peygamber olduğunu söylemedim. Dedim ki, İncil’in Muhammed’in döneminden önce değiştirildiğine inanıyorsan, o zaman SEN onun sahte bir peygamber olduğunu ima etmiş olursun. Anlatayım. Kuran’ın söylediklerine baktığımızda bakalım başka bir sonuca varabilir miyiz?
CENGİZ: Tamam.
JUSTIN: Justin Kuran’ını sırt çantasından çıkardı ve şöyle dedi, “Maide 5:48’e bakalım, şöyle diyor “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı gönderdik.” Eğer bunu doğru anlıyorsam, Kuran İncil’in gerçek İncil olduğunu doğruluyor. Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında dolaşan, kullanılan Kutsal Yazılar’dan bahsediyoruz. Tanrı’nın gönderdiği daha önceki kitaplar değiştirildiği için Kuran’ın gönderildiğini söylüyor mu?
CENGİZ: Ayete yeniden baktı ve dedi ki, “İlk olarak, burada Yahudi Kutsal Yazıları demiyor Justin. Sadece bir kitaptan bahsediyor, ‘daha önceki kitap’ diyor – İncil’i kast ediyor. Ama, hayır, Kuran’ın İncil’i düzeltmek için gönderildiğini söylemiyor. Onu doğrulamak ve korumak için gönderildi.”
JUSTIN: Yahudi Kutsal Yazıları’ndan da aynı şekilde söz eden başka ayetlere bakacağız ama haklısın bu ayet sadece İncil’den bahsediyor. Hatırlaman gereken en önemli şey İncil’in değiştirilmemiş olduğu. Ayetin söylediği gibi Tanrı tarafından korunduğu söyleniyorsa, değiştirilmiş olamaz!
O zaman, Kutsal Kitap Muhammed’in zamanından önce değiştirilmiş idiyse, o zaman, Muhammed kendisine inanan kişileri bilerek ya da bilmeyerek yanlış bir şekilde yönlendiriyordu. Kuran değiştirilmiş Kutsal Yazılar’ı doğruluyorsa, o zaman Kuran her şeyi bilen bir Tanrı’dan gelmiş olamaz. Yahudiler ve Hıristiyanlar Kutsal Yazıları’nı değiştirdilerse, Kuran’ın bize bu konuda bilgi vermesini beklerdik. Aksine onları doğruluyor. Muhammed Müslümanların bunlara inandığını yazıyor. “Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir.” (Ankebut 29:46). Gördüğümüz gibi, Muhammed’in döneminde kullanımda olan Kutsal Yazılar, Muhammed’in bu ayette sözünü ettiği Kutsal Yazılar’la aynıdır.
CENGİZ: “Ama Justin sen Kuran’ı kabul etmiyorsun ki, o zaman Kutsal Kitap’ın güvenilirliğini savunmak için Kuran’ı kanıt olarak kullanmaya hakkın yok.”
JUSTIN: “Haklısın. Kuran’ın tanıklığına inanmıyorum. Müslüman değilim. Müslüman olsaydım, Muhammed’e inanıyor olurdum. Ama sana ve inançlarına saygım sonsuz. Bunu biliyorsun. Müslüman olmasam da senin arkadaşınım. Umarım bunun senin için bir anlamı vardır.”
CENGİZ: Cengiz elini yumuşak bir şekilde Justin’in kolunun üzerine koydu ve şöyle dedi, “Tabii ki. Ama soruma cevap vermedin. Neden Kuran’dan alıntı yapıyorsun?”
JUSTIN: Kuran’ın tanıklığına dayanmasam da, senin dayandığını biliyorum. Sunacağım başka kanıtları kolay kolay kabul etmeyeceğin için kabul edeceğin kanıtlara başvurmam gerek. Tek söylediğim şu, Kutsal Kitap’ın Muhammed’in döneminden önce değiştirildiğini söylemen, Kuran’ın söylediğine aykırı. Sen söyle, hangisine inanalım?
CENGİZ: Tamam, ne demek istediğini anlıyorum. Ama asıl meseleyi henüz anladığını sanmıyorum. Kuran Kutsal Kitap’ın Hz. Muhammed’in döneminde değiştirilmemiş bir biçimde mevcut olduğunu söylemiyor.
Bu sıralarda her ikisi de, masalarının yanındaki masada oturan dört adamın aralarındaki konuşmayı dinlemek için büyük gayret içinde olduklarını fark ettiler. Bu Justin’den çok Cengiz’i ilgilendiren bir durumdu. Justin, Cengiz’in yüzündeki çizgilerin gerildiğini ve gözlerini kıstığını fark etti. “Gözümü onların üstünden ayırmayacağım” dedi.
JUSTIN: Her şeyi bildiğimi iddia etmiyorum. İngilizcede bir söz var, ‘Yoldaki dönemeç, dönmediğin sürece yolun sonu değildir.’ Yanlış söylüyorsam tabii ki beni düzelt. Kuran hakkında senin bildiğin her şeyi tabii ki bilmiyorum. Fakat bu durumda, ayetlerin anlama zaten açık.
Justin sırt çantasından kendi Kuran’ını yeniden çıkardı ve bu sefer masanın üzerinde bırakmaya karar verdi. “Bakabileceğimiz ayetlerden birkaç tanesi burada. Önce, biraz önce söylediğim ayete bakalım.
“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kuran’ı) gönderdik.” Muhammed’in dönemindeki İncil zaten değiştirilmiş olsaydı, o zaman Kuran, İncil’i doğruladığını ve koruduğunu ileri sürmezdi. Amacının İncil’i düzeltmek olduğunu söylerdi. Bunu anlıyorsun değil mi?”
CENGİZ: Cengiz kafasını salladı. Bir an düşünceleri, üstesinden geldiği zor bir konuya gitti- sinir sistemlerinin dinamiği. Onu anlamak zordu! “Evet, anlaması zor değil,” diye cevap verdi.
JUSTIN: Bak, burada başka bir ayet var.
“Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor.” (Yunus 10:94). Burada da Kuran, Muhammed’in dönemindeki İncil’den, Tanrı’nın güvenilecek vahiyi olarak bahsediyor. Allah’ın şüpheye düşenlere, değiştirilmiş Kutsal Yazılar’dan danışmalarını tavsiye etmesi anlamsız olurdu! Muhammed’in dönemindeki İncil gerçekten güvenilirdi. Saftı. Elinde İncil’in gerçek bir nüshası olanlar başkalarına tavsiye verebilecek durumda sayılırlardı.
CENGİZ: Seninle buluşmadan önce İncil hakkında çok olumsuz bir görüşüm vardı. Okumaya başladığımda, Tanrı Sözü’nden çok bizim Hadislerimize benzediğini düşünmüştüm. Kafamı karıştırdı. Konuşmacılar ve yazarların çoğunluğu Tanrı değil, insan. Allah’ın İsa’ya verdiği kitap olamaz. Ben öyle düşündüm. Ama söylediğin gibi, İncil, İsa’ya verilen bir kitap değil, İsa hakkında vahiy edilmiş bir kitap. İsa’ya verilemezdi çünkü İsa’nın yaşamı aracılığıyla vaaz ettiği ve öğrettiği şeyler yaşadığı sırada tamamıyla yazılmamıştı. Ayrıca, senin de söylediğin gibi, İsa’nın yaşamının sonu dünyada yaptıklarının sonu değildi. İncil’in son cümlesinin sonuna nihai ‘nokta’yı koyma zamanı henüz gelmemişti. Şu ana kadar haklı mıyım?
JUSTIN: Haklısın. İsa dedi ki, “Ben kilisemi bu kayanın [İsa Kaya diyerek kendisinden bahsediyordu] üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek.” (Matta 16:18). İsa cennete döndüğü zaman gözeteceği işlerden söz ediyor. “Kuracağım” derken yüklemde gelecek zaman kipi kullanılıyor. İlk kilise- İsa’ya gerçekten inananların ilk kez yerel olarak bir araya gelmeleri- İsa’nın dirilişi ve göğe alınmasından sonra Yeruşalim’de toplandılar ama zulüm nedeniyle kısa bir süre içinde dağıldılar. İncil’de belirleyeceği ilkelere göre ilk kiliselerin (ve bugünkü kiliselerin) Pazar günleri toplanması Tanrı’nın arzusuydu. İlahi liderlik düzeni nasıl olmalı? Kilise içinde ne gibi roller olmalı? Toplanma amacı ne olmalı vs...
İncil’i ilk okuduğunda kafanın karışmasına şaşırmadım çünkü İncil’in İsa VE kilisesi hakkında olduğunun farkında değildin. Cengiz, ‘kilise’ dediğimde, binadan değil, insanlardan bahsediyorum. İsa’nın ‘kilisesi’ (İsa’ya gerçekten inananlar topluluğu) genellikle Pazar günleri bir binada bir araya gelirler. Fakat bir inanlılar topluluğu bir bina satın alacak mali güce sahip değilse veya uygun bir yer kiralayamazsa o zaman başka bir yerde de bir araya gelmeleri mümkündür. Evlerde bir araya gelirler. Benim ülkemde, Pazar günleri spor salonlarını kiralayan okullarda toplandıklarını görebilirsiniz. Bu nedenle İsa’ya inananların ‘Kiliseye gidiyoruz’ değil, ‘Biz kiliseyiz’ demesi daha yerindedir. İlk kez böyle bir şey işitmiş olabilirsiniz ama benim memleketimde, İsa’ya gerçekten inanan yüz binlerce kişi Pazar sabahını ibadet için bir okulda geçirmektedir. Okul idaresi neden okullarının bir bölümünü Pazar günleri sorumlu ve güvenilir bir grup insana kiralamasın? Onlar için iyi bir gelir kaynağı.
CENGİZ: Çok ilginç! Kilisenin (senin söylediğin gibi İsa’ya gerçekten inanan kişiler) kiliseye gittiğini söyleyebilir miyiz? Mesela, bizim orada ‘Yeni Sevinç Kilisesi’ diye bir kilise var. ‘Kilise’, ‘Yeni Sevinç Kilisesi’ne mi gidiyor?
JUSTIN: ‘Kilise’ kelimesinin iki tanımı arasındaki farkı anladığımız sürece yanlış olmaz. İsa’ya geçekten inanmayan kişilerin kiliseye (toplandıkları bina) gitmeleri de mümkündür –bu her Pazar olan bir şeydir. Bu durumda, kilisenin (İsa’ya gerçekten inananların) kiliseye gittiği söylenemez. Sadece ‘insanlar’ kiliseye gidiyor olurlar.
Günlük yaşamımızda eşim ve ben ibadet için bir araya geldiğimiz binadan ‘kilise’ diyerek söz ederiz. Örneğin, eşim “Bugün binaya erken gidelim” demez. Bu tuhaf olurdu. “Bugün kiliseye erken gidelim” der. Nereye gittiğimizi anlatmamız gerek. Parka değil, kiliseye gidiyoruz. Fakat İsa’ya gerçekten inanan kişiler olarak, ‘kilisenin’ çimento ve tuğladan yapılmış bir yapıdan daha fazlası olduğunu biliyoruz. İsa’yı tanıyan ve seven insanlar topluluğudur. Cengiz, kafanı yeterince karıştırdım mı?
CENGİZ: Ne demek istediğini anlıyorum sanırım.
JUSTIN: Bunun yararı olabilir. İstanbul’da İsa’ya inananlardan oluşan topluluğumuza, diğer topluluklardan ayırt edilebilmesi için bir isim verdik. Fakat inananlar topluluğunuza resmi bir isim vermeden de yıllarca belirli bir yerde toplanmak mümkündür. Mesela, Suudi Arabistan, Tibet ve benzeri yerlerdeki inananlar bu şekilde toplanırlar. Hıristiyanların saldırıya uğradığı ve kilise binalarının kapatıldığı veya yıkıldığı yerlerde başka şansları yok.
CENGİZ: Bu çok ilginç bir şey. Daha önce üzerinde pek düşünmemiştim. Kilise olmak için ne kadar büyük olmak gerekiyor? Ne kadar büyükse o kadar iyi değil mi?
JUSTIN: Tanrı’nın illa bu şekilde düşündüğünü söyleyemeyiz. İsa şöyle demişti, “Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım.” (Matta 18:20, İncil). İsa’ya inananlar topluluğu başta küçük olabilir ama genellikle uzun süre küçük olarak kalmaz. İsa dedi ki, “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm.” (Matta 11:28, İncil). İsa’nın verdiği şifa ve huzura kimin ihtiyacı yok ki? Herkesin ihtiyacı var ama önce İsa hakkındaki gerçeği bilmeleri gerekir.
CENGİZ: Bütün bunları düşünmem gerek! Hepsi benim için çok yeni. Senin bahsettiğin Hıristiyanlığın benim okulda öğrendiğim Hıristiyanlıktan farklı olduğunu düşünmeye başladım. Hangi mezheptensin?
JUSTIN: İncil’i baştan sona oku- bu arada bunu gerçekten yakında yapacağını umuyorum- içinde mezhepler hakkında hiçbir şey bulamazsın. Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olmak için tanınmış bir mezhepten olmana gerek yok. İncil’de mezheplerden söz edilmez ve cennette de mezhepler olmayacak. Mezhepler bizi birbirimizden ayıran duvarlar gibi olabilir. Her zaman bu etkiye sahip değiller ama çoğunlukla bu etkiyi yaparlar. Ruhsal meseleler hakkında konuşmaya başladığımızda bana sorduğun ilk sorulardan birine nasıl cevap verdiğimi hatırlıyor musun?
CENGİZ: Katolik mi, yoksa Protestan mı olduğunu sormuştum.
JUSTIN: Ne cevap vermiştim?
CENGİZ: Sevgili Justin, Hıristiyan inancı hakkında kimsenin söylediğini duymadığım şeyler listesindeki ilk şeydi. Dedin ki, “İsa Mesih’e iman aracılığıyla Tanrı’yla dinamik bir ilişkiye kavuşturulmuş bir kişiyim. Bu hiç bitmeyecek bir ilişki- ölüm bile bunu koparamaz.” Söylediklerin kelimesi kelimesine bunlar olmayabilir ama bu anlama gelen bir şeydi.
JUSTIN: Tam böyle söylemiştim.
CENGİZ: Şimdi söyleyeceklerim seni şaşırtabilir. İsa kişisinden çok etkilendiğimi söylemekten çekinmiyorum. Hıristiyanlık bana hiç cazip gelmiyor, en azından Hıristiyanlık olduğunu düşündüğüm şey bana cazip gelmiyor. Ama İsa? Bu başka bir hikaye. İncil’de konuştuğu her sayfada, sayfayı çevirip daha fazla okumak istiyorum.
JUSTIN: Bunu anlıyorum, Cengiz. Hıristiyanlığa bakış açım, seneler önce, seninkine benzer bir durumdaydı. Katolik bir ailede yetiştim ve Katolik inancını reddettiğimde, İsa’yı da reddetmeye çok yaklaşmıştım. Roma Katolik Kilisesi’nin gerçek Hıristiyanlığı temsil etmediğinin farkında değildim. Tasarımı, öğretisi ve uygulamaları açısından Roma Katolik Kilisesi, İsa’nın şu anda bina ettiği Yeni Antlaşma kilisesinden çok farklı.
Bakış açımı değiştiren neydi? İncil. Daha önce hiç okumadığım İncil. Sonra okuyup sevdiklerimle üzerinde konuşmaya başladığım İncil. Çok değer verdikleri ve güvendikleri geleneklerinin Tanrı’nın Sözü’nde hiçbir yeri olmadığını görmeleri onlar için pek hoş bir deneyim olmadı.
Ama Cengiz, asıl konumuzdan uzaklaştık!
CENGİZ: Asıl konuya ihtiyacımız var mı? Bu konuşma çok hoşuma gidiyor!
JUSTIN: Yüreğinin derinliklerinde İsa’nın muhteşem sözlerinin güvenilir olup olmadığını bilmek istiyorsun değil mi?
CENGİZ: Evet! Kuran’dan anlaşıldığına göre, Hz. Muhammed’in o dönemde Yahudi ve Hıristiyanların ellerindeki Kutsal Yazılar’ın gerçek olduğuna inandığını söylüyordun. Anlatsana.
JUSTIN: Tamam, Maide 5:66’ya dönelim.
“Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!”
Buradaki ayette, Muhammed’in döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanların doğru yolda olduğundan söz edildiğine dikkat et. Bazı kişilerin elinde gerçek İncil ve/veya Yahudi Kutsal Yazıları vardı. Ve bunların öğretilerini hayata geçiriyorlardı. Kutsal Yazıları güvenilir olmasaydı, Allah’ın onları yaşam biçimlerini övmesi için bir neden olmazdı.
Kuşaktan kuşağa gerçek imanlılar Tanrı’nın değişmez Sözü’yle kendilerini yönlendirmelerini deneyim etmişlerdir. “Sözün adımlarım için çıra, yolum için ışıktır.” (Mezmur 119:105, Eski Antlaşma). Tanrı Sözü değiştirilmiş olsaydı, öğretiş ve kılavuzluk sağlayabilir miydi? Değiştirilmiş Kutsal Yazılar insanların yollarını aydınlatamaz. Değiştirilmiş olsalardı, bize doğru yolu takip etmeyi ve yanlış yoldan kaçınmayı gösteremezlerdi. Fakat mesele hiçbir zaman değiştirilmiş Kutsal Yazılar olmadı. Sorun her zaman insandı, Tanrı değil. Kutsal Yazılar’ı okumayanlar, kör bir adam için bir lamba veya mumun faydalı olacağı kadar yararlanabilirler.
CENGİZ: Yorumuna katılmadığımı söyleyemeyeceğim ama dürüst olmam gerekirse, İncil’in değiştirilmiş olduğunu göstermek için Kuran’da işaret ettiğimiz bu ayetler hakkında bu bakış açısını daha önce hiç duymamıştım.
JUSTIN: Bir ayet daha bakalım sonra ikimize de birer tost ısmarlayacağım.
CENGİZ: Bir dakika. Zebur’dan bir ayetten bahsettin. Neden? Sizin inandığınız Kutsal Kitap bu değil ki!
JUSTIN: Hayır, inanıyoruz. Tanrı’nın yazılı vahyinin bir parçasıdır bu. Aslında ben Tevrat ve Zebur’u da İncil kadar okurum, çalışırım. İsa’ya gerçekten inananların Tevrat ve Zebur’u okuması ve çalışmasının en önemli nedenlerinden biri İncil’den kaynaklanır. Yeni Antlaşma’nın, Eski Antlaşma’da üstü örtülü bir biçimde var olduğu söylenir. Ve Eski Antlaşma, Yeni Antlaşma’da açıklanmış olarak var olur. İncil, Tanrı'nın Eski Antlaşma'da verdiği tüm vaatleri tamamlayan kişinin İsa olduğuna tanıklık eder. Bazı vaatler İsa’da, bazıları ise İsa aracılığıyla tamamlanmıştır. Bu vaatler ancak Eski Antlaşma’yı okuyarak anlaşılabilir. Vaatlerin gerçekleşmesi sadece vaatlerin kendi bağlamları içinde anlaşılabilir.
Yeni Yıl’da sana bir Kutsal Kitap hediye etmeliyim, ne dersin?
CENGİZ: Bana sadece bir İncil hediye etmiştin. Gerçekten benim için bir bereket oldu. Ama bir Kutsal Kitap da iyi olur. Ama seninki gibi deri kaplı alma. Çok pahalı görünüyor bu.
JUSTIN: Ne derler bilirsin, ‘Kadınlara yaş erkeklere maaş ve hediyenin fiyatı sorulmaz.’
CENGİZ: Cengiz boğazını temizledi ve sesini kalınlaştırıp dramatik bir şekilde şöyle dedi, “Metni değiştiriyorsun Justin!”
Justin, meşe ağacından kopardığı küçük bir dalı Cengiz’e attı ve dal yarı dolu çay bardağının içine düştü. İki arkadaş güldüler.
JUSTIN: Ciddi söylüyorum, Eski Antlaşma’yı ve Yeni Antlaşma’yı okudukça ikisi arasındaki organik bağı göreceksin. Yazar’ları aynı. Bu nedenle, Kutsal Kitap’ın bu iki ana bölümü arasında vahiyde birlik vardır. Bunu biliyor muydun?
CENGİZ: Bir dakika! Yazar’ları aynı mı? Ne demek istiyorsun?
JUSTIN: Tanrı’yı kastediyorum Cengiz. “Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı'nın sözlerini ilettiler.” (2.Petrus 1:21, İncil)
[Sevgili Okuyucu, Web sitesinde okumanızı ısrarla tavsiye ettiğim bir yazı Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması başlıklı yazıdır. Tanrı’nın insanı yaratmadan önce sonsuzlukta tasarladığı şey, bize bağışlamasının yoluydu. İnsanın yaptıkları veya erdemlerinden bağımsız olarak tasarlanmıştır. Tanrı’yı bu kadar eşsiz kılan şey, sonsuz sevgisi ve karşılıksız ve egemen lütfudur. Lütfen geciktirmeden bir ara bu yazıyı okuyun. Tanrı’nın insanlığı zengin bir şekilde bereketlemek için nasıl zahmetle tasarısının üzerindeki örtüleri kaldırdığını görmenize yardımcı olacak. Bu tasarı sizin için de hazırlandı. Kutsal Kitap’ta açıklanması binlerce yıl aldı- adım adım, peygamberden peygambere, çağdan çağa. Bu örtünün kaldırılmasının en büyüleyici yanlarından biri Tanrı’nın bize bu özel kurbandan Aden Bahçesi’nde bahsetmeye başlamasıdır.]
“Cengiz, Yeni Antlaşma’yı okudukça göreceksin, esin almış yazarları, Eski Antlaşma’dan sürekli olarak alıntı yaparlar veya bahsederler. Yeni Antlaşma’da Eski Antlaşma’dan en azından 1600 tane doğrudan alıntı vardır. Bunlara, Eski Antlaşma öğretişinden açık bir şekilde bahseden veya Eski Antlaşma öğretişini yansıtan birkaç bin ayeti daha ekleyebiliriz. Tevrat, Zebur ve İncil arasında vahiy devamlılığı olduğu açıktır!”
CENGİZ: Ne söylemeye çalışıyorsun?
JUSTIN: Zebur’dan bahsettim çünkü Yeni Antlaşma’nın mesajının temeli Eski Antlaşma’da bulunur. Zebur hangi kitap içinde? Eski Antlaşma’da.
CENGİZ: İlginç ama sorumu unutma. Kuran’dan, İncil’in değiştirilmemiş olduğunu gösteren son bir ayet gösterecektin.
JUSTIN: Justin Kuran’ı açtı ve şöyle dedi, “Evet, bunu okumanı isteyecektim:”
“(Resûlüm!) O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.” (Al-i İmran 3:3)
Daha önce Kuran’ın hem Yahudi, hem de Hıristiyan Kutsal Yazıları’nı doğruladığını söylediğinden bahsetmiştim. Bunu bu ayette görüyoruz, değil mi? Kuran’ın, Muhammed’in döneminde mevcut İncil’in gerçekliğini doğruladığı belli. Kuran’da İsa’ya gerçekten inananlar için kullanılan olumlu sözler, ancak İncil adı verilen eksiksiz, değiştirilmemiş, Tanrı tarafından verilmiş Kitap’ı izleyenler için kullanılmış olabilir. Ayrıca, Kuran’dan okuduğumuz önceki ayetlerde gördüğümüz gibi, İsa’ya gerçekten inanmayanlar da vardı. Onların sorunu ellerinde İncil olmaması değildi. Sorun, İncil’in öğretişlerine uymamalarıydı. Aynı şey bugün de geçerlidir. Bodrum’dan Antalya’ya kadar plajlarınızı dolduran yarı-çıplak sözde Hıristiyan Avrupalılara bak.
CENGİZ: Ya da barlarımızda sarhoş olup, AIDS bulaştıranlar.
JUSTIN: AIDS tarafını bilmiyorum ama çoğunlukla haklısın. Doğal olarak şöyle düşünüyorsun, “İncil’in bu insanlara ne faydası oldu?” Kesinlikle hiç!
CENGİZ: Doğru söylüyorsun. İncil değiştirildiğine göre, okuyanlardaki yozlaşmayı ortadan kaldıramaz. Ülkendeki yüksek boşanma oranına ve aşırı yaygın ahlaksızlığa baksana.
JUSTIN: “Haklısın...ama kısmen haklısın. Bu konuda İncil’in bir suçu yok. Şöyle düşün. Yüzyıllardır sabun denen bir şey var ama hala birçok kirli insan var. İnsanların kirli olması sabunun suçu değil. Hata insanların sabun kullanmamasıdır!
Demek istediğim şu, insanların üzerinde kalıcı bir etkisi olması için İncil’in öğretişlerinin hayata geçirilmesi gerekir. Tanrı, İsa’yı tanıyanların ve kurtuluşunu alanların durumunu dramatik ifadelerle anlatıyor:
“Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” (2.Korintliler 5:17, İncil). Hala kirliler mi? Tanrı’nın gözünde değiller. İsa onları temiz kıldı! Bak, öğrencilerine ne dedi:
“Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz. Bende kalın, ben de sizde kalayım. Çubuk asmada kalmazsa kendiliğinden meyve veremez. Bunun gibi, siz de bende kalmazsanız meyve veremezsiniz. Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.” (Yuhanna 15:3-5, İncil). Nasıl temizlendiler? “Size söylediğim sözle…” İsa’nın sözleriyle temizlenmişlerdi. Ve İsa’nın onların yerine yapacağı şey aracılığıyla.
Plajlarınızda yarı çıplak güneşlenen turistlere bak. İsa’nın sözlerini işiterek, bu sözlere inanarak ve hayatlarına alarak gerçekleşecek olan temizlenme hakkında hiçbir şey bilmedikleri konusunda sana güvence verebilirim. Maalesef, onların yürekleri bu sözlerden etkilenip değiştirilmedi.
CENGİZ: Sabun benzetmen güzel. İncil ve Hz. Muhammed’in döneminde ellerinde güvenilir bir nüshası olanlar hakkında söylediklerine gelince, doğru olabilir. Kesin olarak bildiğim bir şey varsa, Kuran’ın Yahudilerden farklı söz etmesi. En azından Musa’nın Yasası, Hz. Muhammed’in döneminden önce değiştirilmişti. Örneğin, şunu bir oku:
“Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar.” (Sura 4:46)
JUSTIN: Yahudi halkı bu ayetlerde neyle suçlanıyor? Benim gördüğüm, Yahudi silgileri değil, Yahudilerin dilleri söz konusu suçlama. Yahudiler, söyledikleriyle Kutsal Yazılar’ı çarpıtmakla suçlanıyor, kalemi ellerine alıp Kutsal Yazıları’nın metinlerini değiştirmekle değil. Muhammed’in dönemindeki Yahudiler, başkalarını yanlış yollara sürüklemekle suçlanıyorlarsa, bunun nedeni, fiziksel olarak Kutsal Yazı metinlerini değiştirmeleri değil, söyledikleridir.
İsa, yaşadığı dönemde dindar Yahudileri temelinde aynı şeyi yapmakla suçlamıştı. Kutsal Yazıları’na göre, anne babalarına saygı göstermeleri gerekiyordu. Buna, onlara mali açıdan destek olmak da dâhildi. Din liderlerini ise, bu sorumluluktan kaçınmanın yolunu açacak bir gelenek yarattılar! Bir yandan Tanrı’yı temsil ettiğinizi iddia ederken bir yandan da anne babalarınıza saygısızlık ettiğinizi düşünün! Peki İsa ne dedi? “Böylelikle, töreniz uğruna Tanrı'nın sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler! Yeşaya'nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne kadar yerindedir: 'Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.” (Matta 15:6-9, İncil). İsa’nın, bu sözde ruhsal rehberlerin, gelenekleri, yorumları, örfleri ve saire ile Tanrı’nın buyruklarını bir kenara attıklarını söylüyor. Kutsal Yazılar’ın metinlerini değiştirmekle suçlamadı Cengiz.
CENGİZ: Sinsi bir şekilde sözleri çarpıtmalarıyla bir peygamberliği gerçekleştirdiklerini de görüyorum. Ne kadar ilginç!
JUSTIN: Doğru. Sözlerin çarpıtılmasından bahsediyoruz, sözlerin fiziksel olarak değiştirilmesinden değil. Öğrenmemiz gereken şey iki tip ‘tahrif’ arasındaki fark. Tahrif-i lafzi (metnin kendisinin değiştirilmesi) ve tahrif-i ma’nawi (metnin anlamının değiştirilmesi) arasındaki farkı görmemiz gerek. Umarız, bugünkü konuşmamızdan Kuran’ın, Yahudi ve Hıristiyan Kutsal Yazıları’ndan söz ettiğinde tahrif-i lafzi’den söz etmediğini öğreniriz.
Okuyucu için not: Bu konuyu İncil Güvenilir Mi? Müslüman Okuyucularımız İçin Sonsöz başlıklı bir yazıda ele alıyorum.
Justin devam etti. “Yıllar önce, deli dolu ve ahlaksız bir yaşam sürdürüyordum. En yakın arkadaşlarımdan biri çok zengindi. Babası, ülkemizdeki petrol şirketlerinden birinin sahibiydi. Bahamalar’a tatile gitmeden önce bana üç şey verdi. Kullanmam için spor arabasını ve benzin için bir kredi kartı. Tabii ki, babasının şirketinin ürettiği benzin markası içindi.”
Justin çayından bir yudum almak için durakladı.
CENGİZ: İlginç, peki üçündü şey neydi? İsviçre’de bir villa mı?
JUSTIN: İstemez miydim? Ama hayır, Kuran’dı. Aslında hiç dindar biri değildi. Kendisi Kuran’ı okumamıştı ama Kuran’da hayatıma çeki düzen verecek bir şey bulabileceğimi düşündü. O zamanlar İncil’i okumamıştım. Bu nedenle, Kuran okuduğum ilk din kitabı oldu.
Karşılıklı olarak Kutsal Yazılarımızı okumamızı önerdiğimi hatırlıyor musun? “Ben senin kutsal kitabını okudum. Sen benimkini okudun mu?” diye sormuştum.
CENGİZ: Ben de, “Hayır, okumayı bırak, elime İncil bile almadım” demiştim.
JUSTIN: Muhtemelen Kuran’ı senin kadar iyi bilmiyorum ama şimdi söyleyeceğim şeylerin Kuran hakkındaki kişisel bilgilerime dayandığını bilmeni istiyorum. Tamam mı?
CENGİZ: Tamam. Aslında, dostluğumuzun ilk dönemlerini düşündüğümde, ruhsal şeylere olan ilgin nedeniyle seni daha çok tanımak istediğimi söylemeliyim. Batılılar hakkında kafamdaki şablona uymuyordun.
JUSTIN: Bunu duyduğuma sevindim. Daha önce birçok kez söylediğim gibi, hayatımda fark yaratan İsa oldu. Ne bir inanç bildirgesi, ne uymam gereken din kuralları listesi, ama bir insan. Daha önce alıntı yaptığım ayet, yeniden okumak için arada sırada üzerindeki tozu aldığımız ilahiyatla ilgili eski bir söz değil. Doğaüstü, hayat değiştiren bir gerçek.
CENGİZ: Hangi ayet?
JUSTIN: “Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.”
CENGİZ: Keşke gerçek olsa.
JUSTIN: Hayatındaki zorlukları görmezden gelmiyorum. Sana öğretilenler nedeniyle İncil’e inanman zor bir şey. Ama neden İsa’nın önerisine uymuyorsun? Diyor ki, “Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna 7:17, İncil). Tanrı gerçeğini ulaşabileceğin bir yere koydu. İncil’i dürüst bir yürekle ve Tanrı’ya itaat ederek oku ve sonunda İsa’nın öğretişlerinin ilahi ve bozulmamış gerçekler olduğunu kendin keşfedeceksin.
CENGİZ: Bu Tanrı’dan gelen inanılmaz bir meydan okuma. Tanrı, kendisine itaat etme arzumun, beni İncil’in muazzam öğretilerini benimsemeye yönelteceğinden emin. Bunu söylüyor, değil mi?
JUSTIN: Evet. İsa’nın öğretişleri vicdanına konuşacak. Kanıt içinde görülecek. Ancak sen elde ettiğini bileceksin. Çok özel bir şey. Seninle Tanrı arasında bir şey.
CENGİZ: Yani, tabii, İsa’nın öğretişleri değiştirilmemiş bir İncil’in parçası ise.
JUSTIN: Doğru. Ancak İncil güvenilir olduğu takdirde doğrudur. Ama Yahudilerin Tevrat’ın metnini değiştirip değiştirmedikleri meselesine dönelim. Son bir şey söylemek istiyorum. Tahrif-i lafzi gerçekleşti mi? Kuran’da yaptığım çalışmalara göre hayır. Kuran bazı Yahudilerin Kutsal Yazılar’ı dilleriyle çarpıttıklarından söz eder. Bunu Al-i İmran 3:78’de okuyoruz. Sözleri doğru yerlerindeyken değiştirdiklerini okuyoruz. Bu da, ayetleri bağlamlarından koparttıkları anlamına geliyor.
İki arkadaş Maide 5:13-14 ve 5:41’e baktılar.
“Bir ayet daha,” dedi Justin yanlarındaki dört adama çabucak göz attıktan sonra. Aralarında en genç olanı- muhtemelen bir üniversite öğrencisi olabilirdi- defterine bir şey yazıyordu. Justin’in aklından şunlar geçiyordu, “Yazdıkları, kız arkadaşı için bir şiir mi, yarınki biyoloji dersi için ezberlemeye çalıştığı fotosentezin formülü mü yoksa biz ayrılmadan önce sormak istediği birkaç soru mu?” Bir an için aklı başka bir yere gitti…
CENGİZ: Hey! Aklın nerede? Aramıza geri dön!
JUSTIN: Şu masadakiler hakkında düşünüyordum. Ama dediğim gibi, Yahudilerin ve Hıristiyanların Kutsal Kitap’ı değiştirdiklerine kanıt olacağını düşünmüş olabileceğin bir ayet. Bakalım.
“Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah'ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Sura 2:75). Soru: Ayet Tanrı’nın sözlerini fiziksel olarak değiştirdiklerini mi söylüyor? Hayır ayetlerden hiçbiri öyle söylemiyor. Bu değişimleri yapmak için sayfalar Yahudiler tarafından yeniden yazılıp Kutsal Yazıları’nın ellerindeki nüshalarına yeniden yerleştirilmiyordu. Bunu yapmaları olanaksız. Günümüzde, bilgisayarlarımızla bir belgenin neresinde istersek bir metni kopyalayıp yapıştırabiliyoruz. Muhammed’in döneminde, Tora’yı fiziksel olarak değiştirmek için yeni parşömen ve yeni mürekkep kullandığımızda kimseyi kandıramazdık.
Kuran’ı hiç kronolojik olarak çalıştın mı?
CENGİZ: Ne demek istiyorsun?
JUSTIN: Sureler Kuran’da bulundukları şekilleriyle ebatlarına göre sıralanmıştır, uzundan kısaya doğru sıralıdır. Sureleri hiç kronolojik olarak okudun mu, yani, önce eski ayetler en son da yeni ayetler? Böyle bir şey mümkün mü?
CENGİZ: Bizim akademisyenlerimiz, Hz. Muhammed’in her bir sureyi ne zaman ve nerede yazdığını biliyorlar mı? Bunu araştırmak için hiç zaman ayırmadım. Yani, sorunun cevabı, bilmiyorum.
JUSTIN: Benim ilginç bulduğum şey şu, Muhammed önceleri Yahudi ve Hıristiyanların Kutsal Yazıları’nı değiştirdiklerine ilişkin hiçbir şey söylemiyor. Bunu Yunus 10:94’te gördük değil mi? “Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor.” Fakat daha sonraki bir tarihte, Yahudiler Muhammed’e, kitaplarının onun gelişini önceden bildirmediğini söylediklerinde, Kutsal Yazıları’nı yanlış okumak veya yanlış bir şekilde yorumlamakla suçladı.
CENGİZ: Tabii bu senin yorumun.
JUSTIN: Katılmıyorum arkadaşım. Kuran’da bulunan yazıların ya Mekke ya da Medine’de vahiy olarak verildiği zaten bellidir. Genellikle Mekke’de vahyedilenler daha önceki tarihe aittir ve daha şiirseldir ve dünyanın sonuyla ilgili temaları kapsarlar.
CENGİZ: Evet, bunların okunmasını dinlemeye bayılıyorum.
JUSTIN: O zaman Medine’de verilen vahiylerin daha çok Allah’ın yasasıyla ilgili olduğunu bilirsin. Dediğim gibi, Muhammed’in, Yahudilerin onun peygamberliğini kabul etmeyi reddetmeleri karşısında derin bir şekilde hayal kırıklığına uğradığı zamanlardı. Araplar Yahudilere saygı duydukları için Yahudilerin kendisine saygı duymalarını bekliyordu. Muhammed ve yanındakiler Yahudilerin bilge ve tek tanrılı ve uzun bir peygamberlik geleneğine sahip kadim bir topluluk olduğunu düşünürlerdi. Onların reddetmeleri, Muhammed’in Medine’deki yetkisine karşı büyük bir darbe indirdi ve ilişkiler kısa bir süre içinde kötüleşti.
Muhammed’in, Yahudileri Kutsal Yazılar’ını değiştirmekle suçlamasının bu geç dönemde olması, bence, rastlantı değil. Benimle aynı görüşte olmak zorunda değilsin. Senin dediğin gibi, “Her insan farklı bir dünyaya açılan yeni bir kapıdır.” Muhtemelen birçok açıdan çoğu arkadaşından farklıyım.
CENGİZ: Bunu tekrar söyleyebilirsin! Senin Tanrı ve Kutsal Yazılar’a bakış açın benimkinden çok farklı. Ama gerçek bir arkadaş, farklı görüşlerde olduğun halde arkadaş kalabildiğin kişidir, değil mi?
JUSTIN: Gerçek bir atasözü gibi söyledin! Kesinlikle haklısın. Eğer görüş ayrılığını kaldıramıyorlarsa zaten iyi arkadaş olmadıkları sonucunu çıkarabiliriz. Ama Yahudilerin Kutsal Yazıları’nı değiştirmeleri konumuza geri dönelim. Sana okuduğum beş bölüme baktığında hiçbirinin Hıristiyanların İncil’i değiştirmesinden bahsetmediğini göreceksin. Yahudilerin hepsinin suçlu olduğunu bile söylemiyorlar. Bazıları sadakatlerini korumuşlardı. Sence sadık kalmak için hayatlarında neye ihtiyaçları vardı?
CENGİZ: Sanırım Tanrı’nın kendilerine verdiği değiştirilmemiş vahiylere ihtiyaçları olduğunu söylememi istiyorsun.
JUSTIN: Bu mantıklı değil mi? Şayet Tanrı’dan gelmeyen sözlere uyuyor olsalardı Tanrı onlardan memnun olamazdı.
CENGİZ: Evet anlamlı. Sanki insan kendisini kurnazlıkla alt etmiş gibi gücenirdi.
JUSTIN: Sadakatten bahsetmişken, Müslümanlığın ilk dönemlerinde yaşamış tanınmış bir Müslüman tefsirci, İman Razı, ilahiyata göre Tanrı’nın sözlerinin kendi doğasını yansıtmak zorunda olduğunu ileri sürüyor. Tanrı güvenilirdir, bu nedenle, Kutsal Yazılar’ın güvenilir olması gerekir. Tanrı’ya, Kutsal Yazılar’ı değiştirilmekten koruması için her zaman güvenebiliriz. Bu nedenle, İncil değiştirilmiş olsaydı, bu Tanrı’nın kendi vaatlerini yerine getirmediği anlamına gelirdi. Nitekim, değiştirileceğini biliyorsa, Tanrı neden bize İncil’i versin ki?
CENGİZ: Sen söyle.
JUSTIN: Nedeni yok. Mantıklı değil. Moucarry’nin The Prophet and the Messiah: An Arab Christian’s Perspective on Christianity and Islam adlı kitabında İman Razı’nın İncil’in güvenilirliği konusundaki yorumlarını okuyabilirsin. İlk adını hatırlamıyorum. Umarım internette bulabilirsin.
Tamam, şimdi yine Yahudi halkına dönelim. Cengiz, Nisa 4:46’yı tekrar okuyalım.
“Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar.”
Bu ayet Yahudilerin Tanrı sözünü değiştirmelerinden mi, yoksa bunları yanlış bir şekilde yorumlamalarından mı söz ediyor? Bunun cevabını ‘kelimeleri esas manasından kaydırıp’ ifadesinde buluyoruz. Tahrif-i ma’nawi (metnin anlamının değiştirilmesi) ile suçlanıyorlardı. Tahrif-i lafzi (metnin fiziksel olarak değiştirilmesi) ile suçlanmıyorlardı. Şimdi okuyacağım ayetten Muhammed’in döneminde Yahudilerin elinde Tevrat’ın değiştirilmemiş metninin olduğunu görebilirsin.
“Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helal idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz, o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.” (Al-i İmran 3:93).
Yahudilerden istenen neydi?
CENGİZ: Ellerindeki Yasayı, Tevrat’ı kullanmaları.
JUSTIN: Doğru. Allah, sorularına doğru cevapları bulmaları için Tevrat’ı incelemeleri buyruğunu verdi. Düşünsene. Allah, değiştiğini bildiği Kutsal Yazıları incelemelerini istemezdi.
Yahudilerin, kendi yasalarının kendilerine uygun olmadığını düşündükleri zamanlar vardı ve bu zamanlarda davalarını Muhammed’e götürür ve ondan Tevrat’a göre daha iyi bir hüküm almayı umarlardı. Bu ne anlama geliyor? Tevrat’ın öğretişlerini onurlandırmayı istemeyen Yahudiler bile hiçbir zaman Tevrat’ı değiştirmeyi düşünmediler. Bunu söylerken tahrif-i lafzi’yi (menti fiziksel olarak değiştirme) kast ediyorum. Yahudiler sadece anlamını gizlemeye çalıştılar. Kötülüklerine rağmen, Tevrat’ın yazılı biçimini değiştirmeye cesaret edemediler! İşte bu yüzden Kuran’a göre, Allah onlara, kendi Kutsal Yazıları’nda Tanrı’nın basit buyruklarını bulmalarını söyledi.
CENGİZ: İslam’ın buyruklarına yılın sadece belirli zamanlarında uyan bazı Müslümanlar tanıyorum. Canları istediği zaman namaz kılarlar. Hafta sonları neredeyse birahanede yaşarlar, vs.
JUSTIN: Söylediklerin aklıma bir ayet getiriyor.
“Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler.” (Al-i İmran 3:187).
Hıristiyanlar ve Yahudilerden Kuran’da, Kutsal Yazılar’ın sorumlu koruyucusu olarak söz edilir. Tanrı’nın Kutsal Yazılar’ı Hıristiyanlara ve Yahudilere vermesinin nedeni, Tanrı’yla ilgili gerçek bilgiyi tüm dünya ve her ulusa bildirmeleriydi. Yahudilerin ve Hıristiyanların bazıları bu görevi yerine getirdi, bazıları getirmedi. Nasıl sadık olan ve sadık olmayan Müslümanlar varsa, sadık olan ve sadık olmayan Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardır.
Ama söylemeye çalıştığım şu, sorun Kutsal Yazıları’nın güvenilir olmaması değildi. Sorun, Kutsal Yazılar’ın verildiği insanların güvenilir olmamasıydı. Keşke yanında bir defter olsaydı da, şimdi söylediklerimi yazabilseydin. Gerçek şu, o sırada mevcut olan Kutsal Yazılar, güvenilir ve değiştirilmemiş Kutsal Yazılar’dı. Tanrı bunu doğruladı. Bu nedenle, bunların güvenilir olmadığını söylemek Tanrı’yla aynı düşüncede olmamak demektir.
CENGİZ: Bunu hatırlamak için bir deftere ihtiyacım yok. Herhalde bugün söylediğin en önemli şey bu oldu. Ama ben özel olarak Yahudi halkını soruyordum. İncil değiştirilmediyse, o zaman belki Kuran değiştirilmeden söz ettiğinde, Tevrat’tan bahsediyor olabilir.
JUSTIN: Sorunu unutmadım. Şimdi okuyacağım ayette ‘ellerindeki’ kelimesine dikkat et. Tanrı’nın Yahudilerin o sırada elinde bulunan Kutsal Yazılar’ı doğruladığını görüyoruz. Kuran’da, Yahudilerin elinde Kutsal Yazılar’ın bulunduğu ama sonra bunları kaybettikleri veya değiştirdikleri söylenmiyor:
“Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler.” (Bakara 2:89)
Kuran’da sadece Tevrat’ın değiştirilmediği gerçeğine tanıklık eden birkaç ayet yok. İsa’nın zamanında da değiştirilmemiş olduğunu doğruluyor. Bu sefer ayetleri sen oku. Ama dört komşumuzu düşünerek, alçak sesle oku istersen.”
CENGİZ: “Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) var gücünle sarıl!" (dedik).” (Meryem 19:12)
“(Meryem): "Ey Rabbim, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o da oluverir. Allah ona yazmayı, hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.” (Al-i İmran 3:47-48)
“Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir" de.” (Maide 5:68)
JUSTIN: Buradan ne sonuç çıkarmalıyız? Muhammed’in Kutsal Yazılar’ın İ.S. 6. yüzyılda değiştirilmemiş olduğunu doğruladığı anlamına mı geliyor?
CENGİZ: Öyle görünüyor.
JUSTIN: Öyle! Kutsal Yazıları’na uymalarının söylendiği gerçeği, ellerinde kutsal kitaplarının değiştirilmemiş nüshalarının bulunduğunu gösterir. Bu ayetler Kutsal Kitap’ın Muhammed’in döneminde güvenilir sayıldığını açıkça ortaya koyuyor. O zaman 21. yüzyıldaki Kutsal Kitap’ın gerçeğe bağlı oluğunu kanıtlamak için yapılması gereken tek şey altıncı yüzyıldan bir nüsha ile karşılaştırmak olacak.
Bu konuda “İncil Güvenilir midir?” başlıklı, benim yazdığım bir yazıyı okuyabilirsin. Bir nüshasını ister misin?
CENGİZ: Rastlantı bu ya, sırt çantanda bir tane olduğunu söyleyeceksin değil mi? Tabii, okumak isterim ama İncil’in güvenilir olduğuna ikna olduğum düşüncesine kapılma sakın. Kutsal Yazılar Hz. Muhammed’in zamanından önce değiştirilmediyse, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra değiştirilmiş olmalı. Herkesin bildiği gibi değiştirildiler. Önceden Kuran’la uyumluydular ama artık değiller. Kutsal Kitap o zamanlar da şimdiki haliyle aynı olsaydı, o zaman Kuran’la çelişmezdi. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?
JUSTIN: Evet, nasıl düşündüğünü anlıyorum. Kuran’la uyumlu olmak için Yahudi ve Hıristiyan Kutsal Yazıları’nın Muhammed’in zamanından önce veya sonra değiştirildiğine inanamazsın. Buna inanmak demek, Kuran’ın bunları doğruladığına ve koruduğuna ilişkin sözler söylediğine inanmamak demektir. Tek seçimin, değiştirmenin Kuran yazıldıktan SONRA gerçekleştiğini söylemek. Soru şu, bu akla uygun bir seçim mi?
İnandıklarımızın dört temel gerçekle uyumlu olduğundan emin olalım. Cengiz bunları da tartışmalıyız.
CENGİZ: Dinliyorum.
JUSTIN: İlk olarak, Kuran KİMSENİN Tanrı’nın Sözü’nü değiştiremeyeceğini söylüyor. “Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur.” (Enam 6:34). Bu Tanrı yüzyıllar öncesinde bize bu gerçeği hatırlattı: “RAB'be karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 21:30, Eski Antlaşma). Buna inanıyor musun? İnanmalısın. Tanrı’ya karşı başarılı olacak insan tasarısı yoktur- ne İsa’nın döneminden önce ve sonra ve ne de Muhammed’in döneminden önce ve sonra.
Güçsüz insanın Tanrı’nın söylediği sözleri değiştirebilecek olmasını hayal etmek düşünülemez bir şeydir. Kutsal Kitap değiştirildiyse, bunun anlamı Tanrı’nın koruyamamış olmasıdır. Söylediklerinden bu sonuca mı varmalıyız?
CENGİZ: Hayır, Allah hakkında böyle bir şey kesinlikle söylemiyorum!
JUSTIN: Bu aynı zamanda insanın Tanrı’dan daha büyük olduğu anlamına gelirdi. Ayrıca sevgili dostum, eğer Tanrı kendi Sözü’nü koruyamazsa, o zaman gerçekten Tanrı olamaz. Böyle bir sonuç Tanrı’ya küfür sayılacaktır!
CENGİZ: Bunu da kesinlikle söylemiyorum!
JUSTIN: Tamam, o zaman ilk noktam üzerinde anlaşıyoruz. Senin için kabul etmesi zor olsa da, Kuran Kutsal Kitap’ın değiştirilmemiş olduğunu varsayar. “Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kuran’a) iman edin.” (Bakara 2:41). ‘Elinizdekini’ kelimesinin altını çiz. Ellerinde Yahudilerin Kutsal Yazıları vardı. Kutsal Kitap, Muhammed’in zamanında değiştirilmiş idiyse, o zaman, o sırada ellerindeki kutsal yazıları Allah’ın doğruladığını nasıl söyleyebiliriz? Değiştirilmeyi onaylayamaz. Nitekim, Tanrı’nın mükemmel olmayan bir şeyle işi olamaz. Mezmurcunun şimdi söyleyeceğim sözlerine katılmalıyız, diyor ki, “Adına şükrederim, sevgin, sadakatin için. Çünkü adını ve sözünü her şeyden üstün tuttun.” (Mezmur 138:2, Eski Antlaşma)
CENGİZ: Ben kimim ki buna karşı çıkayım?
JUSTIN: Kızımız hap içmekte zorlanıyor. Durumu neredeyse komik. Hapı dilinin üzerine koyuyoruz, suyu yudumluyor, yudumluyor, hap hala yerinde duruyor. İncil’in paklıyla ilgili bu üçüncü savı kabul etmek, neredeyse Jennifer’ın haplarını yutması kadar zor olacak.
CENGİZ: Tamam, üçüncü savın neymiş?
JUSTIN: Kuran, Kutsal Kitap’a inanmayan Müslümanların yoldan çıktığını söylüyor. Ben senin yerinde olsam, Kutsal Kitap’ın değiştirildiğini söyleyecek kadar ‘Allah’tan uzaklaşma’ durumuna sokmazdım kendimi. Tehlikeli bir duruş. Cengiz lütfen kendini bu duruma sokma.
CENGİZ: İlgin için teşekkür ederim. Hangi ayetten bahsediyorsun?
JUSTIN: “Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkar ederse tam manasıyla sapıtmıştır.” (Nisa 4:136). [İtalik vurgu bana aittir.] Tevrat, Zebur ve İncil’in güvenilirliğine inanmak yerine onları değiştirilmiş olmakla suçluyorsun. Kutsal Kitap, Kuran’ın kendi iddiasına göre, Allah’ın sözüyse, o zaman nasıl değiştirilmiş olabilir? Kutsal Yazılar’la ilgili senin görüşlerini paylaşmak yerine geniş bir bataklık alanda yürümeyi tercih ederim.
CENGİZ: Cengiz, “Bataklığa hiç yaklaşma Justin” derken gülümsedi. Seni de, Sarah ve Jennifer’i de kaybetmek istemem. Bir çıkmaz var değil mi? Tabii ki çıkmazı görüyorum ama içimdeki her şey Kutsal Kitap’ın değiştirilmiş olduğunu söylememi istiyor. Bunu söylerken, Tevrat ve İncil’in metinlerinin değiştirilmiş olduğunu kast ediyorum. Tahrif-i ma’nawi’yi kast etmiyorum. Tahrif-i lafzi’den bahsediyorum – Kutsal Yazıların metinlerinin fiziksel olarak değiştirildiğini söylüyorum. Ben buna her zaman inandım. Hemen düşüncemi değiştirmemi mi bekliyorsun?
JUSTIN: Kesinlikle hayır. Aslında, durumunu bir çıkmaz olarak görmene memnun oldum. Bütün Müslümanlar bu çıkmazı yaşıyorlar. Gerçek şu ki, Kuran’da Kutsal Kitap’ın değiştirilmemiş olduğunu kabul eden birkaç tane ayet var. Biz bunların bazılarına baktık. Kuran Yahudileri ve Hıristiyanları Kutsal Yazıları’nı çarpıtmak veya doğru yorumlamamak konusunda suçlasa da, bu suçlamalar tahrif-i lafzi olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle, İncil’in metninin değiştirilmiş olduğunu doğrulayan ayetler olduğunda ısrar etmek, Kuran’ın kendi kendisiyle çeliştiğini söylemektir. Bu son noktamdı. Eminim Kuran’ın öğretişlerinin birbiriyle çelişkili olduğunu söyleyeceğin bir duruma sokmak istemezsin kendini.
CENGİZ: Hissettiği tedirginliği saklamak Cengiz için giderek daha zor bir hal alıyordu. Justin büyük olasılıkla gerçeği söylüyordu. Cengiz, çocukken anne babasının Foça’daki yazlık evlerine yakın kumsalda dururken hissettiklerine benzer bir şey hissediyordu. Ege Denizi’nin dalgaları ayaklarını ıslatırken kulsalda durur, denizin ayaklarının altında kumu çekmesini hissederdi. İncil’in güvenilirliğine karşı argümanları ardı ardına ortadan kayboluyordu. Bunu Justin’e açık açık söyleyebilir miydi hiç? Şimdilik şöyle dedi, “Tabii ki hayır, aklı başında olan kim Kuran’ın öğretişlerinin çelişkili olduğunu kabul edebilir?” Konuştuklarımız hakkında düşünecek çok şey var Justin!” Bunu derken sesi kaygılıydı.
JUSTIN: Gerçekten öyle. Bu dört noktayı paylaşmadan önce İncil’in Muhammed’in döneminden sonra değiştirilmiş olması gerektiği sonucuna varmıştın. Kuran’dan daha fazla ayet referans göstermedim. Bunun yerine, neden bu sonuca varamayacağımıza dair bazı nedenler verdim. İncil ne zaman değiştirildi? Muhammed’den önce mi, sonra mı? Öncesinde değişmiş idiyse, o zaman, Muhammed’i sahte bir öğretmen olmakla suçlamış olursun. Böyle bir duruşa sahip olmak istemeyeceğini biliyoruz! Ama öte yandan, İncil daha sonra değiştirilmiş de olamaz çünkü o zamana kadar birçok dile çevrilmiş ve dünya çapında dağıtılmıştı.”
İki arkadaş görüş alanlarındaki bir limana yavaş yavaş yaklaşmakta olan devasa bir transatlantiği fark etmişlerdi. Gemi hakkında bildiklerini sormak için garsonu çağırdılar. O kadar büyüktü ki, yakınlarda demirlemiş diğer gemilerin römorkör gibi görünmesine neden oluyordu! Garson geminin asının ‘EQUINOX’ olduğunu ve yolculuğuna Roma yakınlarında bir deniz kıyısından başladığını anlattı. İstanbul’dan sonra, Efes’e devam edecekti.
Garson masalarına gelmişken birer çay daha ısmarladılar ve Justin devam etti, “Kendimizi Yahudilerle Hıristiyanların yerine koyalım. Kendi Kutsal Yazıları’nı değiştirmek için ne gibi nedenleri olabilirdi? Hıristiyanlar için (ya da aslında herkes için), Tanrı’nın sözüne bir şey ekleseler veya çıkarsalar onları korkunç bir son bekliyor olacaktı.”
“Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır.” (Vahiy 22:18-19, İncil)
CENGİZ: Tamam, peki ya Yahudi halkı?
JUSTIN: Tanrı onlara da kendisine karşı aynı suçu işlememe buyruğu vermişti.
“Size verdiğim buyruklara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın. Ama size bildirdiğim Tanrınız RAB’ bin buyruklarına uyun.” (Yasa’nın Tekrarı 4:2, Eski Antlaşma)
“Size bildirdiğim bütün buyruklara iyice uyun. Bunlara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın.” (Yasa’nın Tekrarı 12:32, Eski Antlaşma)
Düşün bir kere. Kendi Kutsal Yazıları’nı değiştirerek ve sonra kendisinden sonra gelenlere bunları Tanrı’nın Sözü olarak aktararak, Ehl-i Kitap olan halk, hem kendilerini, çocuklarını hem de onların çocuklarını mahvetmiş olacaklardı.
CENGİZ: Ben şöyle düşünüyorum. Kutsal Yazıları’nı değiştirme amaçları, kuşkusuz, Hz. Muhammed’le ilgili tüm peygamberlikleri ve ondan söz eden kısımları silmekti. Nedeninin bu olabileceğini hiç düşündün mü?
JUSTIN: Hayır düşünmedim. Bunu yaparak ne kazanmak istemiş olabilirler? Muhammed hakkında Kutsal Kitap’ta bu tür peygamberlikler var idiyse, Tanrı’nın gelecek hakkında açıkladığı her şeyi kabul ettikleri gibi, neden bunu da kabul etmediler? Daha önce söylediğim gibi, Kutsal Kitap’tan herhangi bir şeyi sildikleri için tek kazançları, kendileri ve soyları için sonsuz bir lanet olacaktır.
CENGİZ: İncil’de değişiklik yapılmış olması bence hala mümkün.
JUSTIN: Tabii ki, istediğimiz herhangi bir şeyi iddia edebiliriz. Sorun, İncil çoktan Roma İmparatorluğu’ndan yayılmışken bu gibi silme işlemlerinin nasıl yapılmış olabileceğini açıklamak. Örneğin, Yuhanna Müjdesi’nin giriş kısmını bir düşünün. Justin, İncil’inin birinci bölümümü açtı ve beş ayet okudu.
“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı…Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-4, 14)
Geçen ay, İncil’de İsa’dan ‘Söz’ olarak söz eden ayetleri çalışmıştık. Yani, bu unvan sana tanıdık geliyor olmalı. Ama bir düşün. Bu ayette ilahiyatla ilgili muazzam gerçekler var. Örneğin, yaratılış, İsa’nın tanrılığı, Söz’ün beden alması, Tanrı’nın sonsuz doğası ve daha fazlası. Diyelim ki, Suriye’de dördüncü yüzyılın sonlarında bir din önderi ‘Söz’ kelimesini geçtiği ayetleri silerek veya yeniden yazarak Kutsal Yazılar’ın bu kısmını değiştirmek istedi. Nasıl değiştirebilir?
CENGİZ: Bilmiyorum. İncil’in bütün nüshalarını toplar ve en beğendiği Hıristiyan ilahiyatına uyacak şekilde bunları değiştirmeye başlar.
JUSTIN: Cengiz çok basitmiş gibi anlatıyorsun. Gerçek şu ki, basit değil, olanaksız bir iş! O lider Yuhanna Müjdesi’ne ‘yeni’ bir giriş yazabilir ve bu yeni versiyonun birçok nüshasını çıkarıp dağıtabilirdi. Ama o dönemde Roma İmparatorluğu’nda halihazırda yayılmış olan bütün elyazmaları ne olacaktı? Eninde sonunda, değiştirilmiş nüshalarının sahte olduğu ortaya çıkacaktır, öyle değil mi?
CENGİZ: Cengiz vermesi gerektiğini bildiği yanıttan hoşlanmıyordu ama yine de söylemeye karar verdi. Alnı sıkıntıdan kırışmıştı, “Evet, ortaya çıkardı, doğru.
JUSTIN: Tabii ki! Bu duruma bugünkü bakış açımızla baktığımızda, ne olacağı açıktır. Elimizde, Yuhanna Müjdesi’nin dördüncü yüzyıldan öncesine ait elyazmaları var. Daha öncesine ait bu metinlerin, değiştirilmiş metinlerle kıyaslanması, Suriye’deki daha yeni nüshaların değiştirilmiş olduğunu ortaya koyardı. Yapılan değişiklikler kolayca anlaşılırdı.
CENGİZ: Cengiz iç çekerek şöyle dedi, “Nelerle uğraştığımı bilmiyorsun değil mi? Çocukken bana Hıristiyan inancı hakkında öğretilenleri gerçekten bilmiyorsun.”
JUSTIN: Belki tam olarak bilmiyor olabilirim. O zamanlarda Chicago’daydım. Tam olarak neden bahsediyorsun?
CENGİZ: Büyüklerin tekrar tekrar, “Kutsal Kitap’ta Kuran’ın öğrettiklerine aykırı ne varsa, Kutsal Kitap’ın değiştirildiğinin kanıtıdır” derlerdi.
JUSTIN: Cengiz, Cengiz, Yahudiler ve Hıristiyanlar Muhammed’in döneminden önce veya sonra Kutsal Yazılar’ını değiştirmiş olamazlar. Hepsi bir şekilde çılgına dönüp böyle bir isteğe kapılmış olacak olsa bile bu mümkün değil. Yahudiler ve Hıristiyanlar zaten dünyanın büyük bir kısmına yayılmıştı. Muhammed’in yaşadığı dönemde, Avrupa, Hindistan, bugünkü İran, Mezopotamya, Ermenistan, Anadolu, Suriye, Filistin, Arabistan, Etiyopya, Mısır’ın her yerinde ve Kuzey Afrika’da, hem Hıristiyanlar hem de Yahudiler yaşamaktaydı. Kutsal Kitap’ı değiştirme konusunda bir araya gelip anlaşmaları mümkün değildi. Diyelim ki öyle, ama eğer aralarında gizli bir anlaşma yoksa, değişiklikleri birbirlerine göre farklı olurdu. Sahtelik hemen fark edilirdi.
Ayrıca, Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirine düşmanca tavırlar içindeydi. Bu gruplardan herhangi biri Kutsal Kitap’ın metnini değiştirecek olsa, diğer grup bunu fark derdi. Değiştirilmiş olan metni ortaya koyarak suçu açığa çıkarırlardı. Fakat Yahudiler her zaman aynı İbranice Eski Antlaşma’yı kabul etmişlerdir. Hıristiyanlar aynı Grekçe Yeni Antlaşma’yı kabul ederler. Ayrıca, o zaman da, şimdi ki gibi, Hıristiyanlar arasında birçok farklı grup vardı. Birbirlerine zulüm bile ettikleri bilinir.
Kutsal Kitap’ı değiştirmek için birlikte gizli bir plan yapmalarının mümkün olmadığı açık. Sünnilerin, Şiilerin, Vahabi’lerin, Medeviler’in, Ahmadiler’in ve İslam’daki diğer küçük grupların Kuran’ın metnini değiştirmek için fikir birliğine varmalarının olanaksızlığını düşündüğünde bunu bir ölçüde anlayabilirsin. Böyle bir şey olamaz, değil mi?
CENGİZ: Bunu görmeye ömrüm yetmez! Olmayacak bir iş!
JUSTIN: Tarih kitaplarından bildiğin gibi, Müslümanların fethettiği topraklarda yaşayan bazı sözde Hıristiyanlar ve Yahudiler İslam’ı benimsediler- korku veya başka kişisel nedenlerden ötürü. Yahudiler ve Hıristiyanlar Kutsal Kitap’ı değiştirmek için gizli bir plan yapmış olsalardı, İslam’a dönen bu kişilerin bazıları, suçluları mahkum ettirmek için Kutsal Kitapların değiştirilmemiş nüshalarını ortaya çıkarırlardı kuşkusuz. Fakat ne eski zamanlarda ne de daha yakın zamanlarda böyle bir nüshanın ortaya çıkarıldığını duymadık.
Müslüman inanç savunmacılarının İncil’de yapıldığını iddia ettiklerdi türden değişiklikleri yapma isteği duyan kişiler olmuş olabilir. Fakat gerçek şu ki, dünya tarihinde hiçbir zaman, birinin veya bir grubun korkunç planlarını gerçekleştirmek için bütün dünyayı dolaşıp İncil’in bütün elyazmalarını topladıkları bir zaman olmamıştır.
Kutsal Kitap’ın bütününe yayılmış yüzlerce bölümde herhangi bir doktrinin tamamının sokulması veya silinmesi mümkünatın ötesinde olan bir şeydir. Cengiz gerçek şu ki, Kutsal Yazılar hala değiştirilmemiş halini korumaktadır.
CENGİZ: Tamam o zaman, Yuhanna Müjdesi’nde, Hz. Muhammed’ten bahsettiğini hepimizin bildiği bölümler hakkında ne düşünüyorsun, anlat bakalım.
Tam o anda Justin’in telefonu çaldı. Sarah ile konuşurken, Cengiz’den müsaade istedi. O akşam yemeği için istediklerini not aldı. Konuşmaları kısa sürdü. Sonunda Sarah Justin’den Cengiz’e selam söylemesini istedi ve konuşmaları sona erdi.
JUSTIN: Müslüman inanç savunucularının, İsa’nın Kutsal Ruh hakkında 14. ve 16. bölümlerde söylediği sözlerin, Kutsal Kitap’tan Muhammed hakkında bir peygamberlik çıkarılamasın diye değiştirildiğini söylemeleri yaygın bir iddiadır. Bu iddiayı desteklemek için uzun makaleler yazılmıştır. Bunların bazılarını okudum.
CENGİZ: Ben de. Sav şu, orijinal Grekçe kelime “periclytos”, yani “çok yüceltilmiş olan” yani, Hz. Muhammed’dir. Müslüman akademisyenlerimiz, Hıristiyanların İncil’i tercüme ederken bu ismi değiştirdiğini söylüyorlar. Fonetik olarak “periclytos”a benzeyen “paracletos” kelimesini kullandılar.
JUSTIN: Bakalım kanıtlar ne diyor. Kanıtlara bakmak her zaman en güvenli yoldur. Öncelikle, Muhammed yedinci yüzyılın sonunda vefat etti. Elimizde Yuhanna Müjdesi’nin ikinci yüzyıla ait elyazmaları var. Yani, Muhammed’ten 400 yıl öncesine ait eksiksiz elyazmaları var! Bu eski Grekçe elyazmalarında “paracletos” kelimesi mi var yoksa “periclytos” mu? Aslında, elimizde İncil’in orijinal dilinde 5.000 elyazması var ve bunların hiçbirinde “periclytos” kelimesi yok.
Bunu daha önce sormuştum ama tekrar sorayım. Kim neden Yuhanna Müjdesi’nin metnini, Muhammed daha ortaya çıkmadan yüzyıllarca önce Muhammed hakkında bir peygamberliği değiştirir?
CENGİZ: Nedeni ortada değil mi? Hz. Muhammed’ten hoşlanmadılar.
JUSTIN: Neden bahsediyorsun? Bir gün kendisine ‘Muhammed’ adı verilecek olan biri hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı! Onun hakkında ne iyi, ne kötü bir şey biliyorlardı, hiçbir şey bilmiyorlardı. Yani bu konuda tarafsız bir durumdaydılar Cengiz. Ama elyazması kanıtlarını dönelim. Daha önce söylediğim gibi, İncil’in eski elyazmalarının çeşitli örneklerine bakıldığında, hiçbiri metinde bir değişikliğe işaret etmiyor. Unutma, bunlar hem Muhammed’ten önce, hem de sonrasına ait elyazmaları. Hangi yüzyıla ait olurlarsa olsunlar, bu elyazmaları aynıdır! Hepsinde sadece “paracletos” kelimesi kullanılıyor. Kimse bu eski elyazmalarını bir yerde toplayıp hepsini “periclytos” yazacak şekilde düzeltebilir miydi?
CENGİZ: O anda Cengiz’in aklında bir sürü resim belirdi- güney Hindistan’dan yola çıkan atların arkalarında bıraktıkları toz bulutu, kuzey Afrika’dan gelen büyük gemilerde ince kaslı vücutlu adamlar, harikulade elişi oyma teknelerle ırmaklarda süzülen yolculuklar limanlara ulaşır ve buradan yolculuk koşucularla tamamlanır, sıcak, Orta Doğu güneşinin altında kervan halinde göçen develer, Roma’dan çıkan o eski anayoldan daha basit bağlantı yollarıyla o zamanın Konstantinopol’una seyahat eden insan grupları. Hepsi özenle değerli yüklerini taşımaktaydılar. Ne yükü? Kürkler, baharatlar, inciler, kristal, parfümler, altın, pamuk veya köle mi? Hayır, değiştirilmemiş İnciller. Amaçları neydi? Her birini ‘paracletos’ yerine ‘periclytos’ yazacak şekilde değiştirmek. Bunları düşündü ve “Katılıyorum Justin, mümkün olamazdı.”
JUSTIN: Müslüman inanç savunmacılarının Hıristiyanların ‘Periclytos’u ‘Paracletos’a çevirmelerinden bahsederken kullandıkları dört bölümü okudun mu?
CENGİZ: Okudum aslında. Bana İncil’i hediye ettiğin günün akşamında, Yuhanna Müjdesi’nin yirmi bir bölümünü de okudum! O gece bu ilahi kitabı elimden bırakmakta çok zorlandım.
JUSTIN: Harika! Uykusuz kalmış olman güzel değil ama bakacağımız ayetlere aşina olman iyi. Yapmamız gereken şu. Müslüman inanç savunmacıları Kutsal Ruh’la ilgili anlatılanları Muhammed’e ilişkin bir peygamberliğe dönüştürmek istiyorlar. Bakalım yorumlarında haklılar mı yoksa düpedüz hatalılar mı? Ben ayeti okuyacağım, sen de takip et.
CENGİZ: Tamam.
JUSTIN: Justin Kutsal Kitap’ını açarken Cengiz, sayfaların kenarlarının kararmış olduğunu gördü- sık kullanımdan ötürü kirlenmişlerdi. Justin’in bu ayetlere ilk bakışı değildi. Okumaya başladı,
1) “Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek.” (Yuhanna 14:16, İncil)
2) “Ama Baba'nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.” (Yuhanna 14:26, İncil)
3) “Baba'dan size göndereceğim Yardımcı, yani Baba'dan çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, bana tanıklık edecek.” (Yuhanna 15:26, İncil)
4) “Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O'nu size gönderirim.” (Yuhanna 16:7, İncil)
Cengiz, unutmayalım, Kuran İncil’in Ahmed’in (Muhammed) gelişinden bahsettiğini söylüyor. Buna göre İsa, kendisinden sonra gelecek olan peygamberi önceden bildiriyor. Akademisyenleriniz özel olarak Yuhanna 14:16’ten söz eder ve Kuran’daki peygamberliği yerine getiren metin olarak ele alırlar.
CENGİZ: Kuran’dan bahsettiğin ayetleri biliyorum. “Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.” (Saf 61:6)
JUSTIN: Soru şu, İsa Kuran’ın söylediğini ileri sürdüğü şeyleri hiç söyledi mi? Söylediğine inanmıyorum. İncil’deki ayetlere bakalım ve önceden bildirilenin gerçekten Muhammed olup olmadığına bakalım.
CENGİZ: Şaşırmış bir ifadeyle, Justin’e, sonra garsona, sonra adamlara sonra yeniden Justin’e baktı. Sonra yavaş bir şekilde “Alçak sesle konuş!” dedi.
JUSTIN: Saygısızlık etmek istemiyorum. Biliyorsun. Ama bu sorunun sorulması gerekiyor. Düşünsene. Müslümanların İncil’i sorgulamaya hakları olmalı ama İsa’ya inananların Kuran’ı sorgulamaya hakları olamaz mı? Bu adil mi? Gerçek, özgür sorgulamanın dostudur, değil mi?
CENGİZ: Değer verdiğim inançlarıma ve görüşlerime karşı kanıtları dinleyip, bunları adil bir şekilde tartmak bu son yılda senden öğrendiğim en güzel derslerden biri oldu.
JUSTIN: Bana gelince, değişime açık olmasaydım, Chicago’dan bizim üniversitemizdeki görev için asla ayrılmazdım. Açık fikirli düşünceye karşı çalışan eğilimlerden biri neredeyse seninle görüşmekten alıkoyacaktı beni. Neye açık olacağımız konusunda seçici olma eğilimi. Hepimiz genellikle inançlarımızı destekleyeceğini bildiğimiz bilgilere açıyoruz kendimizi. Örneğin, liberaller genellikle liberal gazeteler okurlar ve muhafazakarlar genellikle muhafazakar gazeteler okurlar.”
CENGİZ: Üniversite hocası gibi konuşuyorsun.
JUSTIN: Boğaziçi Üniversitesi’nde. Evet, haklısın. Ama ben soruyu daha çok senin arkadaşın olarak soruyorum. Yuhanna 14:16 ve diğer üç ayette Muhammed’ten mi söz ediliyor? Tam tersini kanıtlayan beş neden var:
1) İsa, tekrar tekrar ‘Yardımcı’yı Kutsal Ruh ya da Gerçeğin Ruhu olarak tanımlıyor. İsa Kutsal Ruh’un halihazırda yanlarında olduğunu kabul ediyor:
“Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.” (Yuhanna 14:16-17, İncil)
SORU: Muhammed, o sırada Filistin’de İsa’nın öğrencileri arasında mıydı? Muhammed bu peygamberlikten beş yüzyıl sonra dünyaya geldiği için onların yanında olamazdı.
2) İsa’nın peygamberliği Kutsal Ruh’un içlerinde mesken kuracağıyla ilgiliydi; “…ve içinizde olacaktır.” İsa’nın peygamberliğinin bu kısmı gelecekte gerçekleşecektir. Bu, öğrenciler için tamamıyla yenidir. Bununla birlikte, onlara vaat edilen hiçbir şekilde geçersiz değildi çünkü Kutsal Ruh zaten İsa’daydı.
SORU: Ruh olan bir varlık duvarlardan geçebilir ya da bir insanın içinde yaşayabilir, peki Muhammed bunu yapabilir mi? Muhammed İsa’yı izleyenler arasında değildir ve hiçbir zaman olmayacak. Fakat Kutsal Ruh, Hıristiyanların ‘Pentikost Günü’ olarak adlandırdıkları günde göklerden indiğinde imanlıları doldurdu. O zamandan beri Kutsal Ruh, yeniden doğmuş her Hıristiyan’ın içinde mesken kurmuştur. Kutsal Ruh’un inişi hakkında Elçilerin İşleri Kitabı’nın ikinci bölümünde okuyabilirsiniz. Elçilerin İşleri Kitabı İncil’de Yuhanna Müjdesi’nden sonra gelen kitaptır.
JUSTIN: Bir an durup kendimize şu soruyu soralım, “Bu ilk iki bölüm, burada sözü edilen kişinin Muhammed olması konusunda makul bir kuşku yaratıyor mu?
CENGİZ: Tabii peygamberimiz İsa’nın ve öğrencilerinin yaşadığı dönemde yaşamadı. Hz. Muhammed’in elçilerin içinde bulunması düşüncesi de tam bir saçmalık! Fakat aklımda oluşan kuşkunun makul olup olmadığına karar vermek için beş nedeni de dinlemek istiyorum.
JUSTIN: Benim için fark etmez. Devam edelim.
3) İsa ‘Yardımcı’ ya da Kutsal Ruh’un İsa’nın öğrencileriyle sonsuza dek beraber olacağını söylüyor.
“Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.” (Yuhanna 14:16-17, İncil)
SORU: Sonsuzluğu bir kenara bırakın, Muhammed hiç İsa’nın öğrencilerinin yanında oldu mu? Örneğin, Samsun, Gaziantep ve Paris’teki İsa Mesih İnanlılarıyla birlikte mi şu anda? Kutsal Ruh onlarla birlikte. Ruh’un içinde mesken kurmuş olması İsa’ya gerçekten inanan bir kişiyi diğer insanlardan ayırır. O’nun varlığı içlerinde olmaksızın kimse Hıristiyan olamaz. “Ne var ki, Tanrı'nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh'un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih'in Ruhu olmayan kişi Mesih'in değildir... Mesih İsa'yı ölümden dirilten Tanrı'nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih'i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu'yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir. (Romalılar 8:9, 11, İncil)
4) İsa’nın bu peygamberliğine göre dünya ‘Yardımcı’ ya da Kutsal Ruh’u kabul edemez çünkü O’nu göremezler. Neden? Çünkü bir insan değil, ruhsal bir varlıktır.
“Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.” (Yuhanna 14:16-17, İncil)
SORU: Muhammed hayattayken binlerce insanın kendisini gördüğünü kabul ediyor musunuz? Görünüyordu değil mi? Bu nedenle, görünmez ‘Yardımcı’ ya da Kutsal Ruh, görülebilir Muhammed olamaz, öyle değil mi?
5) İsa, ‘Yardımcı’ ya da Kutsal Ruh’u Baba’dan göndereceğini söyledi.
“Baba'dan size göndereceğim Yardımcı, yani Baba'dan çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, bana tanıklık edecek.” (Yuhanna 15:26, İncil). Muhammed’in İsa’nın isteğiyle Baba Tanrı tarafından dünyaya gönderildiğine inanmak istediğinizi sanmıyorum. Muhammed’in dünyadaki görevinin İsa’nın birinci yüzyılda yaşayan öğrencilerine İsa’nın söylediklerini hatırlatarak hafızalarını tazelemek olduğuna da inanmak isteyeceğinizi sanmam:
“Ama Baba'nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.” (Yuhanna 14:26, İncil)
SORU: Muhammed’in, İsa’nın isteği üzerine Baba Tanrı tarafından gönderildiğine inanıyor musunuz? Dünyadaki görevi, İsa’ya tanıklık etmek ve sadece İsa’yı izleyenlerle konuşmak mıydı?
Bütün bu nedenlerden ötürü Muhammed, İsa’nın sözünü ettiği ‘Paracletos’ olamaz.
a) Muhammed elçilerle birlikte değildir.
b) Elçilerin içinde değildir.
c) Sonsuza dek onlarla birlikte değildi.
d) Görünmez değildi.
e) Dünyadaki görevi, birinci yüzyılda yaşamış olan İsa’nın öğrencilerinin Kurtarıcı ve Rableri’ne olan imanlarını güçlendirmek değildi.
Uzunca bir süre kimse bir şey söylemedi. Cengiz çay kaşığını aldı ve yerini birkaç kez değiştirdi. Sonra da çay bardağının içine koydu. Justin Cengiz için dua ederek Boğaz’ın karşısında Kız Kulesi’ne baktı. Bölümlerin arkadaşının aklında makul bir kuşku yaratıp yaratmadığını sormalı mıydı? Sormamaya karar verdi. Bu gibi anlarda bir şey söylememenin güzel bir yanı var. Tanrı’nın konuşmasına fırsat verir. Artık Tanrı konuşuyordu, istediği takdirde, Cengiz’in geçebileceği bir kapıyı açıyordu.
İki tür sessizlik vardır. Biri sadece sözlerin olmayışıdır. Diğeri doğru olan şeyi söylemenin önkoşuludur. Gerçekleşe yüz yüze gelen Cengiz şimdi ne diyecekti? Muhtemelen artık “paracletos” ve “periclytos” veya tahrif-i lafzi ve tahrif-i ma’nawi arasındaki farktan pek bahsetmeyecekti. Gerçek Cengiz’i, Justin’in yakından tanıdığı İsa’ya bir adam yaklaştırıyordu.
CENGİZ: Sessizlik için teşekkürler Justin. Bildiğin gibi, üzerinde düşünmem gereken pek çok şey var. Keşke İncil’in değiştirilmemiş olduğundan emin olabilsem. Sana karşı dürüst olmam gerek. Bu ayetlerin güvenilir olduğunu bilmenin olanaksız olması düşüncesi yine de aklımda.
JUSTIN: Birbirimize karşı dürüst olmadığımız gün artık yakın arkadaş olmadığımız gündür Cengiz. Birbirimize karşı dürüst olalım.
Unutma, elinde İncil Güvenilir mi? yazısı var. Uzun bir yazı ama okumaya değer. Yarın güneş doğmadan bitireceğine eminim. Sorularının çoğunu yanıtlar diye düşünüyorum. Şimdi neyi bilsen iyi olur? Grekçe olarak İncil’in eski elyazmalarından elimizde binlerce var. Daha önce bahsettiğim gibi Grekçe orijinal İncil’in diliydi. Bu metinler sayesinde Muhammed’in zamanında yaşayan Hıristiyanların elindeki İncil metninin nasıl olduğunu bilebiliyoruz. Bu elyazmaları aynı zamanda bunların bugün elimizdeki İncil’le aynı olduğunu da kanıtlıyor. Birinden örnek vereyim. Buna İskenderiye Kodeksi deniyor. Beşinci yüzyılın başlarında, Hicret’ten yaklaşık 200 önce yazılmış. Kayıp olan birkaç sayfa dışında Kutsal Kitap’ın tümünü içeriyor. Londra’da Britanya Müzesi’nde görülebilir.
CENGİZ: Tamam, peki kayıp sayfalar?
JUSTIN: Yine söylüyorum, bu soruların cevapları için yazım mutlaka okunmalı. Tarihçilerin ve metin eleştirmenlerinin İncil’in metnini ellerindeki binlerce elyazmasından nasıl yeniden oluşturabildiklerini göreceksin. Bir elyazmasında eksik olan, başka birinde eksik değil. Aslında, İncil’in binlerce elyazması bir şekilde yok edilmiş olsa, İncil’i orijinal biçimiyle yeniden oluşturmanın başka bir yolu daha var.
CENGİZ: Neden bahsediyorsun? Elyazmaları olmasa haritasız yollardasın demektir. İsa’nın gerçekten ne dediğini asla bilemezsin.
JUSTIN: Yazımda İncil’i yeniden oluşturmanın bu diğer yolundan bahsediyorum. Yeni Antlaşma elyazmalarının doğruluğunu kontrol etmenin yollarından biri ilk kilise Babalarının alıntılarını incelemektir. Bunlar “kilise babalarının alıntıları” olarak bilinir. Orijinal İncil’i yeniden oluşturmak için kullanılan kadim, Kutsal Kitap dışı kaynaklardandır. Matbaa ortaya çıkmadan önce, ilk dönem Hıristiyan çağında yaşamış kilise babaları, mektuplarını, vaaz notlarını, yorumlarını ve kitaplarını elle yazarlardı. Elyazmalarında İncil’in orijinal metni ve en eski nüshalarından pek çok alıntı vardır. Bazıları Yeni Antlaşma yazarlarının kendi el yazılarıyla imzalarını veya çok çok eski nüshalarını görmüşlerdir. Bazıları ise, Kutsal Yazılar’ın büyük kısımlarının nüshalarını kişisel olarak el yazısıyla yazarak çıkarmıştır. Bu yazılar orijinal metni doğrulamaya yardımcı olmaktadır.
Düşünsene! İlk kilise babalarının mektuplarında, vaazlarında ve notlarındaki onbinlerce İncil alıntısından İncil’in tümünü yeniden oluşturmak mümkün.
CENGİZ: Cengiz kafasını salladı ve parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. “Binlerce bundan ve on binlerce şundan! Hangilerinin doğru olduğundan nasıl emin olabileceğini anlayamıyorum. “İncil elyazmaları ve alıntıları ne kadar çok olursa, o kadar kafa karıştırıcı olur, değil mi?” diye sordu.
JUSTIN: Aslında, Yeni Antlaşma metin eleştirmenlerinin istediği inceleyebilecekleri çok sayıda elyazması olması. İncil’in orijinalini belirlerken, ne kadar çok elyazması olursa o kadar iyi çünkü bu şekilde metinleri karşılaştırabilirler. Sayıları çok az ise, Kadim elyazmalarını incelerken sorun çıkar. Örneğin, Romalı şair Catullus’un yapıtları için sadece üç elyazması vardır. Elimizde ne kadar çok elyazması olursa, orijinal İncil’in cümlelerini bulma şansımız o kadar yükselir.
Yazıda göreceğin gibi, elimizde İncil’in orijinal elyazmaları yok- hiçbir dinde din kitaplarının orijinal elyazmaları yoktur- İslam’da bile. Aslında ister şiirsel, ister tarihsel, ister dinsel veya hayali olsun, eski yazılardan hiçbirinin orijinal elyazmalarını yoktur. Fakat söz konusu İncil olduğunda, çok sayıda elyazması ve orijinal elyazmaları ve elyazmaların en yakın günümüze kalmış nüshaları arasında kısa bir süre geçiş olması nedeniyle oldukça doğru bir şekilde yeniden oluşturabiliriz. Yazıyı okuduğunda bunu anlayacaksın.
CENGİZ: Justin, İncil’in ‘mükemmel’ bir şekilde yeniden oluşturulabileceğini söylemedin. ‘Oldukça doğru bir şekilde’ dedin. O zaman nasıl İncil’in güvenilir olduğunu kesin bir şekilde gösterebilirsin?
JUSTIN: Öncelikle, İncil’in kadim elyazmalarından elimizden olanları kast ediyorum. ‘Oldukça doğru’ derken çeşitlemelerin hiçbirinin Hıristiyan inancının öğretişlerini veya doktrinlerini etkilemediğini söylüyorum. Kutsal Yazılar’ın anlamını etkilemiyorlar. Metin eleştirisi bilim kurallarını kullanarak- mevcut elyazmalarının hepsini birbiriyle kıyaslayarak- araştırmacılar günümüzde elimizde olan İncil’in, Tanrı’nın İsa hakkında bilmemizi istediği her şeyin elimizde olduğuna dair güvence veriyorlar. Orijinal İncil’in söyledikleri, bugün evimizin çekmecesindeki İncil’le aynı.
CENGİZ: Bunun hepsi iyi ve güzel ama ben yine de elyazmalarındaki ‘çeşitlemeler’ demenden rahatsız oluyorum. Bu konuda yardımcı olur musun arkadaşım.
JUSTIN: Tamam, diyelim ki elimizde, artık var olmayan orijinal belgenin beş elyazması nüshası var. Elyazması nüshalarının her biri farklı. Bizim amacımız, elyazmalarını kıyaslamak ve orijinal elyazmasının ne söylediğini belirlemek. Beş nüshada aynı cümle şöyle geçiyor:
1. Elyazması: İsa Mesih bütün dnyanın Kurtarıcısı’dır.
2. Elyazması: Mesih İsa bütün dünyanın Kurtarıcısı’dır.
3. Elyazması: İs Mesih bütün dünyanın Kurtarıcısı’dır.
4. Elyazması: İsa Mesih büt dünyanın Kurtarıcısı’dır.
5. Elyazması: İsa Mesh bütün dünyanın Kurtıcısı’dır.
Elyazması nüshaları kıyaslayarak kesinlikle orijinal belgenin ne söylediğini saptayabilir misin?
CENGİZ: Tabii ki!
JUSTIN: Verdiğim örnek çok basit bir örnek olabilir ama senin için sorun olabilecek çeşitlemelerin büyük bir kısmı bu yöntemle çözülebilir.
CENGİZ: Ama Justin, daha şimdi ‘çeşitlemelerin büyük bir kısmı’ dedin. ‘Çeşitlemelerin hepsi’ demedin.
JUSTIN: Elyazması çeşitlemelerinin çoğunluğu yazım, kelime sırası, yüklemin zaman kipi ve benzeri şeylerle ilgilidir. Söylediğim gibi, bunlardan herhangi bir şekilde etkilenen hiçbir doktrin yok. Gerçek şu ki, elimizde bulunan elyazmalarının çokluğu, orijinal İncil’in söyledikleri hakkında kuşku sınırlarını çok çok azaltıyor.
CENGİZ: Nasıl?
JUSTIN: Yazıyı ödünç alabilir miyim? Altıncı sayfadan okumak istiyorum. Diyorum ki,
Başka hiçbir kadim yazın, tarihçilere ve metin eleştirmenlerine bu denli bol veri vermenin yanına bile yaklaşamamıştır. Unutmayın, İncil’in gerçekliği sorusu dinsel bir mesele değildir. Akademik bir konudur. Test edenlerin ruhsal inançlarından bağımsız olarak akademik bir şekilde yanıtlanabilir.
Düşünün biraz. Akademisyenler, Plato, Aristoteles, Sezar ve diğer klasik yazarların yazılarının güvenilirliğini sorgulamıyorlar. Tarihçilerin ve metin eleştirmenlerinin sorduğu iki sorunun cevabını aldıktan sonra İncil’in güvenilirliğini sorgulamayı neden düşünelim? Aslında güvenilirliğini kanıtlayacak yeterli kanıt varsa düşünmemeliyiz. Unutmayın, araştırmacılar bunu iki soru sorarak belirlediler:
1) İncil’in inceleyebileceğimiz veya kıyaslayabileceğimiz kaç nüshası var?
2) Mevcut en eski belgeler orijinale ne kadar yakın?
İncil’den başka, güvenilirlilik düzeyine sahip diğer tek kadim yazı Homeros’tur. Ama yine de İncil’in Homeros’a göre çok daha üstün bir güvenilirlik derecesi vardır. Akademisyenler evrensel olarak Homeros’un yazılarının nüshalarının doğru olduğunu kabul ederler. O halde İncil’in en doğru şekilde yeniden kurulmuş kadim belge olduğu inkâr edilemez. Profesör, Kutsal Kitap akademisyeni ve yazar Robert C. Newman eski tarihe ait hiçbir belgenin Yeni Antlaşma kadar iyi bir şekilde korunmadığını söyler.
“Yeni Antlaşma’nın elyazmalarının sayısı o kadar çok ki, kuşku duyulan bir bölümün gerçek okumasının başka bir ya da daha eski otoritelerde korunmuş olması pratikte kesindir. Dünyadaki başka hiçbir kadim belge için bunu söylemek mümkün değildir.” (Newman, Robert C., “Miracles and the Historicity of the Easter Week Narratives,” Evidence for Faith, s. 284.)
CENGİZ: Cengiz bir an için nerede olduğunu unuttu ve zaman mefhumunu yitirdi. Alıntının son birkaç sözü hakkında düşünüyordu: ‘Dünyanın kadim kitaplarının hiçbiri için bunu söylemek mümkün değil… İncil için söylenebilir… İncil… İncil dışında hiçbir kadim kitap için söylenemez… İncil… İncil.’
JUSTIN: “Cengiz iyi misin?
CENGİZ: İyiyim. İncil’in 5000’den fazla elyazması hakkında düşünüyorum. Elinizdeki elyazmaları ne kadar çok olursa, o kadar kafanız karışır. Ben böyle düşünüyordum. Ama sen tam tersini söylüyorsun.
JUSTIN: Aslında ben böyle bir şey söylemiyorum. Tarihçiler ve metin eleştirmenleri söylüyorlar.
CENGİZ: Tamam, bugün sormam gereken tek bir soru daha var. Ama önümüzdeki günlerde daha fazla soracağım kesin!
JUSTIN: Tamam, sor bakalım.
CENGİZ: Kuran İncil’i geçersiz kılmıyor mu? Çocukluğumdan beri sürekli bunu duyuyorum. İncil’i hiç okumamış olmamın nedenlerinden biri bu olmalı. Kuran’ın İncil’in yerini aldığını düşündüm.
JUSTIN: Bu sana şaşırtıcı gelebilir ama Kuran hiçbir zaman Tevrat, Zebur ve İncil’i geçersiz kıldığını iddia etmiyor. Kuran’da, hükümsüz kılmadan söz edildiğinde, İncil’in değil, sadece Kuran’ın bazı ayetlerinden söz edilir. Senin düşündüğün ayet şöyle der,
“Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 2:106). Bugün öğrendiğimiz gibi, Kuran, Müslümanların Kutsal Kitap’ı okumasını yasaklamaz. Ayda iki kere İncil’i çalıştığımız için Tanrı’yla başın dertte değil Cengiz. Kuran Tanrı’nın insanlığa verdiği vahiyler arasında fark gözetmediğini söyler.
CENGİZ: Ben hep, Tevrat nasıl İncil’i hükümsüz kıldıysa, Kuran da İncil’i hükümsüz kıldı diye düşünüyorum.
JUSTIN: İyi ki bu konuyu açtın. Gerçek şu ki, İncil Tevrat’ı hükümsüz kılmadı. İsa şöyle dedi, “Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak.” (Matta 5:17-18, İncil)
Aslında İsa, Tanrı’nın yasasına uymanın insanın düşündüğünden daha da zor olduğunu gösterdi. Bak şu ayetlerle gösteriyor, “Atalarımıza, 'Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır.” (Matta 5:21-22, İncil). “Zina etmeyeceksin' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.” (Matta 5:27-28)
Mükemmel standarda uygun yaşayabilir misin? Hiçbirimiz yaşayamayız. Çok şükür, İsa Tanrı’nın yasasına kusursuz bir şekilde uydu. Hesabını vermesi gereken günahları yoktu. İncil çalışmamızdan öğrendiğimiz İsa’nın bu iyiliğini bizlere nasıl geçirebileceği konusu. Bu, cennet güvencesine sahip olabilelim diye, Tanrı’nın doğrulukta dokunmuş bembeyaz ihramlarıyla bizleri giydirmesi gibi bir şey.
CENGİZ: Çalışmalarımızdan hoşlanmıyormuşum gibi davranmayacağım. Genellikle çalışma günümüzü iple çekiyorum. Ama soruma geri dönelim. Kuran’da sözü edilen hükümsüzlüğün İncil’i kast etmediğine %100 ikna olmadım. Bu konuyu biraz daha açar mısın?
JUSTIN: Öncelikle, hükümsüz kılma fikrini ne kadar kafa karıştırıcı bulduğumu anlatmak isterim. Allah’ın sözleri değiştirilemezse, o zaman Allah nasıl oluyor da, bir vahiyi geçersiz kılıp yerine başka vahiy gönderiyor? Bunu anlayamıyorum ve bugüne kadar kimse bana ikna edici bir cevap veremedi. Ben Zebur’un esin almış yazarının yazdıklarına inanıyorum, “Çoktan beri anladım, öğütlerini sonsuza dek verdiğini.” (Mezmur 119:152, Eski Antlaşma)
Ama senin sorunu yanıtlamak gerekirse, hükümsüz kılmaktan bahseden ayete geri dönelim, “Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 2:106). BU ayette bahsedilen hükümsüz kılmanın, Hıristiyan ve Yahudi Kutsal Yazıları’nı kast ediyor olması muhtemel değil. Neden? Çünkü aynı bölümde sadece beş ayet sonra Kuran Hıristiyanlar ve Yahudilere şöyle diyor, “…delilinizi getirin...” Kutsal Yazıları’ndan kanıt getirmeleri isteniyor. “(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.”
Açıkçası kişisel olarak ben bu ilkeyi beğeniyorum. Diyor ki, “İnanıyorsan, kanıtla.” Bizim çalışmalarımızda da takip edebileceğimiz iyi bir kural değil mi? Fakat Kuran aynı bölümde biraz önce Hıristiyan Kutsal Yazıları’nın hükümsüz kılındığını öğrettiyse, bu durumda Hıristiyanlardan inançları için kanıt sunmalarını istemek, geçersiz ve çelişkili bir buyruk olurdu. Kuran’ın onlardan yapmalarını istediği şey aslında İncil’in geçersiz kılınmadığını kanıtlıyor.
CENGİZ: Bu konuda bir soru daha sormak isterdim ama sözümü tutacağım. Başka soru yok!
JUSTIN: Sorular EQUINOX’u dolduracak kadar çok değil mi?
CENGİZ: EQUINOX mu?
JUSTIN: Evet, aşağıdaki transatlantik.
Gülüştüler ve birbirlerinin omzunu sıvazladıktan sonra eşyalarını toplayıp otobüs durağına doğru yola koyuldular.