Birincisi ‘katolik’ kelimesi ne anlama geliyor? Bu sözcük Grekçe ‘katholikos’ sıfatından türemiştir ve ‘genel’ veya ‘evrensel’ anlamına gelir. Yaklaşık olarak İ.S. 110 yıllarında İgnatiyus tüm Hıristiyan kiliselerinden ‘katolik’ diyerek söz etmiştir. Sözcük küçük ‘k’ ile kullanıldığında, mezhep farkı gözetmeksizin her yerde İsa’ya iman eden imanlıları kast eder. Bu da Katolik Kilisesi’nin bir üyesi olmadan hala katolik kilisenin bir parçası olabilirsiniz demektir. Büyük ‘K’ ile yazılan Katolik sözcüğü ise ‘Roma Katolik Kilisesi’ veya ‘Katolik Kilisesi’ni kast etmek için kullanılagelmiştir.
Hıristiyan olmak için Roma Katolik Kilisesi’ne üye olmanız gerekmez. Günahlarının -geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki günahlarının- bağışlanması için sadece İsa’ya iman eden ve güvenen herkes Hıristiyan’dır. Bu, onları Katolik yapmaz. Nitekim, Bir Katolik Hangi Ölçüye Göre Hıristiyan Sayılır? adlı yazıda göreceğimiz gibi, Katolikler’in büyük bir kısmı sadece İsa’ya güvenmiyorlar. Size İsa’ya inandıklarını söyleyeceklerdir. Fakat aynı zamanda, Papa’nın, Meryem’in ve Kiliselerindeki rahibin gücüne ve yerine getirdikleri dinsel kuralların etkinliğine inandıklarını da söyleyeceklerdir. Bütün bu şeylere güvenerek cennete gitme şansına sahip olmayı umut ediyorlar. Bu da Kutsal Kitap’ın öğretişlerine tamamıyla aykırıdır.
İsa’ya gerçekten inananlar, dünyadaki gerçek inananların topluluğuna katılırlar. Bu büyük topluluğun ‘katolik’ olduğu söylenebilir çünkü evrenseldir. Bu topluluk katoliktir (küçük k). Bu katolik kilise, Katolik Kilisesi’nin iddia ve öğretişlerini kabul etmez. Neden? Yeni Antlaşma’da, Papa veya onun gibi bir yetkiye sahip bir kişiden söz edildiğini göremezsiniz. Tanrı’nın Yeni Antlaşma kilisesi için tasarısı İncil’de net bir şekilde ayrıntılandırılmıştır. Ne var ki, İsa’ya inananların oluşturduğu bu yerel topluluklardaki ruhsal liderliğin, Katolik Kilisesi’ndeki yapıyla ilişkisi yoktur.
Pekala. Katolik Kilisesi’nin tarihi hakkında bilmeniz gerekenler nelerdir?
1) Katolik Kilisesi’nin kendisi hakkındaki iddialarını bilmeniz gerekir. Katolik Kilisesi kökeninin, İsa Mesih’in İ.S. 30 yıllarında ölümü, dirilişi ve göğe alınmasına kadar gittiğini ileri sürer. İsa ve ilk elçileri tarafından kurulduğu söylenir.
Katolik Kilisesi şöyle söyler, “İsa Mesih’in olduğu yerde, Katolik Kilisesi vardır.” (Bakınız Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 830.) Bu dizideki diğer yazılarda söylediğim gibi Katolik Kilisesi Katekizmi Katolik Kilisesi’nin inanç ve uygulamaları konusunda resmi yayınıdır.)
2) Bu etkileyici iddiaların doğru olmadığını bilmelisiniz. İncil’i şöyle bir okumak bile Katolik Kilisesi’nin kökeninin İsa ve elçilerin öğretişlerine dayanmadığını ortaya çıkaracaktır. Resmi yayınlarının 830. paragrafının söylediklerinin aksine İsa Katolik Kilisesi’nde bulunmaz. Bunu nasıl biliyoruz? İsa, inançları İncil’de geçmeyen bir dinle ilişkili olamaz. İşte bunların birkaçı:
- Papalık
- Meryem’e tapınma ve övgü
- Meryem’in hep bakire kalmış olması
- Meryem’in göğe alınması
- Cennetteki kutsallara duaları için ricada bulunmak
- Elçilerin birbirini izlemesi
- Bebek vaftizi
- Kilisenin buyruklarının cennete gitmek için erdem kazanmanın bir aracı olarak işlev görmesi
- Günahların rahiplere itiraf edilmesi
- Araf
- Kilise geleneği ve Kutsal Yazıların eşit yetkisi
- Sadece evli olmayan erkeklerin kilisede liderlik konumlarına gelmesine izin verilmesi
İncil’de okuduğumuz kiliselerin Roma Katolik kiliselerine benzemedikleri çok açıktır. Örneğin, bu topluluklardan hiçbiri evli olmayan birini ruhsal liderlik konumuna getirmezdi. Böyle yapmak Tanrı’ya itaat etmemek olurdu. Tanrı, İsa’ya inananların nasıl toplanacağını İncil’de net bir şekilde ortaya koymuştur, ister birinci yüzyılda olsun, ister yirmi birinci yüzyılda olsun bu değişmez. Neye benzememiz gerekiyor? Ruhsal liderlerimizin nasıl olması gerekiyor? Hıristiyan topluluklarında ruhsal liderliğin niteliklerinden birine bakın:
“İhtiyar seçilecek kişi eleştirilecek yönü olmayan, tek karılı biri olsun. Çocukları imanlı olmalı, sefahatle suçlanan ya da asi çocuklar olmamalı.” (Titus 1:6, İncil)
Katolik Kilisesi, kökünün Yeni Antlaşma’ya dayandığını iddia edebilir fakat bu doğru değildir. Tanrı’nın Hıristiyan topluluklar için tasarladığının tam tersini yapıyorlarsa, bu nasıl doğru olabilir? Tanrı ruhsal yetki konumlarındaki liderlerin evli olmalarını gerekli görüyor. Oysa Katolik Kilisesi liderlerinin evlenmelerini yasaklıyor! Ruhsal liderlerimiz sadece evli olmakla kalmamalı, Tanrı aynı zamanda çocukları iman etmiş aile babaları olmalarını zorunlu koşuyor. Çocukları yaşamlarıyla Tanrı’yı onurlandırmıyorsa, bu durum, bu kişilere, kilisenin ruhsal yönetiminin güvenli bir şekilde emanet edilemeyeceğini gösterir. Kendi evini idare edemeyen bir adam kiliseyi nasıl yönetebilir ki? Çocukları imanda iyi bir eğitim almadılarsa, bu da, kişinin ruhsal liderliğinde bir eksikliğe işaret eder. En iyi babalar, sözlerle değil, örnek olarak yönlendirdikleri için bu, kişinin kiliseye örnek olacak gerekli niteliklere de sahip olamayabileceğini gösterir.
İkinci ve üçüncü yüzyıldan alınmış tarihsel kayıtlar, Yeni Antlaşma kilisesinin öğretiş ve uygulamalarından, çok farklı bir ‘Hıristiyanlık’ markasına açık bir geçiş olduğunu ortaya koyuyor. Ben, bu yeni Hıristiyanlık biçiminin hiçbir şekilde Hıristiyanlık olmadığına inanıyorum.
Yukarıda sıralanan on iki doktrin inancının İncil’de bulunmaması bizi kaygılandırmalı mı?
Bu Duruma Başka Bir Şekilde Bakmak
Eğer bu diziye öncelikle Önsöz okuyarak başladıysanız, aşağıdaki beş paragrafı atlayabilirsiniz. Henüz Önsözü okumadıysanız lütfen Katoliklik ve Ezo Gelin Çorba arasındaki benzetmeyi okuyun. Bu doktrinle ilgili bu on iki inancın İncil’de bulunmuyor olması bizi ilgilendirmeli mi?
Bu dizideki yazıları okuyan pek çok kişinin Ezo Gelin çorbası içtiğini tahmin edebiliyorum. Eğer Türkseniz, ya kendiniz yapıp içmişsinizdir ya da eşinizin veya annenizin yaptığı çorbayı. Uzun süre Türkiye’de yaşamış bir yabancıysanız bu çorbaya sık sık lokantaların menüsünde rastlamışsınızdır. Türk komşularınızın misafirperverliğini mutlaka tatmış olduğunuzu varsayıyorum! Tabii evlerinde size sundukları Ezo Gelin çorbasını da keyifle içtiniz.
Ezo Gelin çorbasının bu dizinin konusuyla ne ilgisi var? Katolikliğin öğretişlerinin Kutsal Kitap’ın öğretişlerini temsil edip etmediğini anlamaya çalışıyoruz. Farklı bir şekilde düşünmeye çalışalım. Ezo Gelin çorbasının malzemelerinin neler olduğunu bilirsiniz. Kırmızı mercimek, pirinç veya bulgur, domates salçası, sarmısak, kuru nane vs. Ezo Gelin çorbası yapılırken genelde katılmayan bir malzeme katmak istersek sorun olmayabilir. Bu malzemenin ne olduğuna bağlıdır, yani çorbanın tadını nasıl değiştirdiğine. Peki ya sürekli olarak Ezo Gelin çorbası tarifine yabancı malzemeler eklemeye devam edersek? Fasulye, ince ince kıyılmış kereviz, rendelenmiş peynir, dere otu ve ayva? Yüzyıllar boyunca farklı malzemeler eklemeye devam ettiğimizi düşünün. Sadece bununla da kalmıyor, malzemelerin bazıları, asıl malzemelerle olumsuz bir tepkimeye giriyor. Diyelim ki, örneğin kekik ve yoğurdun tatları, kuru nanenin tadını öyle bir şekilde bastırıyor ki artık Ezo Gelin çorbasının bu kendine özgü malzemesinin tadını alamıyorsunuz.
Soru: Bu yeni karışıma Ezo Gelin çorbası diyebilir misiniz? Bir zamanlar Ezo Gelin çorbası olabilirdi fakat artık bu isim verilemez. Çorba diyebilirsiniz ve istediğiniz adı verebilirsiniz. Fakat artık Ezo Gelin çorbası diyemezsiniz.
Bazıları şöyle diyebilir, “Ne yapayım benim Ezo Gelin çorbam böyle.” Evet, gerçekten de çorbanıza istediğiniz adı verebilirsiniz fakat ev hanımlarını, restoran sahiplerini ve gerçek Ezo Gelin çorbasının nasıl olduğunu bilenleri kandıramazsınız.
Bu dizide yapmak istediğim Katolik Kilisesi’nin ‘malzemeleriyle, Kutsal Kitap’ın ‘malzemelerini’ karşılaştırmak. Fikir birliğindeler mi? Yoksa geçen 1.500 yıl içinde Katolik Kilisesi’nin Kutsal Kitap’a yabancı çok sayıda ‘malzeme’ eklediğini ve artık Katolik Kilisesi’ne Hıristiyan denemeyeceği sonucuna mı varacağız?
Katolik Kilisesi, öğrettiklerini öğretme yetkisine sahip olduklarını çünkü bu yetkiyi İsa’nın kendisinden aldıklarını söylüyor. Katolik Kilisesi, inananlarına, Katoliklerin Tanrı’dan lütuf almayı hak etmeleri için yapmaları gereken dinsel uygulama sistemini İsa Mesih’in kendisinin resmi olarak kurduğunu söylüyor. (Bakınız Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 1113-1114.) Bu resmi yayın, bunun gibi yedi dinsel uygulama sıralıyor ve şöyle diyor, “Yeni yasanın sakramentleri İsa tarafından kurulmuştur...” (Bakınız aynı yayında paragraf 1131 ve 1210.)
İsa böyle bir şey yapmadı!
Katolik ilahiyatçılar ‘kurmak’ yükleminin dikkatli bir şekilde anlaşılması gerektiğini söylüyorlar. Bu sözcüğü, İsa’nın kendisini izleyenlere bu yedi sakramenti aslında öğrettiği şeklinde yorumlamamız gerekmediğini söylüyorlar. Öngörülen belli dinsel törenleri izlemeleri gerektiğini öğrettiği anlamına gelmediğini söylüyorlar. Gerçekten mi? Bu gibi bir söz cambazlığı kimseyi kandıramaz. Yapmaları gereken şey, basit bir şekilde Katolik Kilisesi’nin inanç ve uygulamalarını belgeleyen resmi yayınlarının doğru olmadığını itiraf etmektir. İncil’de bulunduğu şekliyle İsa’nın ve elçilerinin öğretişlerine dayanmamaktadır.
Kilisenin sözde erdem kazandıran dinsel uygulamalarının kökeni ve anlamı üzerinde bir uzman olan Katolik Joseph Martos şöyle diyor, “Tarihsel olarak, İsa’nın öğrencilerine, kilisede daha sonra geliştirildiği biçimiyle iyi tanımlanmış ve eksiksiz bir dizi sakrament uygulamaları bıraktığına ilişkin doğrudan kanıt yoktur.” (Peder Jan Larson tarafından yazılan bir makaleden alıntıdır. http://www.dioceseofspokane.org/communications/ir_2007/ir102507/larson102507.htm)
Zaman Dağı’nın İçinde İki Bin Yıllık bir Yolculuk
‘Daha sonra geliştirildiği biçimiyle’ sözlerinin altını çizin ve çok karanlık bir tünelde geçen bir yolculuğa çıkmaya hazırlanın. Dağın diğer tarafında tünele yaklaşık iki bin yıl önce giren Yeni Antlaşma Kilisesi’dir. İsa ve elçilerinin öğretişleri temeli üzerine kurulmuştur. Yeni Antlaşma’yı okuyarak bunun doğru olduğunu görebilirsiniz. Bu dağa, ‘Zaman Dağı’ adı vereceğiz. Siz ve ben dağın bu tarafında durmuş Yeni Antlaşma Kilisesinin tünel içindeki iki bin yıllık yolcuğundan çıkmasını bekliyoruz.
Yeni Antlaşma Kilisesi’nin tünelden çıkmasını beklerken aklımızdaki en önemli soru şu, “Hıristiyan inancı bütün bu yıllardan sonra neye benzeyecek? Maalesef, hayal kırıklığına uğrayacağız. Neden? Tünelden çıkan, diğer taraftan tünele girenle aynı değildir. Artık ‘Hıristiyan’ diyemeyeceğiz çünkü Kutsal Yazılar’a dayanmayacak.
Bu yazı dizisini hazırlamamın nedeni birçoğunuzun bunun farkında olmamasıdır. Yeni Antlaşma Kilisesi ve Katolik Kilisesi’nin farklı olmasını beklemeli miydik? Kesinlikle hayır. Günümüzde Katolik Kilisesi tamamıyla İncil’deki asıl kiliseye benzemelidir çünkü gerçek kilisenin üzerine kurulduğu Kutsal Yazılar değişmedi. Dağın hangi tarafından yaşarsak yaşayalım fark etmez. Hangi yüzyılda olduğumuz önemli olmamalı.
“Bildiğiniz bu şeyleri yaparsanız, ne mutlu size!” (Yuhanna 13:17, İncil)
İsa’nın burada söylediği tüm buyrukları için geçerlidir. Bize faydası dokunan İncil’in öğretişlerini sadece anlamak değildir. Önemli olan bunları uygulamaktır. İman işte budur. İman, Tanrı’nın söylediğini işitmek ve sonra buna göre harekete geçmektir. Yeni Antlaşma Kilisesini tarih boyunca değişmeden ortaya çıkması için yönlendirecek yeteri kadar ışık vardır. Fakat yanılabilecek dindar insanlar bu ışıktan yararlanmadılar. Henüz okumadıysanız lütfen bu dizide yer alan birinci yazıyı okuyun, Katolik Kilisesi’nin Gerçekle İlgili Yetkili Kaynağı Nedir? Bunu Size Kim Söyledi? Bakın ve görün, İncil dışındaki kaynaklardan öğretiş ve doktrinleri ekleyerek Kutsal Yazılar’dan uzaklaşan dine ne oluyor?
“Sözün adımlarım için çıra, yolum için ışıktır.” (Mezmur 119:105, Eski Antlaşma)
Tünelden geçerken İsa’ya iman edenler için ışık var mıydı? Bol bol! Dağın öte yanında yolculuğa başlarken bile! Yeni Antlaşma henüz tek bir kitap olarak derlenmediği için sadece Eski Antlaşma’nın ışığını mı kast ediyorum? Hayır öyle demek istemiyorum. Bakalım İsa ne diyor? İsa çarmıha gerilmeden önceki gece öğrencilerine Kutsal Ruh tarafından güçlendirilerek yaşamı ve öğretişlerine tanıklık edeceklerini söyledi.
“Baba'dan size göndereceğim Yardımcı, yani Baba'dan çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, bana tanıklık edecek. Siz de tanıklık edeceksiniz. Çünkü başlangıçtan beri benimle birliktesiniz.” (Yuhanna 15: 26-27, İncil)
Kutsal Ruh aracılığıyla öğrenciler daha fazla esin alacaktı:
“Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız. Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alıp size bildirecek.” (Yuhanna 16:12-14, İncil)
Elçilerin ve onlarla birlikte hizmet edenlerin bazı yazılarında ilk Hıristiyanlar Kutsal Ruh’un peygamberliksel ve yetkili öğretişini gördüler. İsa şöyle öğretmişti, “Koyunlarım sesimi işitir...onlar da beni izler.” (Yuhanna 10:27, İncil). İlk Hıristiyanlar bu yazılarda Kurtarıcılarının sesini duydular. Bu yeni yazıların doktrin konusunda içerdiklerini Eski Antlaşma Yazıları’yla karşılaştırıp uyumlu olduklarını gördüler. Bu öğretişleri yaşamlarında uyguladılar ve değiştiren gücünü deneyim ettiler. Yazılar kendi kendilerinin gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Yani eşsiz ilahi bilgelikleri ve güçleri sayesinde yazarının Tanrı olduğunu gösteriyorlardı. Bütün bunlar Katolik Kilisesi henüz var olmadan önce gerçekleşti.
Yeni Antlaşma Kilisesi yolculuğuna başlamak için tünele girerken ne olduğunu görüyoruz? İlk Hıristiyanların nihai olarak İncil’de yerini alacak çeşitli yazıları okuduklarını, kopyasını çıkardıklarını ve aralarında dolaştırdıklarını görüyoruz. İlk kilise önderleri bu yazıları kendi vaazları ve mektuplarında aktarmaya başladılar. Elçilerin hala yaşadıkları sırada yazıların bazıları, Tanrı tarafından verilmiş bilgelik ve Kutsal Yazılar’ın geri kalanıyla eşit olarak kabul edildi. “Sevgili kardeşimiz Pavlus'un da kendisine verilen bilgelikle size yazdığı gibi, Rabbimiz'in sabrını kurtuluş fırsatı sayın. Pavlus bütün mektuplarında bu konulardan böyle söz eder. Mektuplarında güç anlaşılan bazı yerler var ki, bilgisiz ve kararsız kişiler, öbür Kutsal Yazılar'ı olduğu gibi bunları da çarpıtarak kendi yıkımlarını hazırlıyorlar.” (2.Petrus 3:15-16, İncil)
Birincisi, İncil’in bu kısmı ne zaman yazılmıştı? Elçi Pavlus esin alarak yazdığı metni yazana kadar Yeni Antlaşma Kilisesi tünel içinde ne kadar yol almıştı? Kesin olarak bilinemiyor fakat mektubun kendisinden Petrus’un yakında ölmeyi beklediğini biliyoruz. “Rabbimiz İsa Mesih'in bana bildirdiği gibi, bedenden ayrılışımın yakın olduğunu biliyorum.” (2. Petrus 1:14, İncil). Tarih bizlere Petrus’un İ.S. 66 yılında, Yeruşalim’in Titus tarafından yıkımından 6 yıl önce şehit edildiğini bildiriyor. Tarihçiler Petrus’un bu mektubu büyük olasılıkla İ.S. 63 veya 64 yılında yazdığını söylüyorlar. Bu da Yeni Antlaşma Kilisesi’nin tünel içinde İsa’nın ölümü, dirilişi ve göğe alınışından beri yaklaşık otuz yıldır yolculuk ettiği anlamına gelir.
Kilise tarihinde bu zamanda başka yazılar da vardı. Derlenip tek bir kitap, İncil, olarak henüz bir araya getirilmemişlerdi. Fakat bu yazılar imanlılar arasında dolaşıyordu. Bunu ayetlerde açıkça görüyoruz. Pavlus’un yazıları insanların ellerinde olmasaydı insanlar nasıl bunların anlamını çarpıtabilirdi?
Kuşkusuz bu aynı zamanda Petrus’un, Pavlus’un yazılarını Kutsal Yazılar’ın bir parçası olarak gördüğünün kuşkuya yer bırakmayan bir açıklamasıdır. Bir Yahudi tarafından kullanıldığı anlamda ‘Kutsal Yazılar’ın teknik bir önemi vardı. Esinlenmiş yazılar anlamına geliyordu ve Eski Antlaşma’nın kutsal yazılarını içeriyordu. Petrus bu dili kullandığında, Pavlus’un yazılarını Eski Antlaşma ile aynı düzeyde gördüğünü ima etmiş oluyor.
Petrus Pavlus’un yazıları hakkında başka ne dedi? Gözlemini yanlış anlamayın. “Mektuplarında güç anlaşılan bazı yerler var ki...” Petrus Pavlus’u tarzının belirsizliği konusunda suçlamıyordu. Pavlus’un ne demek istediğini anlamanın güç olduğundan söz etmiyor, Tanrı’nın Pavlus’a öğretmesi için esinlediği büyük gerçekleri anlamanın güçlünü kast ediyor. Bugün aynı yazıları okuduğumda, Tanrı’nın Pavlus’a yazması için güç verdiği düşünce ve konuların büyüklüğünün aklımı zorladığını itiraf etmeliyim. Petrus herhangi bir şekilde Pavlus’un yazdığı gerçekleri sorgulamıyor. Ben de sorgulamıyorum. Bu gerçekler benim yaşamımı değiştirdi.
Yeni Antlaşma’nın 27 kitabının esinlenmiş Kutsal Yazılar olarak evrensel olarak kabul edilmesiyle sonuçlanan olayların tarihi birkaç yüzyıl sürmüştür ve benim yazımın kapsamı ötesindedir. Bununla birlikte, kilise kurullarının bu süreç içinde oynadığı rolün çoğu zaman Katolik Kilisesi tarafından abartılı bir şekilde ifade edildiğini fark etmemiz önemlidir. Dördüncü yüzyılın sonunda bu kurullar bu konuyu ele aldığında kanon veya İncil’i oluşturan kitapların listesi sağlam bir şekilde oluşturulmuştu.
“Fark edilmesi özellikle önemli olan bir nokta, Yeni Antlaşma kanonunun Kilise Kurulunun keyfi bir kararı sonucu oluşturulmadığıdır. En sonunda Kilise Kurulu -İ.S. 397 yılında Kartaca Senatosu- Yeni Antlaşma’nın 27 kitabını sıraladığında bunlara zaten sahip olmadıkları bir yetki atfetmiş değildir. Sadece kanona ait olduklarının sabit olduğunu kaydetmiştir.” (F.F. Bruce, The Books and Parchments [Kitaplar ve Parşömenler], Londra, 1950, s.111)
Bunu söylüyorum çünkü bazı Katolik akademisyenler, Katolik Kilise olmasa kimsenin hangi kitapların Kutsal Kitap’a ait olduğunu bilemeyeceğini söylüyorlar. Oysa bu doğru değildir. Herhangi bir kilise kurulu henüz bu konuda bir araya gelmeden önce Yeni Antlaşma kitapları 300 yıl boyunca Hıristiyanlar ve kiliseler tarafından Kutsal Yazı olarak okunup dağıtılmıştı. Bir an için bile Hıristiyan inancının ilk 300 yılının İsa’yı izleyenlerin, kilise kurullarının Kutsal Yazıları’nın ne olacağını belirlemesi için bekleyip, karışıklık için de geçirdiklerini düşünmeyin. Çobanları bugün olduğu gibi o zaman da yaşıyordu ve kendisini tanıyanların sesini işitebileceği bir şekilde konuşur. “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz.” (Yuhanna 10:27-28, İncil)
Tünelde yolculuğuna başlamadan önce ilk kilisede her şeyin iyi olduğunu mu söylüyorum? Keşke öyle söyleseydim. İnsan, yanılabilen insanların öğretişlerini ekleyerek yanılmaz Kutsal Yazılar’a karşı saygısızlık etmeseydi, tünelde geçen yolculuğun her günü için gereken ışığa sahip olurdu.
İşte size bir örnek.
Elçi Pavlus’un esin almış yazılarına baktık. Yeni Antlaşma Kilisesi, Tanrı’nın İsa’ya iman eden imanlıların nasıl bir araya gelmesi konusundaki tasarısı hakkında ne biliyordu? Eğer Elçi Pavlus’un esinlenen yazılarından biri mektubunda sözü edilen şehirde yazıldıysa, büyük olasılıkla Roma’da ilk kez hapse girişinden sonra olmalıydı. Bu da, bu metnin İ.S. 63 veya 64 yıllarında imanlıların elinde dolaştığını gösterir. Bazıları İ.S. 56 yılında yazdığını savunuyorlar. Tam tarihi belirlemenin gerçekten de maddi bir önemi yok. Farkında olmamız gereken Yeni Antlaşma Kilisesi’nin yaşamının çok erken dönemlerinde Tanrı’nın, İsa’ya iman edenlerin kilise hakkında tasarısının ne olduğunu bilmelerini sağladığıdır. Tünele girişleri ve dağ içindeki yolculukları Tanrı’nın nasıl bir araya gelmelerini istediğini bilerek başladı.
Pavlus’un esin alarak yazdığı yazılara bakarak, Tanrı’nın kilisede ruhsal liderlik için ne tür insanları arzu ettiği hakkında neler biliyorlardı? Yaygın bir şekilde dolaştırılan bu yazıları okuyup Katolik Kilisesi’nin gelecekteki rahip ve papalarının tamamıyla gerekli niteliklerden yoksun olduklarını bilebilirlerdi! Bu insanlar iyi, sevecen ve iyi niyetli olabilir fakat bu kişilerin Tanrı’yı temsil etmediğini size ilk söyleyecek kişi Tanrı’nın kendisidir! Bu konuyu, Katolik Kilisesi’nin Gerçekle İlgili Yetkili Kaynağı Nedir? Bunu Size Kim Söyledi? adlı yazıda daha ayrıntılı bir şekilde okuyabilirsiniz.
Sabun ve Kirli İnsanlar Benzetmesi
Müslüman arkadaşlarım batıdaki yaygın ahlaksızlığı gösterip diyorlar ki, “Hıristiyanlığın bu uluslar üzerindeki etkisine bakın!” “Doğru değil,” diyorum, “Sabun uzun zamandır var olduğu halde hala bir sürü kirli insan var. Müslüman arkadaşlarımın sözünü ettiği ahlaki pislik insanların Kutsal Yazılar’ı reddetmesinin, bunları kendi yaşamlarına uygulamalarının sonucu değildir! Aynı şey gerçek sabun için de geçerlidir. Kullanılmazsa işe yaramaz, öyle değil mi?
Bu yazıları okudukça Katolik Kilisesi’nin kökenini İncil’e dayandıramayacağı konusunda benimle hemfikir olacaksınız. Dayandıramaz çünkü Katolik geleneklerinin Kutsal Kitap kadar yetkili olduğunu iddia ediyor. Papalık, Meryem’e tapınma ve övgü, Meryem’in hep bakire kalmış olması, Meryem’in göğe alınması, cennetteki kutsallara duaları için ricada bulunmak, elçilerin birbirini izlemesi, bebek vaftizi, kilisenin buyruklarının cennete gitmek için erdem kazanmanın bir aracı olarak işlev görmesi, günahların rahiplere itiraf edilmesi, araf ve Kutsal Yazılara aykırı başka öğretişleri ileri sürerken, ‘Bizim geleneklerimiz de Tanrı Sözüdür’ diyorlar! Kuşkusuz Katolik Kilisesi dilediğini iddia edebilir fakat kanıtlama yükümlülüğü Roma’ya aittir. Şu iki soruyu yanıtlaması gerekir:
1) İsa ve elçiler İncil’de nerede Geleneğin Tanrı Sözü olduğunu öğretiyor?
2) Kutsal Kitap’ta nerede Papa ve Katolik Kilisesi piskoposları tarafından yorumlandığı biçimiyle Kutsal Yazılar ve Geleneğin birlikte kilisenin kuralı olacağı söyleniyor?
Bu iki sorunun yanıtı nedir? Hiçbir yerde. Tünelde gerçekleşen ve sadece adı Hıristiyan olan bir inanç doğuran bu yozlaşmayı daha belirgin bir şekilde ele alalım.
Hıristiyanlık tarihinin ilk 280 yılı boyunca Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda yasaklanmıştı ve Hıristiyanlar korkunç bir zulüm görmüştü. Sonra tarihin akışı değişti. Daha önce Sol İnviktus, Güneş Tanrısına tapan İmparator Konstantin savaş alanındaki zaferlerinden birini Hıristiyanlar’ın tanrısına borçlu olduğunu açıkladı. Konstantin Hıristiyan davasını desteklemeye karar verdi ve bunu ilerletmek için imparatorluk politikası benimsedi. Konstantin’in sadece politik amaçlar nedeniyle Hıristiyanlığa geçtiğine ilişkin iddialar öne sürülmüştür. Emin olabileceğimiz tek şey aniden ortaya çıkan siyasal iyiliğin, para ve gücün, tünelde hiç kimseye hiçbir zaman yararının dokunmadığıdır -en azından ruhsal olarak. Gerçek Hıristiyan inancı için sonsuz değeri olan bir katkısı olmamıştır. “Çünkü her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir. Kimileri zengin olma hevesiyle imandan saptılar, kendi kendilerine çok acı çektirdiler.” (1.Timoteos 6:10, İncil)
Konstantin Gerçekten İsa’ya İman Eden Bir Kişi Miydi?
Din özgürlüğüyle ilgili bu açıklama Hıristiyan kilisesi için pek çok olumlu değişikliği de beraberinde getirmiştir. Bu acımasız zulümlerden sonra hoş karşılanan bir dönüm noktası oldu. Roma İmparatoru putperest standartlarına göre tanrı olarak görüldüğü için ve yaşamı boyunca “Pontifeks Maksimus,” (putperest devlet dininin baş kahini) ünvanına sahip olduğu için Konstantin kilisede de en yüksek liderlik pozisyonuna sahip olmasının yerinde olacağına karar verdi. Sonra seküler görevlilerin pek çoğunu kilisede lider olmak üzere yetkilendirdi! İşte size körün köre kılavuzluk etmesine bir örnek!
İmparator Konstantin İ.S. 3 Temmuz 321 tarihinde tüm Roma İmparatorluğu’nda Pazar gününü tatil günü olarak ilan etti. Yahudiler Şabat Günü’nü Cumartesi günleri kutlamaya devam ettiler fakat Konstantin, Hıristiyanlığı kabul ettiği halde Roma güneş tanrısına tapınmaya devam etti!
Beş yıl sonra, tahta çıkışının 20. yılını kutlamak için Roma’ya giderken büyük oğlu Krispus Sezar’ı öldürdü. Fazla popüler olmaya başlamıştı. İkinci eşi Fausta, ilk eşinden olan oğlunu ortadan kaldırması için kendisini ikna etmişti. Daha sonra aynı yıl Fausta’yı banyoda boğdurdu. Konstantin İsa’ya gerçekten iman eden biri miydi? Tekrar düşünün. Ben bu konuda düşünürken aklıma İncil’deki şu ayetler geliyor:
“Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih'te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı'yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.” (Efesliler 4:32-5:2, İncil)
Yanılmış olabilirim. İmparator Konstantin’i cennette görebilirim ve umarım görürüm. Fakat Rab İsa’yla bağışlandığı bir görüşmesi olduğundan kuşkuluyum. İsa Mesih’in çektiği acılar ve yaptıklarına dayanarak Tanrı’nın kendisini bağışladığı gerçeği değiştirilmiş miydi? Herhangi bir şekilde kazanılmadan karşılıksız bir şekilde bağışlanmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor muydu? Bu nedenle, bağışlanmayı hak etmeyenleri aynı şekilde bağışlar mı? Kendi günahlarının sayısız oldukları halde bağışlandığını bilerek karşılıksız bir şekilde başkalarını bağışlar mıydı? Konstantin hakkında okuduklarıma dayanarak bunu söylemem zor.
Kendisi veya kilisede liderlik konumlarına getirdiği kişiler İncil’de tarif edildiği şekliyle bu konumlar için gereken niteliklere sahip miydi? Maalesef sahip değillerdi. Yine bu dizide bulunan 'Katolik Kilisesi’nin gerçekle ilgili yetkili kaynağı nedir? Bunu size kim söyledi?' adlı yazıyı okumanızı önereceğim. Yazının ortalarına bakarsanız gerekli niteliklerin sıralandığı bölüme gelirsiniz.
Ardarda Yapılan Hatalar
İlk kilise tarihi hakkında okuduklarıma göre Konstantin Hıristiyanlığı ‘yasallaştırdı’ çünkü Hıristiyan dinini Roma İmparatorluğu’nu birleştirebilecek bir unsur olarak gördü. Konstantin’in yönetimi altında çalışan sözde Hıristiyan gözetmenler İmparatorluk danışmanları olarak resmi görevlere getirildiler. Sözde Hıristiyan rahiplerine vergi muafiyeti getirildi ve yeni kiliseler yapılması ve kiliselerin onarılması için İmparatorluk hazinesinden para bağışlandı. Hıristiyan kilisesi açısından bunlar olumlu gelişmeler olarak görünebilirdi fakat sonuçları olumlu olmaktan çok uzaktı.
Tıpkı Konstantin’in Hıristiyan imanını tamamıyla kabul etmeyip çoğu putperest inanç ve uygulamalarına devam etmesi gibi Konstantin’in desteklediği Hıristiyan kilisesi de gerçek Hıristiyanlık ve Roma putperestliğinin bir karışımıydı. Roma İmparatorluğu’nun bu kadar geniş ve çeşitlilik sahibi olduğunu göz önünde bulundurarak herkesin Hıristiyanlığı benimsemek için kendi inancını bırakmayı kabul etmeyeceğini gördü. Böylece Konstantin, putperest inançların ‘Hıristiyanlaştırılmasına’ izin verdi ve hatta bunu teşvik etti. Daha sonra bu yeni inançlar ve doktrinler giderek artan bir şekilde gelenek ve putperest inançların garip bir birleşimi haline geldi. Karanlık tünelin bu noktasında Katolik Kilisesi’nin biçim almaya başladığını görüyoruz. Tamamıyla putperest ve son derece Kutsal Kitap’a uymayan inançlara ‘Hıristiyan’ kimlikler kazandırılıyordu. Bunun bazı açık örnekleri şöyle sıralanabilir:
Son üç cümleyi tekrarlayayım. Karanlık tünelin bu noktasında Katolik Kilisesi’nin biçim almaya başladığını görüyoruz. Tamamıyla putperest ve son derece Kutsal Kitap’a uymayan inançlara ‘Hıristiyan’ kimlikler kazandırılıyordu. Bunun bazı açık örnekleri şöyle sıralanabilir:
(1) Mısır ana tanrıça dini olan, İsis İnancı, İsis’in yerine Meryem’i koyarak Hıristiyanlığın içine alınmıştı. İsis için kullanılan birçok ünvan, ‘Göklerin Kraliçesi’, ‘Tanrı’nın Annesi’ ve ‘teotokos’ (Tanrı’yı taşıyan), Meryem’e atfedildi. Hıristiyan inancında Meryem’e Kutsal Kitap’ın kendisine verdiğinden çok daha üstün, yüceltilmiş bir rol verildi. Bu da İsis’e tapınanlar için, başka türlü benimsemeyecekleri bir inancı cazip hale getirmişti. İsis’in pek çok tapınağı Meryem’e adanmış tapınaklara dönüştürüldü. Bakire Meryem’le ilgili Katolik inanç ve öğretişin ilk açık ipuçları, İsis tapınmasının merkezi olan Mısır’ın İskenderiye şehrinde yaşayan Origen’in yazılarında görünür.
(2) Mitraizm, Roma İmparatorluğu’nda İ.S. 1-5 yüzyılları arasında inanılan bir dindi. Romalılar arasında çok popülerdi özellikle de Roma askerleri arasında. Okuduklarıma göre olasılıkla birkaç Roma imparatorunun diniydi. Roma İmparatorluğu’nda hiçbir zaman ‘resmi’ konum kazanmamış olsa da, Konstantin’in egemenliğine kadar fiili olarak resmi dindi. Konstantin’den sonra gelen Roma imparatorları Mitraizm’in yerine Hıristiyanlığı koymuşlardır.
Tanrınız’ı Yemek!
Mitraizm’in kilit niteliklerinden biri, bir boğanın etinin yenip kanının içildiği kurban yemeğiydi. Mitras, Mitraizm’in tanrısı, boğanın eti ve kanında ‘bulunduğu’ söyleniyordu. Tüketildiğinde, kurban yemeğine katılanlara kurtuluş sağladığına inanılırdı. Teofagi, insanın tanrısını yemesi olarak bilinir. Bu inanç Katolik Kilisesi öğretişlerine ne kadar benziyor? Katolik Ayininde, ekmek ve şarap, sözde İsa Mesih’in gerçek bedeni ve kanına dönüşüyordu. Daha sonra Protestan olarak tanınan Reformcuların ilahiyatla ilgili meydan okumalarına karşı Katolik Kilisesi görevlileri bu öğretişleri doğrulamışlardır. Bu nedenle bu Kurul rahiplerinin şarabı İsa’nın kanına dönüştürebileceğine ilişkin Katolik inancını özetledi. Şu açıklamayı yapar: “...şarabın kutsanmasıyla şarabın yapısında bir değişiklik olur ve şarap kanının yapısına dönüşür.” (Katolik Kilisesi Katekizmi, Paragraf 1376. Bu dizide başka bir yerde söylediğim gibi Katolik Kilisesi Katekizmi Katolik Kilisesi’nin inanç ve uygulamaları konusunda resmi yayınıdır.)
Katoliklikte, tıpkı Mitraizm’de olduğu gibi, yedi tane ‘sakrament’ yani, tanrınızla ilişkinizi geliştiren ‘erdem kazandıran dinsel törenler’ vardır. Katoliklik’te de yedi dinsel tören vardır. Mitraizm’de de yedi dinsel tören vardır. Mitraizm ve Katoliklik arasındaki benzerlikler göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. Konstantin ve kendisinden sonra gelenler kolayca Mitraizm’deki kurban yemeğinin yerini alacak uygulamayı Rab’bin Sofrası kavramında buldular. Maalesef, ilk Hıristiyanların bir kısmı Rab'bin Sofrasına mistik bir anlam yüklemeye başlamışlardı. Bu uygulamanın Mesih’in ölümü ve dökülen kanının hatırlandığı basit ve tapınma içeren bir uygulama olması gerektiğiyle ilgili Kutsal Kitap öğretişini reddetmişlerdi. Kan içmenin Tevrat, Zebur ve İncil’de yasaklandığı gerçeğini gözardı ettiler ve İsa’nın öğrettiklerinde açıkça görüleni reddettiler. İsa, benzetmelerle konuşuyordu tıpkı kendisinin ‘kapı’ olduğunu söylediği zamanki gibi. “Kapı Ben'im. Bir kimse benim aracılığımla içeri girerse kurtulur.” (Yuhanna 10:9, İncil). Tıpkı kasesindeki şarabın kana dönüşmediği gibi İsa da meşe veya maun’dan yapılmış bir kapıya dönüşmemişti!!! İsa’yı izleyenler arasında, ne Yahudiler ne de öteki uluslardan insanlar İsa’nın sözlerini doğrudan olduğu gibi anlamazdı. Ne var ki, İmparator ve piskoposları bu hatalı öğretişleri Hıristiyan inancını geniş kitleler için cazip hale getirmenin bir aracı olarak kullandılar.
Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda fiili resmi din haline geldiğinde, çok sayıda putperest din artık hoşgörülmedi. Bu da artık bu inançların tapınaklarının bu yeni din için kullanılabilir olduğu anlamına geliyordu. Maalesef, inançları da öyle oldu! İşte, yeni tanınan bu inanç, bu putperest dinlerin Kutsal Kitap’a uymayan bazı inançlarını benimsemeye başladığında kilise, İsa’nın kilisesini üzerine bina edeceğini söylediği temel gerçeklerden uzaklaşmaya başladı.
İncil’de kaydedildiği şekliyle İsa ve elçilerin öğretişlerine karşı öğretişler eklediğinizde ne elde edersiniz? Siz bana söyleyin, Ezo Gelin çorbasına, artık çorbaya Ezo Gelin çorbası denemeyecek hale gelene kadar kaç tane yabancı malzeme eklenebilir? Çok fazla eklenemez. Kutup ayısı eti, kuşbaşı pancar, kereviz sapı ve köri baharatı ekleyip hala çorbaya Ezo Gelin Çorbası diyebilir misiniz?
“Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?” diyorsunuz, değil mi?
Daha önce söylediğim gibi Katolik Kilisesinin Tanrı’dan ve Yeni Antlaşma’nın öğretişlerinden uzaklaşması yüzlerce yıl sürmüştür ve sadece tek bir kişinin işi değildir. Keşke elçiler ve onlardan sonra gelenler tarafından kurulan kiliselerin tam olarak hangi noktada ilk imanlıların basit tapınmasından uzaklaştığını gösterebilseydim ama gösteremem. Yavaş yavaş oldu ama neredeyse hemen başladı.
Benim yapabileceğim Roma’daki kilisenin Hıristiyan dünyası üzerinde ne zaman güç kazandığına işaret etmek. Henüz Katolik Kilisesi diyemeyiz ama kuruluşu için yolu açan büyük bir gelişme olur. İmparator Konstantin İ.S. 317 yılında Milano Kararını yürürlüğe sokana dek, Roma’daki kilise, diğer piskoposların yetkili oldukları bölgelerde bir yere kadar üstünlüğe sahip olsa da, Hıristiyanlığın yetkili merkezi değildi. Bu zamanda önce, birkaç Roma piskoposu diğer piskoposları kontrol etmeye çalışmışlardı ama bu çabalar tümden reddedilmişti. Bazen hor görülerek reddedilmişti.
Roma piskoposunun tüm Hıristiyan kiliseler üzerinde yetkiye sahip olmasına olanak veren şey Milano Fermanı ve Konstantin’in himayesi ve kişisel olarak araya girmesi oldu. Bu iddiasının başka yerlerdeki gözetmenler tarafından evrensel olarak kabul edilmesi yine de zaman alacaktı. Fakat bu zamanda ilkel biçimiyle Katolik Kilisesi’nin var olmaya başladığını söyleyebiliriz. Birinci yüzyılda değil ama tarihte bu zamanlarda.
Bazıları, İmparator Konstantin 312 yılında, Roma İmparatorluğu’nu evrensel (yani, katolik- küçük ‘k’) bir kilise altında birleştirmek için bir vizyona sahip olduğunu açıkladığında, bunun Roma Katolik Kilisesi’ni başlattığına inanıyorlar. Başkaları, Katolik Kilisesi’nin, İmparator Teodosius De Fide Catolica, adlı kararını yayınlayarak Katolik Hıristiyanlığın, Roma İmparatoru’nun devlet dini olduğunu ilan ettiği İ.S. 27 Şubat 380’de başladığına inanıyorlar. Ben belirli bir tarih vermenin olanaksız olduğuna inanıyorum. Din önderlerinin öğretişleri ve geleneklerini geliştirip bunları Kutsal Yazılar’a eş görmeleri birkaç yüzyıl aldı.
İsa kendi döneminde bunun gerçekleşeceğini gördü. Din önderlerine ne dediğine kulak verin: “Böylece kuşaktan kuşağa aktardığınız törelerle Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz. Buna benzer daha birçok şey yapıyorsunuz.” (Markos 7:13, İncil). İsa Eski Antlaşma’dan bir peygamberden alıntı yaptı ve bunun onlar için geçerli olduğunu söyledi,
“Yeşaya'nın siz ikiyüzlülerle ilgili peygamberlik sözü ne kadar yerindedir! Yazmış olduğu gibi, Bu halk, dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.” (Markos 7:6-7, İncil)
Aynen Tanrı’nın Belirlediği Gibi Yapın!
Musa Buluşma Çadırı’nı, son ayrıntısına kadar Tanrı’nın belirlediği şekilde bina etme konusunda yönlendiriş almıştı. Buluşma Çadırı neydi? Tanrı’nın, çölde Musa’nın önderliği altında çölde dolaştıkları kırk yıl boyunca halkı, İsrailliler’le buluştuğu kutsal bir yerdi. Liderlerin ve halkın tapınmak ve sunularını sunmak için geldikleri yerdi. Tanrı dedi ki, “Her şeyi sana dağda gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et.” (Mısır’dan Çıkış 25: 40, Eski Antlaşma)
Musa, Tanrı’nın kendileriyle buluşacağını söylediği yerde insanın düşünce ve tasarılarının yeri olmaması gerektiğini gördü. Tıpkı bugün gerçek kilisede olduğu gibi, o tapınma yerinde de, Tanrı’nın yetkisinin üstün olarak sayılması ve kabul edilmesi gerekir. Hiçbir şey insanın iradesi veya isteğine bırakılmamalıdır. Tanrı şöyle diyor, “Her şeyi hepinize İncil’de gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et.”
Günümüzde birçok kişi Tanrı Sözü’nün, Hıristiyanlar’ın nasıl bir araya geleceği ve liderliğin nasıl olması gerektiği konularında ne kadar çok söyleyecek şeyi olduğunun farkında değiller. Değer verdiğimiz geleneklerimiz, Kutsal Kitap’ın gerçeklerini ortaya çıkarmaktan çok gizliyorlar. Bunu söylüyorum çünkü yazımızın bu noktasında, Katolik Kilisesi’nin biçim alışını izliyoruz. Tanrı’nın İncil’de kilisenin doğası ve Hıristiyan liderliği hakkında söylediklerini gözardı edecek bir biçim alışını.
Soru: Din liderleri kiliseyi, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın bizler için tasarladığına göre biçimlendirmediğinde ne olur? İÇERİ KARANLIK SIZMAYA BAŞLAR.
Yeni Antlaşma dönemini izleyen yüzyıllarda, kilisenin liderlik yapısında aşırı değişimler meydana geldi. Yeni Antlaşma’nın elçisel kiliseleri ve piskoposların ortaya çıkmakta olan kiliseleri arasında devasa bir uçurum oluşmaya başladı. Kısa bir süre içinde, içine kimseyi almayan, rahiplerden oluşan sınıfıyla kocaman bir görevliler hiyerarşisi oluştu ve bu Yeni Antlaşma’daki gözetmenliğin yerini aldı. Zaman içinde Tanrı tarafından kurulan Yeni Antlaşma kilisesi ortadan kalktı! Tanrı şöyle dedi, “Her şeyi hepinize İncil’de gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et.” İnsan ise şöyle cevap verdi, “Biz kendi bildiğimiz gibi yapacağız. Bak Tanrı, Roma imparatorları da bize yardım ediyor! Bundan iyisi olamazdı değil mi?”
Gerçek şu ki, daha kötüsü olamazdı.
Roma piskoposunun -kısa bir süre sonra papalık olarak bilinecekti- üstünlüğü Roma imparatorlarının desteğiyle yaratıldı. Roma İmparatorluğu’nun hükümet merkezi olarak Roma kenti, Roma imparatorlarının Roma’da yaşamasıyla Roma yaşamının tüm alanlarında önemli bir konuma yükseldi. Konstantin ve kendisinden sonra gelenler kilisenin en üstün yöneticisi olarak Roma piskoposuna destek verdiler. Tabii Roma İmparatorluğu’nun birliği için hükümet, devlet ve dinin merkezinin aynı yerde olması en iyisiydi. Daha önce söylediğim gibi birçok başka piskopos (ve Hıristiyanlar) Roma piskoposunun en üstün olması fikrine karşı çıksa da, nihai olarak en üstün konuma sahip oldu. Neden? Tanrı’nın Kutsal Yazıları yerine getirip onu üstün konuma getirmesiyle mi? Kesinlikle değil. Roma imparatorlarının güç ve etkileri sayesinde olmuştur. Roma İmparatorluğu yıkılır yıkılmaz, papalar daha önce Roma imparatorlarına ait olan ünvanı aldılar: Pontifikus Maksimus.
Hala kilise üzerinde egemen olan kimdi ve şu anda kimdir? Dirilmiş olan, yaşayan İsa. O’nun hakkındaki bu ayetlere özellikle de italik olarak işaretlenmiş sözlere bakın.
“Görünmez Tanrı'nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O'dur. Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir. Bedenin, yani kilisenin başı O'dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O'dur. Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü. Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.” (Koloseliler 1:15-20, İncil)
İsis inancı, Mitraizm ve papalığın kuruluş biçimi hakkında daha pekçok şey belgelenebilir. Bu üçü, Katolik Kilisesi’nin gerçek kökenini göstermek için yeterli olmalıdır. Kuşkusuz Katolik Kilisesi inanç ve uygulamalarının putperest kökenini inkar eder. Katolik Kilisesi, putperest inançlarını, karmaşık ilahiyat katmanları ve Kutsal Kitap terminolojisinin yeniden tanımlanmasının altına saklar.
Katolik Kilisesi, putperest kökenini ‘kilise geleneği’ maskesi altında mazur göstermektedir. İşte size iyi bir haber. Tanrı’nın yoluna göre yaşamak isteyen bir kişi için Kutsal Yazılar’ın tamamıyla yeterli olduğunu görmek maksadıyla Kutsal Yazıları okumak için çok fazla zaman ayırmanıza gerek yok. Sözlü geleneklerin eklenmesine gerek yoktur. Papaların kararlarına gerek yoktur. Katolik Kilisesi de sizin ve benim kadar bunun farkındadır. Kutsal Kitap’a uymayan öğretişlerini haklı hale getirmek için ne yaptı? İnançlarının ve uygulamalarının pekçoğunun Kutsal Yazılar’a tamamıyla yabancı olduğunu gören Katolik Kilisesi, Kutsal Yazılar’ın tek yetkili olduğunu ve yeterliliğini inkar etmeye zorlandı. Durumunu kolaylaştırmak için öğrettiği her şeyi eşit bir şekilde yetkili yapar.
Bazı Ödünler Trajik Sonuçlar Doğurabilir
Gördüğümüz gibi Katolik Kilisesi’nin kökeni, Hıristiyanlık ve çevresinde bulunan putperest dinlerin trajik bir uzlaşmasına dayanmaktadır. Farklılıkları belirsizleştirerek ve putperest inançlarla aralarındaki farkları silerek, yeni biçimlenen Katolik Kilise kendisini Roma İmparatorluğu’ndaki insanlar için cazip hale getirmekte başarılı oldu. Sonuç? ‘Roma dünyasında’ Katolik Kilisesi en üstün din haline geldi. Yüzyıllar boyunca bu pozisyona sahip oldu. Baskın olduğu bu pozisyonu kazanmak için Katolik Kilisesi’nin neden ödün vermesi gerekti? İsa Mesih’in gerçek öğretişlerini. İncil’in gerçek öğretişlerini.
“Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye katlanamayacaklar. Kulaklarını okşayan sözler duymak için çevrelerine kendi arzularına uygun öğretmenler toplayacaklar. Kulaklarını gerçeğe tıkayıp masallara sapacaklar.” (2.Timoteos 4:3-4, İncil)
Şu andaki Katolik Kilisesi’nin çekirdek inançlarını İncil’den almadığından emin olabilirsiniz. Katolik Kilisesi,Yeni Antlaşma Kilisesi, zaman dağı içindeki karanlık tüneli delmeye başladıktan birkaç yüzyıl sonra oluşmaya başladı. Katolik Kilisesi biçimlenirken, din sistemine İncil’den kattığı her şeyi yeniden tanımlaması gerekti. Neden? Bunları Katolik inançlarıyla uyumlu hale getirmesi gerekiyordu. Gerçek Hıristiyan Kilise hiçbir zaman Katolik öğretişleri benimsememiştir. Ne birinci yüzyıldaki asıl kilise, ne de bugün gerçekten Hıristiyan olan herhangi bir kilise.
Kilisenizi tarihte ne kadar eskiye dayandırabildiğiniz önemli mi? Bu yazının başında Katolik Kilisesi’nin tarihini ‘ilk kiliseye’ dayandıramadığını gördük. Sıraladığım on iki temel doktrini İncil’in öğretişlerine karşı nasıl dayandırabilir ki?
Mesele tarihler değil, gerçektir. Büyümesi, doktrini ve uygulamalarıyla ilk kilise bizler için İncil’de kaydedilmiştir. İncil’de bunun hakkında okuduğunuzda gerçek Hıristiyanlık hakkında okuyorsunuz demektir. İncil’de aynı zamanda İsa ve elçilerinin sahte öğretmenlerin çıkacağını önceden bildirdiklerini de okuyorsunuz. İncil’deki bu ayetlerden, Hıristiyanlığın bildirisi yayılmaya başlar başlamaz sahte öğretmenlere karşı savaşmaya başladıkları da açıktır.
Asıl Mesele Ne?
Katolik Kilisesi kökenini ‘ilk kiliseye’ dayandırdığını iddia ederken büyük bir hata yapmaktadır. Dayandıramaz ama dayandırıp dayandıramayacağı da asıl mesele değildir. Tanrı için önemli olan gerçektir. Kutsal Yazılar’da hiçbir yerde kilisenin kökenini ‘ilk kiliseye’ dayandırabilmenin gerçek kilise olmasının testi olduğunu okumuyoruz. Gördüğümüz tekrar tekrar sahte öğretmenlerin öğrettikleriyle, Kutsal Yazılar’da kaydedildiği biçimiyle ilk kilisenin öğrettikleri arasındaki karşılaştırmadır. Bir kilisenin ‘gerçek kilise’ olup olmadığı, öğretiş ve uygulamalarını İncil ile karşılaştırarak belli olur.
Bir kilisenin doğru doktrin öğretip öğretmediğini nasıl belirleriz? Sahip olduğumuz yanılmaz tek ölçü Kutsal Kitap’tır. “Tanrı'nın öğretisine ve bildirisine dönmek gerek! Böyle düşünmezlerse, onlar için hiç şafak sökmeyecek.” (Yeşaya 8:20, Eski Antlaşma)
Kutsal Kitap’ta, insanların kendi yetkileriyle ekleme yapmaya çalıştıkları her şeyin yargılanıp reddedilmesi gerektiğini öğreniyoruz. Tamamıyla sözüne dayanmamız ve ilahi gerçekle ilgili bilgimizi bununla sınırlamamız Tanrı’nın isteğidir. Eğer Tanrı’ya itaat etmeyi arzuluyorsak, Kutsal Yazılar’a göre öğretmeyen tüm öğretmenleri reddetmemiz gerekir.
İncil’in bir bölümünün sonunda İsa’ya gerçekten iman eden kişilerin ruhsal çatışmalarla karşılaşacağı söylenir.
“Son olarak Rab'de, O'nun üstün gücüyle güçlenin. İblis'in hilelerine karşı durabilmek için Tanrı'nın sağladığı bütün silahları kuşanın. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır. Bu nedenle, kötü günde dayanabilmek, gerekli her şeyi yaptıktan sonra yerinizde durabilmek için Tanrı'nın bütün silahlarını kuşanın.” (Efesliler 6:10-13, İncil)
Halka Karşı Değil!
Bu son bölümde öğrendiğimiz şey ruhsal çatışma için nasıl hazırlanacağımızdır. Tanrı eski askerlerin savaşta kullandığı silahları anlatıyor ve tek tek, zaferli bir şekilde yaşamamız için bizler için sağladıklarına nasıl benzediklerini anlatıyor. Bu ayetler fiziksel savaştan söz etmiyor. İnsanlara zarar vermekle de ilgili değildir. Çünkü “...savaşımız insanlara karşı değil.”
Bu konuyu açıyorum çünkü Tanrı’nın, Tanrı Sözü’nün gerçek bir Hıristiyan’ın yaşamında nerede olduğunu söylediğini görmenizi istiyorum. “Ruh'un kılıcını, yani Tanrı sözünü alın.” (Efesliler 6:17, İncil). Kılıç eskiden askerin zırhının temel bir unsuruydu. Başka silahları vardı ama kılıcı olmayan bir asker kendisini iyi bir şekilde silahlanmış kabul etmez.
Hıristiyan yaşamında Tanrı Sözü’nü -Tanrı’nın söylediği sözleri- kişisel olarak gelişim ve kişisel ayartmalara karşı koymaktan daha fazlası için kullanmamız gerekiyor. Tevrat, Zebur ve İncil’i, yanlışlara ve hatalara karşı koymak için de kullanmamız gerekiyor. Bunu yapmak için de gerçeğin ne olduğunu anlamak amacıyla Kutsal Kitap’ı çalışmamız gerekiyor. Ayartmaya karşı koymak için dünyanın tüm felsefi sözlerindense tek bir Kutsal Yazı metni daha iyidir.
Bu dizide Kutsal Kitap’ın öğrettiklerini Katolik Kilisesi’nin öğrettikleriyle karşılaştırarak Ruh’un kılıcını yani Tanrı sözünü kullanıyorum. Katoliklere karşı saldıran kötü bir insan değilim. Katolik inancının Tanrı’yla uyuşmadığı noktalara işaret etmemem kötülük olurdu. Katolikliğin hata ve yanlışlıklarını ortaya çıkarmak için Tanrı Sözü’nü kullanıyorum. Bunu söylemenin nazik bir yolu yok. Katolik papaların, Katolikliğin bir parçası haline getirdiği gelenekler Tanrı’nın söylediği sözler değildir. Bunu nasıl biliyoruz? Tanrı’nın İncil’de söylediği sözlerle uyuşmuyor.
İsa şöyle söyledi, “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar' diye yazılmıştır.” (Matta 4:4, İncil)
“RAB'bin yasası yetkindir, cana can katar, RAB'bin buyrukları güvenilirdir. Saf adama bilgelik verir. RAB'bin kuralları doğrudur, yüreği sevindirir. RAB'bin buyrukları arıdır, gözleri aydınlatır. RAB korkusu paktır, sonsuza dek kalır. RAB'bin ilkeleri gerçek, tamamen adildir. Onlara altından, bol miktarda saf altından çok istek duyulur. Onlar baldan, süzme petek balından tatlıdır. Uyarırlar kulunu, onlara uyanların ödülü büyüktür.” (Mezmur 19:7-11, Eski Antlaşma)
Kutsal Kitap’la İlgili Bu Gerçeği Biliyor Muydunuz?
Tanrı’nın düşüncelerini, insanın durumunu, kurtuluş yolunu, günahkarların felaketini ve imanlıların mutluluğunu anlatır. Öğretişleri kutsal, kuralları bağlayıcıdır, tarihi gerçektir ve kararları sorgulanamaz. Bilge olmak için okuyun, güvende olmak için inanın ve kutsal olmak için uygulayın. Sizi yönlendirmek için ışık, desteklemek için besin ve sevindirmek için teselli verir.
Yolcunun haritası, hacının asası, pilotun pusulası ve Hıristiyan’ın yasasıdır. Burada Gökler eski gönencine kavuşur, Cennet açılır ve cehennemin kapıları kapanır.
İsa Mesih kitabın en önemli konusudur, tasarımı bizim iyiliğimizdir ve amacı Tanrı’nın görkemidir.
Hafızayı doldurmalı, yüreğe egemen olmalı ve ayaklara kılavuzluk etmelidir. Yavaş yavaş, sık sık ve dua ederek okuyun. Bir zenginlik madeni, görkem cenneti ve zevk ırmağıdır. Size bu yaşamda verilmiştir ve yine sonsuzlukta açılacak ve sonsuza dek hatırlanacaktır. En yüksek sorumluluğu içerir ve en büyük çabaları ödüllendirir ve kutsal içeriğini hafife alanları mahkum eder.
KATOLİK KİLİSESİ İLK KİLİSE MİYDİ?
‘İlk kilise’ Yeni Antlaşma’da resmedilen kilisedir. Yeni Antlaşma Kilisesi, ‘asıl kilise’, ‘tek gerçek kilise’dir. Bunu biliyoruz çünkü İncil’de son derece ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.
Katolik Kilisesi ‘ilk kilise’ olduğu iddiasında haklı mı? Yeni Antlaşma’da hiçbir yerde ‘tek gerçek kilise’nin Katolikliğin kendine özgü aşağıdaki etkinliklerde bulunduğunu göremezsiniz:
- Papalık
- Meryem’e tapınma ve övgü - Meryem’in hep bakire kalmış olması
- Meryem’in göğe alınması
- Cennetteki kutsallara duaları için ricada bulunmak
- Elçilerin birbirini izlemesi
- Bebek vaftizi
- Kilisenin buyruklarının cennete gitmek için erdem kazanmanın bir aracı olarak işlev görmesi
- Günahların rahiplere itiraf edilmesi
- Araf
- Kilise geleneği ve Kutsal Yazıların eşit yetkisi
- Evli olmayan erkeklerin kilisede liderlik konumlarına gelmesine izin verilmesi
Bunlar Katolik inancının bazı çekirdek unsurlarıdır. Eğer Katolik Kilisesi’nin bu önemli unsurları Yeni Antlaşma Kilisesi tarafından uygulanmıyorsa, o zaman nasıl olur da Katolik Kilisesi kökeninin İncil’e dayandığını iddia edebilir?
Daha sonra, Katolik Kilisesi oluştuğunda Kutsal Yazılar sadece bunları kilise hiyerarşisini memnun edecek şekilde yorumlamak üzere eğitilen rahiplerle sınırlıydı. Ayrıca, papalar ilahi esin altında konuşma yetkisine sahip olduklarını iddia ettiler. Açıklamaları ve kararları Kutsal Yazılar’ı yorumlamak veya geçersiz kılmak için sözde üstün yetkiye sahiptir! Böylelikle çok elverişli bir şekilde istedikleri doktrin ve uygulamaları icat edebilirlerdi!
Protestan Reformasyonunun matbaanın icat edilmesinden ve Kutsal Kitap’ın insanların güncel hayatta kullandıkları dillere çevrilmesinden kısa bir süre sonra ortaya çıkması rastlantı değildir. İnsanlar Kutsal Kitap’ı kendi başlarına çalışmaya başladıklarında Katolik Kilisesi’nin İncil’de tarif edildiği şekliyle Yeni Antlaşma Kilisesi’nden ne kadar uzaklaştığı açık bir şekilde ortaya çıktı.
Kutsal Yazılar hangi kilisenin gerçek kilise olduğunu saptarken temel alınacak ölçü olarak hiçbir zaman ‘hangi kilisenin önce geldiği’ fikrine başvurmaz. Bize söylenen kimin gerçeği vaaz ettiğini belirlemek için Kutsal Yazılar’ı kullanmaktır. Neden? Gerçek tektir. Kutsal Kitap gerçeği, Tanrı’nın gerçeği, tektir. Kutsal Yazılar’la çelişen herhangi bir sözde gerçekle bağdaşmaz. Bazılarınız bunu ‘hoşgörüsüzlük’ olarak adlandırabilir fakat birden fazla gerçek sistemi yoktur. Bunu söylerken sadece birinin Tanrı’ya O’nun hakkında söylediklerini söylüyorum. “Senin sözün gerçektir.” (Yuhanna 17:17, İncil)
Bugün Pazartesi olduğu için Perşembe olamayacağını söylemek hoşgörüsüzlük sayılmaz, değil mi? Bir şey doğruysa, onunla çelişen şeyin doğru olamayacağını söylemek hoşgörüsüzlük değildir. Eğer dört çift sayıysa, bu gerçek, dördün aynı zamanda tek sayı olma olasılığını ortadan kaldırır, öyle değil mi?
Bir ve Sadece Bir Model
Eğer bunu anlıyorsanız Katolikliğin neden gerçek Hıristiyanlıkla bağdaşmadığını anlarsınız. ‘İlk kilise’ ve ‘tek gerçek kilise’ Yeni Antlaşma üzerine kurulmuştur. Sonraki tüm kiliselerin örnek olarak kendilerine bu kiliseyi almaları gerekir çünkü ilahi gerçek üzerine kurulmuştur.
Gerçek Hıristiyanlığın en üstün olan yanlarından biri, insanın mantığı bir kenara bırakmasını veya her şeye inanmasını gerekli koşmamasıdır. Başkaları söylediği için insanın belli şeylere inanmasını beklemez. Kilise senatoları ve din kurullarının verdikleri kararları kuşku duyulmayan gerçek olarak kabul etmeyi bir görev saymaz. Gerçek Hıristiyanlık özgür araştırmaya dosttur.
Yeni Antlaşma’da bundan daha önemli pek fazla kural yoktur. Hıristiyanlığın gerçek doğasını gösterir ve uygulamadaki değerini yaşamlarımızda sürekli olarak göreceğimiz bir kuraldır.
“Her şeyi sınayın, iyi olana sımsıkı tutunun.” (1.Selanikliler 5:21, İncil)
Eğer başka dinler müritlerinin her şeyi güvene dayanarak kabul etmelerini bekliyorsa, o zaman gerçek Hıristiyanlık onlardan farklıdır. Her şeyi incelemeyi ister. Hata, batıl inançlar, yanlışlık, yobazlık ve fanatiklik özgür tartışmayı bastırmaya çalışır. Bazı şeylerin, sıradan insanlar tarafından ellenemeyecek veya sıradan insanların araştırmasına maruz kalamayacak kadar doğaları gereği kutsal olduğunu veya bunlara uzun süredir inanıldığını veya çok sayıda büyük ve kutsal isim tarafından onaylandığını söyleyerek yaparlar bunu. Buna karşın Hıristiyanlık her şeyi incelememizi gerektirir, kim inanırsa inansın veya hangi kurul tarafından belirlenmiş olursa olsun. Benimsemeden önce dinle ilgili düşünceleri özgür bir şekilde incelemeliyiz.
Yeni Antlaşma, kilisenin tarihini yaklaşık olarak İ.S. 30’dan yaklaşık olarak İ.S. 90’a kadar kaydeder. 2., 3. ve 4. yüzyıllarda tarih ilk Hıristiyanlar arasında var olan ve daha sonra Katolik Kilisesi doktrininin bir parçası olarak bazı uygulamaları kaydetmiştir. İlk Hıristiyanlar’ın elçilerin gerçekten ne demek istediklerini daha iyi anlayacaklarını düşünmez misiniz? Evet, bu mantıklı bir düşünce fakat bir sorun var. 2., 3. ve 4. yüzyıllarda yaşamış Hıristiyanlar ilk Hıristiyanlar değildi. Yeni Antlaşma ilk Hıristiyanlar’ın doktrin ve uygulamalarını kaydeder. Günümüzde var olan Katolik öğretişlerini desteklemez. 2., 3. ve 4. yüzyıl kilisesinin Katolikliğin belirtilerini göstermeye başlaması nasıl açıklanabilir?
Bu sorunun yanıtı basittir. 2., 3., ve 4. yüzyılda var olan kilisenin elinde Yeni Antlaşma yoktur. İlk Hıristiyanlar, nihai olarak İncil’in parçası olarak yerlerini bulacak çeşitli yazıların nüshalarını çıkarıp aralarında dolaştırıyorlardı ve ilk kilise liderleri bu yazılara vaazlarında ve mektuplarında yer veriyorlardı. Fakat çok az ve çok geç gibi görünüyor çünkü Yeni Antlaşma Kilisesi, tünelde giderek daha fazla ilerliyordu.
KATOLİK KİLİSE BİZE KUTSAL KİTAP’I VERMEDİ Mİ?
Katolikler arasında büyümüş birisi olarak, akrabalarımın bu iddiayı sık sık ileri sürdüklerini işittim. İncil’in Katolikler tarafından yazıldığını bile söylerler! Eğer bir harfi değiştirirsek bu ifade doğru olabilir! Hangisini biliyor musunuz? Bu yazının başında ‘Katolik’ ve ‘katolik’ kelimelerinin ne anlama geldiğini öğrendik. Şayet, ‘katolik’ kelimesinin ‘evrensel’ anlamına geldiğini düşünürsek, akrabalarımla bir anlamda fikir birliğinde olabiliriz. Yeni Antlaşma’nın esin almış yazarları, evrensel kilisenin -Yeni Antlaşma’da tarif edilen kilise- üyeleri olmaları anlamında ‘katolik’tiler.
Ne var ki, İncil’in esin almış bu yazarlarının Roma Katolik Kilisesi’nin üyeleri olduğu düşüncesini reddetmemiz gerekiyor. Roma Katolik Kilisesi, Yeni Antlaşma’nın yazılmasından birkaç yüzyıl kadar sonrasına kadar ortaya çıkmadı. Ayrıca, Tanrı vahyini, Hıristiyanlığın gerçek anlamından uzaklaşan bir dini harekete emanet eder miydi? Sanmıyorum. Daha sonra adına Katolik Kilisesi denilecek olan bu hareketin öğretişlerinin İncil’in öğretişleriyle çelişeceğinin en iyi farkında olan kimdi?
Her şeyi bilen Tek Kişi. Daha başından sonunu bilen tek Kişi.
“Sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden bildiren, tasarım gerçekleşecek, istediğim her şeyi yapacağım diyen benim.” (Yeşaya 46:10, Eski Antlaşma)
Katolikler bize Kutsal Kitap’ı verdiklerini ileri sürdüklerinde, İ.S. 390 yılında bir araya gelen kilise liderleri konsülünü kast ediyorlar. Katoliklik Hippo Konsülü’nde, Katolik Kilisesi’nin Kutsal Yazı olduğu ileri sürülen çeşitli kitapları bir araya getirdiğini iddia ediyorlar. Bu ‘Katolik’ liderler her bir kitabın erdemlerini ve iddialarını aktardılar ve konsül hangilerinin esinlendiğine ve hangilerinin esinlenmediğine karar verdi. ‘Katolik’ Kilisesi esinlenmiş bütün kitapları ve mektupları bir ciltte topladı ve bugün elimizdeki Kutsal Kitap budur. Bu şekilde ‘Katolik’ Kilisesi bize Kutsal Kitap’ı verdi diyorlar.
Bu konudaki gerçek nedir? Yeni Antlaşma kitapları, şu anki biçimlerinde, birinci yüzyılın sonunda zaten mevcuttu. Katolik Kilisesi, tarih boyunca Kutsal Yazılar’ın tek koruyucusu ve gözeticisi olmadı. Onu koruyan Tanrı’ydı.
Ayrıca, Katolikler’in tarih anlatımında birkaç hata var. İlk olarak, İ.S. 390 yılında Hippo Konsülü’nü düzenleyen kilisenin şu anda Katolik Kilisesi olarak bilinen kiliseyle aynı kilise olduğu kanıtlanamaz. Katolik Kilisesi’ni, İncil’de okuduğumuz Yeni Antlaşma kiliseleriyle eş görmek İncil’in öğretişini anlamamak demektir. Bugünkü Katolik Kilise’yi İ.S. 390’daki kiliseyle eş görmek de yanlıştır. Örneğin, İ.S. 390’daki kilisede, haç veya resimler yoktu çünkü, “Haçlardan ilk olarak altıncı yüzyılda söz ediliyor” ve “Kutsal resimlere aşırı saygı gösterme geleneği yavaş yavaş ve doğal olarak gelişmiştir.” (Katolik Ansiklopedisi, Cilt. VII, s. 667). Buna göre İ.S. 390’daki kilise, bugünkü Roma Katolik Kilisesi’nden tamamıyla farklı bir kiliseydi.
Ayrıca, Hippo Konsülü’nde olanlarda, gözetmenler Kutsal Kitap’ın kitaplarını ilk kez ‘resmen’ cilt haline getirdiklerini söylemediler veya buna ilişkin en ufak bir ipucu bile vermediler. Ancak Trent Konsülü’nün (1545-1563) dördüncü toplantısında piskoposlar ve Katolik Kilisesi’nin yüksek rütbeli görevlileri, Kutsal Kitap’ta olması gerektiğini düşündükleri kitapları sınıflandırdılar ve bütün Katolikler için bunlara inancı zorunlu hale getirdiler. (Trent Konsülü’nün Kanon ve Kararları, s. 17-18).
Tanrı konsüllere kutsal kitapları seçme yetkisi vermedi, aynı şekilde, Tanrı insanların Kutsal Kitap’ın çeşitli kitaplarını, sadece konsüller nedeniyle veya konsüller sayesinde kabul etmelerini beklemiyor. İnsan, kilise konsüllerinin varlığından çok önce, hangi kitapların esinlenmiş olduğunu ayırt edebilmişti. İ.S. 390 yılında herhangi bir ilahi otoriteye sahip olmayan bir konsül, hangi kitapların esinlenmiş olduğunu belirleme hakkını sözde üzerine aldı. Katolikler şunu ileri sürmeyi severler, “Kutsal Kitap’ı sadece Katolik Kilisesi’nin yetkisine dayanarak kabul ederiz.” Peki ya, benim bu dizide işaret ettiğim gibi, Katolik Kilisesi’nin sahip olduğunu ileri sürdüğü yetkinin Kutsal Yazılar’ı temel almadığını keşfedersek? Ya, kökü Yeni Antlaşma’ya dayanmıyorsa?
Piskoposlar ve Papalar Birinci Yüzyıl Elçilerinin Yerlerini mi Aldılar?
İncil’i okuduğunuz zaman, Petrus ve diğer elçilerin, hizmetlerini devralan bazı kişiler olduğunu görürsünüz. Yeni Antlaşma kilisesinde liderlerin bu şekilde birbirinin yerine geçmesi bugün papaların üstlendiği görevin kurulmasıyla mı sonuçlanacaktı? Hayır, birinci yüzyıldaki elçilerin yerini alanlara, elçi değil, ihtiyar deniliyordu. Ayrıca, onlara hiçbir zaman papa denmedi! Yeni Antlaşma’nın liderlik konularındaki kişiler için gerekli gördüğü koşulları, hiçbir papa veya rahip yerine getiremez! Bunu bir düşünün. Tanrı’nın koyduğu koşullardan birisi, Petrus ve diğer elçilerin yerine geçecek olan kişilerin evli olması gerektiği idi. Ama yeni evli değil. İmanlılar topluluğunun bakımı kendilerine emanet edilmeden önce, ailelerine iyi bir şekilde bakabileceklerini göstermek zorundaydılar. “Evini iyi yönetmeli, çocuklarına söz dinletmeli, her yönden saygılı olmalarını sağlamalı.” (1.Timoteos 3:4)
Birçok Katolik, Roma hiyerarşisi konusunda Kutsal Kitap’tan kuvvetli bir desteğin var olduğunu, yanlışlıkla varsayarlar. Başka birçok kişi ise hiçbir zaman, neden, diye sormadan Katolik Kilisesi’nin yetkisini kabul etmişlerdir. Papa ve piskoposların güvenilirliklerini sorgulamayı akıllarından geçirmenin bile Tanrı’ya karşı sadakatsizlik olduğuna inanırlar. Ne var ki, dirilmiş İsa Mesih Efes’teki imanlıları özünde aynı şeyi yaptıkları için övdü. “Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun.” (Vahiy 2:2)
Yeni Antlaşma kitaplarının toplanması ve seçimi konusunda tek sorumlunun Katolik Kilisesi olduğu kanıtlanabilir mi? Gerçek şu; Katolik Kilisesi’nin İ.S. 390 yılında Hippo Konsülü’nde adım atmasından çok önce Yeni Antlaşma kitaplarının bir ciltte toplandığı ve imanlılar arasında dolaşmakta olduğu kanıtlanabilir. Aşağıdaki listede, ilk Hıristiyan yazarlarca, Kutsal Kitap’ın kitaplarının bazı katologlarının verilişine bakın.
İ.S. 326 - İskenderiye piskoposu Atanasyus, Yeni Antlaşma’daki bütün kitapları sıralıyor.
İ.S. 315-386 - Yeruşalim piskoposu Kiril, Vahiy dışında Yeni Antlaşma’daki bütün kitapların bir listesini veriyor.
İ.S. 270 – Kendisine kilise tarihi Babası denilen, Sezariye piskoposu Osebyus, bütün kiliselerin yok edilmesini ve Kutsal Yazılar’ın yakılmasını emreden İmparator Diokletyan’un zulmünü anlatıyor. Yeni Antlaşma’daki bütün kitapları sıralıyor ve bunlar bugün İncil’de bulunan kitaplarla aynıdır. Bu kişi sonrasında Konstantinapolis’teki kiliselerde kullanılması için Konstantin tarafından Kutsal Kitap’ın elli nüshasını yazmak üzere görevlendirilmişti.
İ.S. 185-254 – İskenderiye’de doğmuş olan Origen, Eski ve Yeni Antlaşma’nın bütün kitaplarının adlarını veriyor.
İ.S. 165-220 – İskenderiyeli Klement Yeni Antlaşma’nın, Filimon, Yakup, 3. Petrus ve 3. Yuhanna dışındaki bütün kitaplarının adlarını veriyor. Buna ek olarak, Klement’in yapıtlarını elinde bulunduran Osebyus, Klement’in kanondaki bütün kitaplarla ilgili açıklamaları verdiğini ve bunlardan alıntılar yaptığını anlatır.
İ.S. 160-240 – Origen ve Klement’in çağdaşı olan Tertulyan, 2. Petrus, Yakup ve 2. Yuhanna dışında bütün Yeni Antlaşma kitaplarından bahsediyor.
İ.S. 135-200 - Irenayus, Filimon, Yakup ve 3. Yuhanna dışında bütün Yeni Antlaşma kitaplarından alıntı yapmıştır.
İ.S. 100-147 – Şehit Justin, dört Müjde olmasından söz ediyor ve Pavlus’un mektuplarının bazılarından ve Vahiy’den alıntı yapıyor.
Yeni Antlaşma kanonunun bir gecede oluşmadığını, birkaç yüzyıllık bir gelişim süresine ayrılan uzun bir süreç sonucunda ortaya çıktığını anlamak önemlidir. Bir konsülün bir araya gelip hangi kitapları Yeni Antlaşma’ya katacakları ve hangilerini katmayacakları konusunda karar verdikleri çoğu insan arasında yaygın olan bir yanlış düşüncedir. Bu doğru değildir. Hippo Konsülü’ne gelene kadar, Yeni Antlaşma’yı oluşturan 27 kitap, halihazırda, ilk Hıristiyanlar arasında dolaşmaktaydı. Yanılıyor olabilirim, fakat neye inandıklarını bilmelerinin onlar için önemli olduğundan emin değilim. Yaşamlarını değiştiren şey, ‘resmi’ Yeni Antlaşma olarak sonunda kabul edilmişti. Bu gerçeği onaylaması için herhangi bir konsülü beklemelerine gerek yoktu: “Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” (2.Korintliler 5:17, İncil). Bunu çoktan deneyim etmişlerdi!
Tarihteki kilise babalarının yazılarıyla ilgili ilginç bir gerçek vardır. İlk kilise babaları yazılarında, Yeni Antlaşma kitaplarından o kadar çok alıntıya yer vermiştir ki, Yeni Antlaşma’nın tümünün sadece onların yazılarından bile yeniden oluşturulabileceği söylenir. Gerçekten de, Yeni Antlaşma kitapları, birinci yüzyılın sonuna gelindiğinde, şu anki biçimleriyle mevcuttur. Tarih boyunda Kutsal Yazılar’ın tek koruyucusu ve gözeticisi Katolik Kilisesi olmamıştır. Tanrı olmuştur.
Katolik mi, Protestan mı... bunların biri diğerlerinden daha mı doğru? Bu soruyu yanıtlarken, Katolik Kilisesi veya herhangi bir Protestan mezhebi henüz ortada yokken, Yeni Antlaşma kiliselerinin var olduğunu hatırlayalım. “Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı'yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.” (Elçilerin İşleri 2:46-47, İncil). İlk Hıristiyanlar elçilerin öğretişleri aracılığıyla verilen Tanrı’nın şablonunu takip ediyorlardı. Tapınma, iman kuralı, birlik, organizasyon ve isim konusunda tek kılavuzları bu Yeni Antlaşma öğretisiydi. Tek inanç bildirgeleri buydu ve Katolik veya protestan denen herhangi bir mezhep yoktu.
Tanrı bu dönemde onları uyardı!
“Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı'nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar.” (1.Timoteos 4:1-3, İncil)
Bunun, Katolik Kilisesi’nin bekarlığın göreceli paklığı ve avantajları ve din adamlarının evlenmesini kesinlikle yasaklamaları konularında görüşlerine ne kadar doğru bir şekilde uygun olduğunu söylemeye gerek yok. Trent Konsülü’nün kararının 10. Maddesi şöyle diyor, “Evli olma durumunun, bakirelik veya cinsel hayattan uzak durmaktan daha iyi olduğunu ve tercih edilmesi gerektiğini ve bakire kalmanın veya cinsel hayattan uzak durmanın, evlilikten daha iyi ve kutsanmış olmadığını söyleyen herkes lanetlensin!” Katolik Kilisesi çok fazla lanet ediyor, öyle değil mi? Bunun beni rahatsız etmesinin nedenlerinden biri İsa’yı izlediğini ve O’nu örnek aldığını söyleyen birisine bunun hiç yakışmaması.
“Tanrı'nın Kutsal Ruhu'nu kederlendirmeyin. Kurtuluş günü için o Ruh'la mühürlendiniz. Her kötü niyetle birlikte her türlü kin, öfke, kızgınlık, bağrışma ve iftira sizden uzak olsun. Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih'te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı'yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.” (Efesliler 4:30-31, 5:1-2, İncil)
Tanrı İsa’ya ilk inananları, bazılarının imandan uzaklaşacağı konusunda uyarmıştı. Gerçeğe sırtlarını döneceklerdi. Bu uzaklaşma, yavaş yavaş gerçekleşti fakat İ.S. 150 yılı geldiğinde, tarih bize yerel kiliselerin yönetimleri konusunda fark edilir değişiklikler gösteriyor. Birçokları Tanrı’nın Yeni Antlaşma’da örneğini gösterdiği, üye oldukları, bir yerel topluluk üzerinde evli ihtiyarların gözetmenliğinden vazgeçmişti. Bir bölge içinde birkaç topluluk üzerinde ‘gözetmen’ olarak gözetmenlik yapma uygulamasını kabul etmişlerdi. Bu olay, Tanrı’nın uyarısı olmadan gerçekleşmemişti.
“Kendinize ve Kutsal Ruh'un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği bütün sürüye göz kulak olun. Rab'bin kendi kanı pahasına sahip olduğu kiliseyi gütmek üzere atandınız. Ben gittikten sonra sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtların aranıza gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri kendi peşlerinden sürüklemek için sizin aranızdan da sapık sözler söyleyen kişiler çıkacak. Bunun için uyanık durun.” (Elçilerin İşleri 20: 28-31, İncil)
Zaman geçtikçe, Rab’bin uyardığı gibi, Kutsal Yazılar’da olmayan başka insani uygulama ve öğretişler ortaya çıktı.
Katolik Kilise’ye Karşı Çıkış
Katolik Kilise ve ‘sapkınlara’ zulüme karşı çıkış yavaş yavaş ortaya çıktı. Bu da, 16. yüzyıldaki din reformuna yol açtı. Martin Luther gibi insanlar Katolik Kilisesi’ni ‘protesto’ etmeye başladılar. Böylece bunlar, Protestan diye bilinmeye başladılar. John Calvin gibi insanlar Protestanlığı savunmaya başladılar. Fakat şu unutulmamalı, onların amacı, mevcut Katolik Kilisesi’nde reform yapmaktı, asıl Yeni Antlaşma kilisesini yeniden kurmak değildi. Bu ve diğer çabaların sonucu, insanların isimleri ve doktrinleri çerçevesinde mezheplerin kurulması oldu. Oysa, büyük ihtiyaç, Tanrı’nın bizlere verdiği Yeni Antlaşma örneğine dönmektir. Büyük ihtiyaç sadece, ilk yüzyıldakiler gibi Yeni Antlaşma’nın öğretişlerine inanmak ve itaat etmektir. Zaman değişir, gerçek değişmez.
Tünel içinde yapacağımız yolculuğu hatırlıyor musunuz? Dağa, ‘Zaman Dağı’ demiştim. Dağın bu tarafında durmuş, Yeni Antlaşma Kilisesinin, tünel içinde yaptığı 2.000 yıllık yolculuğundan çıkmasını bekliyoruz. Ortaya çıkacak kilisenin, İncil’de bulduğumuz kiliseye benzeyip benzemediğini görmek istiyorduk. Hayal kırıklığına uğradık mı? Evet, korkunç bir hayal kırıklığına uğradık.
Neyi gördük? Hıristiyan inancına, benim Ezo Gelin çorbasına eklediğim garip malzemelerden çok daha düzmece şeyler ekleyen bir kilise bulduk. Meryem’i yüceltmekten ve insanları Tanrı’nın onaylamadığı ruhsal liderlik konumlarına getirmekten kendisini koruyamayan bir kilise bulduk. Katolik Kilisesi’nin, Yeni Antlaşma Kilisesi’nin yolculuğuna başladığı tüneli kararttığını gördük. Katolik genelge ve kararlar üretip, bunların Kutsal Kitap’la aynı yetki ve ilahi onaya sahip olduğunu ilan ettiler! Gelecek yıl bunlara yenilerini ekleyecek. Sonra, yenilerini, yenilerini...
BÜYÜK BÖLÜNME
Kutsal Kitap’ta Tanrı Sözü’nün kilisenin yeterli ve en üstün iman kuralı olduğu gerçeğini ifade eden yüzlerce ayet vardır. Sadece Zebur’da bulunan Mezmur 119 bile Tanrı’nın Sözü’nün eşi olmayan değeri hakkında 176 ayet içeriyor. İsa şöyle öğretti, “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar' diye yazılmıştır.” (Matta 4:4, İncil)
Katolik Kilisesi Tanrı Sözü’nün yeterliliği veya yetkisini sorgulamıyor. Sorun, Tanrı’nın Sözü’nün kimliği konusu etrafında dönüyor. Yani, Tanrı Sözü, Kutsal Yazılar artı Katolik Geleneklerden mi oluşuyor? Yoksa Tanrı Sözü sadece Kutsal Yazılar’dan mı oluşuyor? Devam eden tartışma içinde Katolikliği savunanlar, Katolik olmayanların Tanrı’nın sadece Kutsal Yazılar’ın kilisenin iman kuralı olarak işlev görmesini amaçladığını kanıtlamalarında ısrar ediyorlar. “Kutsal Kitap nerede ‘Sola Scriptura’ (Sadece Kutsal Yazılar) diyor?’ sorusunun yanıtını istiyorlar.
Bu taktik genel olarak karşılarındakini savunma konumuna soksa da, aslında, yanıltıcıdır. Her iki taraf da Kutsal Yazılar’ın Tanrı Sözü olduğunda ve bu şekilde ilahi yetkiyle konuştuklarında fikir birliği içindedir.
Çelişki yaşanan nokta Gelenektir. Katolik Kilisesi, Geleneğin de Tanrı Sözü olduğunu iddia ediyor. Bu nedenle Katolik Kilisesi’nin yanıtlaması gereken soru şudur:
1) İsa, peygamberler veya elçiler, İncil’de nerede Geleneğin Tanrı Sözü olduğunu öğretiyorlar?
2) Papa ve Katolik Kilisesi piskoposları tarafından yorumlandığı biçimiyle Kutsal Kitap ve geleneğin, birlikte kilisenin iman kuralı olacağı Kutsal Kitap’ta nerede söyleniyor?
Geleneğin ilahi yetkisi olduğunu iddia eden Katolik Kilisesi olduğu için, kanıtlama yükümlülüğü Roma’dadır. Bu iki soruya kısa bir yanıt şöyle verilebilir: Hiçbir yerde.
Fasulye, Kereviz Sapı ve Kutup Ayısı Eti
Ezo Gelin çorbasıyla ilgili örneğimi hatırlıyorsunuz, değil mi? Eğer bu çorbanın standart tarifine bir malzeme daha eklerseniz önemi olmayabilir. Bu malzemenin ne olduğuna bağlıdır, yani çorbanın tadını nasıl değiştireceğine. Peki ama tarife yabancı malzemeler eklemeye devam edersek ne olur? Fasulye, kereviz sapı, rendelenmiş peynir, dere otu, ayva, doğranmış pancar ve kutup ayısı eti eklersek? Her yıl Roma’da bir araya geliyoruz ve başka ne ekleyeceğimize karar veriyoruz. Onlar ne isterlerse ekleyebilirler fakat kesin olan bir şey var. Artık, oluşturdukları karışıma Ezo Gelin Çorbası denemez.
Aynı şekilde, 1.500 yıldan fazla bir süredir Katolik Kilisesi Hıristiyan inancına ve Kutsal Kitap’a yabancı o kadar çok ‘malzeme’ ekledi ki artık onların oluşturduğu türe Hıristiyanlık denemez. Yazının başında söylediğim gibi, İncil’i şöyle bir okumak bile, Katolik Kilisesi’nin kökeninin İsa veya elçilerinin öğretişlerine dayanmadığını ortaya koyar. Bunu nereden biliyoruz? İncil’de şunların adı geçmez:
- Papalık
- Meryem’e tapınma ve övgü
- Meryem’in hep bakire kalmış olması
- Meryem’in göğe alınması
- Cennetteki kutsallara duaları için ricada bulunmak
- Elçilerin birbirini izlemesi
- Bebek vaftizi
- Kilisenin buyruklarının cennete gitmek için erdem kazanmanın bir aracı olarak işlev görmesi
- Günahların rahiplere itiraf edilmesi
- Araf
- Kilise geleneği ve Kutsal Yazıların eşit yetkisi
- Evli olmayan erkeklerin kilisede liderlik konumlarına gelmesine izin verilmesi
Katolik Kilisesi, dünyaya Kutsal Kitabı verdiğini söylemek ister. Ben küçükken, dindar Katolik akrabalarım bana bunu söylerlerdi. Katolik Kilisesi Hıristiyan inancını zararlı öğretişlerden koruduğunu söyleyecek kadar ileri gider. Maalesef, yanılıyorlar. İlk olarak, Katolik Kilisesi, Yeni Antlaşma’daki kitaplardan hiçbirini yazmadığını kabul eder. Ayrıca, yukarıdaki listeden yer alan yanlış öğretişlerden kendisini koruyamamıştır!
Bu Gerçek Tekrar Edilmeyi Gerektiriyor
Roma Katolik piskoposların elçilerin yanılmaz öğretiş yetkisini miras aldıkları söylenir. Gerçekten mi? Aslında değil. Bu düşünce, tamamıyla elçilerin birbirinin yerine geçmesi kuramına dayanır. Daha önce söylediğim gibi, Petrus ve diğer elçilerin hizmetlerinden kendileri yerine başkaları geçmiştir. Ne var ki, Kutsal Yazılar bize, yerlerine geçen bu kişilerin elçi değil, ihtiyar olduğunu söyler. Ayrıca, onlara hiçbir zaman papa denmedi! Tanrı’nın kilisede liderlik konumlarında bulunanlar için Yeni Antlaşma’da belirlediği özellikleri hiçbir papa veya rahip yerine getiremez! Düşünün bir kere. Biliyorum, kendimi tekrar ediyorum fakat bu gerçek tekrar edilmeyi gerektiriyor. Tanrı’nın koyduğu koşullardan biri, Petrus ve diğer elçilerin yerine geçenlerin evli olmasıydı. Fakat yeni evli olmamaları gerekiyordu. İmanlılar topluluğunun bakımı kendilerine emanet edilmeden önce ailelerini yönetebildiklerini göstermek zorundalar. “Evini iyi yönetmeli, çocuklarına söz dinletmeli, her yönden saygılı olmalarını sağlamalı.” (1.Timoteos 3:4, İncil)
Kutsal Yazılar’a göre elçilerin yerlerine yeni elçileri atayarak öğretişi aktardıkları düşüncesi desteklenemez. Kutsal Yazılar’da aşağıdakiler söylenmez,
1) Petrus elçilerin veya kilisenin başıydı.
2) Roma Katolik piskoposlar, elçilerin yerini almıştır.
3) Papa, Petrus’un yerini almıştır.
Öyleyse, Katolik Kilisesi ne yaptı? ‘Yanılmaz’ öğretişine tam bir itaat talep eden bir kilise hiyerarşisi icat etti. Katoliklerden Papa’yı sorgulamadan itaat etmeleri beklenir. (Bkz: İkinci Vatikan Konsili, “Kilise Dokmatik Anayasası”, no. 25)
Roma Katolik doktrininin tersine Kutsal Kitap şunu öğretir,
1) Hıristiyan’ın yanılmaz kılavuzu herhangi bir Papa değil, Kutsal Yazılar’dır. Kutsal Yazılar’ın kendisi, Katolik Kilisesi’nin Kutsal Kitap üzerine koyduğu yorum filtresine gerek olmadan söylüyor. Ve 2) Hıristiyan’ın yanılmaz ve yetkili gerçek Öğretmeni ve Açıklayıcısı, bir Katolik liderler topluluğu değil, Kutsal Ruh’tur.
“Yazılmış olduğu gibi, ‘Tanrı'nın kendisini sevenler için hazırladıklarını hiçbir göz görmedi, hiçbir kulak duymadı, hiçbir insan yüreği kavramadı.’ Oysa Tanrı Ruh aracılığıyla bunları bize açıkladı. Çünkü Ruh her şeyi, Tanrı'nın derin düşüncelerini bile araştırır.” (1.Korintliler 2:9-10, İncil)
Tanrı Bugünlerde Ne Yapıyor?
Tanrı, insanları İsa’yla, Günahkarların Kurtarıcısıyla tanıştırma işinde. Dinsel koşulları sıralayan listelerle değil, inanç bildirgeleri ve bunları yazan bol elbiseli adamlarla değil. Tanrı insanları İsa’yla tanıştırıyor.
“O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır.” (1.Timoteos 2:4-6, İncil)
“Bazılarının düşündüğü gibi Rab vaadini yerine getirmekte gecikmez; ama size karşı sabrediyor. Çünkü kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbe etmesini istiyor.” (2.Petrus 3:9, İncil)
Tanrı’nın hayatımda en sevdiğim insanların yaşamlarında işlediğini gördüm. Kutsal Yazılar’ı kendi başlarına okumaya başlayana kadar Katoliktiler. Örneğin, anneannem ciddi bir hastalıktan ötürü hastanedeydi. Tam bir Katolikti ve kimse inançları konusunda onu başka bir şeye ikna edemezdi. Katolik Kilisesi’nin kendisine neye inanması gerektiğini söylese ona inanırdı. O kadar.
Eşim ve ben bir gün onu ziyaret etmeye karar verdik fakat ziyaret saati başlamadan önce vardık. Beklememiz gerekti mi? Hastane Müjde’nin hizmetkarı olduğumu öğrenir öğrenmez, sevdiğimizi hemen görmemize izin verildi. Neredeyse hemen. Katolik rahibin ziyareti bitene kadar koridorda beklememiz gerekti. İçeri girme sırası bize geldiğinde, kendisine İncil’den bazı kısımlar okuyup okuyamayacağımızı sorduk. Anneannem kabul etti. Üç saat boyunca Müjde’yi dinleyip hakkında sorular sorduktan sonra, bu yaşlı ve zayıf kadın, aniden şöyle bağırdı, “Özgürüm! Sonunda özgürüm!” Tanrı’yla sonsuza dek arasının düzelmesi için tek ihtiyacının İsa’ya iman etmek olduğunu fark etti. Tabii ki, bir Katolik olarak İsa’nın kendisi için öldüğüne inanıyordu. Fakat, diğer bütün Katolikler için olduğu gibi onun için de asıl soru ‘İsa’nın sizin yerinize kaç kere ölmesi gerekiyor?’ sorusudur.
Şayet Katolik değilseniz, büyükannemin neden bu şekilde tepki verdiğini anlamayabilirsiniz. Nedeni şöyle. Ekmek ve Şarap töreni sırasında rahibin Tanrı’dan gelen bir şekilde, gofreti gerçekten İsa Mesih’in bedenine dönüştürme gücüne sahip olduğuna inanarak yetişmişti. Önündeki süslü altın kasedeki şarap mucizevi bir biçimde İsa Mesih’in kanına dönüşür. İsa’nın sürekli olarak sunulan bu kurbandan alarak Tanrı’nın memnuniyetini kazanacağına inanıyordu.
Bu nedenle, hayır, İsa’nın 2000 yıl kadar önce Yeruşalim’in kapılarının dışında gerçekleşen ölümü büyükannemi Tanrı’nın gözünde doğru kılmaya yeterli değildi. Cennetteki yerini güvence altına almaya yeterli değildi. Bir kere yeterli değildi. İsa’nın tekrar tekrar kurban edilmesi gerekiyordu. Büyükannem bu törene ne kadar çok katılırsa, cenneti hak etme şansının o kadar büyük olacağına inanırdı.
Bunu doğru anlayıp anlamadığınızı merak ederek, “Bir dakika!” diyorsunuz, “Katolikliğin İsa’nın kiliselerinde dünyanın her yerinde, her gün, tekrar tekrar kurban edildiğini mi öğrettiğini söylüyorsunuz?” Evet, Katolikler’e öğretilen bu.
Evet, Katolikler’e öğretilen bu.
1) Katolik Kilisesi’ne göre Ekmek ve Şarap Ayini, ‘gerçek ve doğru kurbandır.’ (Trent Konsili, Oturum 22, ‘Ayin’in En Kutsal Kurbanı’na İlişkin Öğretiş ve Kanonlar’, 1.Bölüm)
2) Sadece sembolik değil, gerçek bir kurban. (İkinci Vatikan Konsili, ‘Kutsal Litürji’, ‘Ekmek ve Şarap Ayini Gizemi’yle ilgili talimat, no.9)
3) Ayinde İsa Mesih ‘kansız bir şekilde kurban.’ [Kansız bir şekilde kurban etme, bir kurbanın sunu olarak öldürülmesidir.] (Pope Pius XII, Mediator Dei, no.68)
4) Kansız da olsa, Mesih’in ölümünün sadece anılması değildir. (Papa Pius XII, Mediator Dei, no.68)
5) Katolik inancına göre, rahip her Ekmek ve Şarap Ayini yaptığında, Tanrı’nın günah karşısında gazabı yatıştırılır. (Trent Konsili, Oturum 22, ‘Ayin’in En Kutsal Kurbanı’na İlişkin Öğretiş ve Kanonlar’, 2.Bölüm)
6) Ölmüş fakat henüz tam olarak temizlenmemiş olanlar içindir aynı zamanda. (Trent Konsili, Oturum 22, ‘Ayin’in En Kutsal Kurbanı’na İlişkin Öğretiş ve Kanonlar’, 2.Bölüm)
Katolik Kilisesi Katekizmi’ne de kulak verelim. Katolik Kilisesi Katekizmi Katolik Kilisesi’nin inançları ve uygulamaları hakkındaki resmi yayınıdır. Açıklama veya alıntının yayınlarında hangi paragrafta yer aldığı parantez içinde belirtilmiştir.
İsa’nın çarmıhta verdiği kurban ve Ekmek ve Şarap Ayini ‘bir ve aynı kurbandır.’ Her durumda, Mesih, sunan ve sunudur. (1367, 1407-1410). Bu eylem, hem yaşayanlara hem de ölülere fayda sağlar! (1371, 1414, 1689)
Roma Katolikler için, cennet umudu İsa’nın günahlarının borcunu ödemek üzere ilk ve son kez gerçekleştirdiği işe bağlı değildir. Tanrı hala memnun değildir. İsa’nın Yeruşalim’de gerçekleştirdiği bu kurban aracılığıyla Tanrı’nın günah karşısında gazabı hala yatışmamıştır. Roma Katolik inancına göre, rahip ne zaman Ekmek ve Şarap Ayini’ni sunsa, Tanrı’nın günah karşısında gazabı yatıştırılır. “Rab bu kurbanla yatışır.” (Trent Konsülü, 22. Oturum, ‘Ayin’in En Kutsal Kurbanı’na İlişkin Öğretiş ve Kanonlar, 2.Bölüm)
Kutsal Kitap bunu öğretmiyor! İsa’nın sizin için kaç kere ölmesi gerekiyor? Bir kere yeter mi? Kutsal Kitap yeterli olduğunu söylüyor! “İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.” (İbraniler 10:10, İncil)
Anneannemin sevinç çığlığı bu gerçeği anlamasından kaynaklanıyordu. Sonunda özgür olmak. Sadece İsa sayesinde, sonsuzluk boyunca nihayet özgürlük. Bizim ziyaretimizden önce hastanede rahibinden işittikleri sevinçle haykırmasına neden olmadı. Neden? Katolikler için cennette sonsuz yaşam, yaşam boyunca mücadele ve çalışma gerektirir. Tanrı’nın ve Katolik Kilisesi’nin buyruklarına uymaları şarttır. Kilisenin tüm törenlerine katılmalı ve sevap işlemelidirler. Bu itaat eylemlerinin bir gün cennette sonsuz yaşamı hak etmelerini sağlayacağı umuduyla sürekli olarak iyi işler yapma mücadelesi içinde olmalılar.
İsa’nın sağladığı huzura büyük ihtiyaç duyuyorlar.
İncil’i okuduğumuzda Tanrı karşısında doğru bir konumun, mücadeleyle değil, huzurla tarif edildiğini görüyoruz. İsa çarmıhta sonsuz kurtuluşumuzu çoktan güvence altına almıştır. Cennette sonsuz yaşam, İsa’nın bizim yerimize yaptıklarına gerçekten inananlar için Tanrı’dan gelen kazanılmayan bir armağandır. İnsanın kazanmak için yapacaklarından ayrı olarak bu Tanrı’nın cömertçe verdiği karşılıksız bir armağandır. Bu nedenle, İsa’ya gerçekten inanan bir kişi artık mücadele etmez, dinlenir. “Tanrı işlerinden nasıl dinlendiyse, O'nun huzur diyarına giren de kendi işlerinden öylece dinlenir.” (İbraniler 4:10). İsa’ya gerçekten inanan bir kişi, Tanrı karşısındaki sonsuz konumu İsa’nın tamamlanmış işine bağlı olduğu için, cennete gideceğini kesin olarak bilir. Böyle biri İsa’nın kendisinden istediğini yapmıştır. İsa’ya gelmek. İsa’nın vermeyi vaat ettiği şeyi almıştır. Huzur! “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm.” (Matta 11:28)
Katolik Kilisesi aynı görüşte değildir. Tanrı’nın cennette sonsuz yaşamı ancak hak edenlere verdiğini öğretir. Onların yaptıkları iyi işlerin sonucudur. “Ödülümüz olarak aslında cenneti hak ediyoruz... Cennet için savaşmak gerekir; cenneti kazanmamız gerekir.” (Matthias Premm, Dogmatic Theology for the Laity (Din Görevlileri Olmayanlar için Dogmatik İlahiyat, Rockford, Illinois, Tan Books, s.262)
Bu yazı dizisinin amacı Katolik ilahiyatını Kutsal Kitap’ın öğrettikleriyle kıyaslamaktı. Kutsal Kitap cenneti hak etme konusunda ne öğretiyor? Cennet, kendisini hak edenler için mi? Aksine, Kutsal Kitap her insanın sonsuz cezayı hak ettiğini öğretir. “Çünkü günahın ücreti ölüm...” (Romalılar 6:23, İncil). Bizler Tanrı’nın bizlere lütufkar bir şekilde vermeye hazır olduğu cennette sonsuz yaşam armağanını ancak İncil’de bulabiliriz. Bu eşsiz armağan kime verilir? İsa’ya basitçe güvenenlere verilir. İsa artı iyi işlere değil. Sadece İsa’ya.“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6:23, İncil). Bu kimsenin hak etmediği bir armağandır!
İsa gibi bir Kurtarıcı için Tanrı’ya şükredenlerle ilgili ne denir?
- Günah onları mahkum etmeyecek!
- Yasa onları mahkum etmeyecek!
- Lanet onları mahkum etmeyecek!
- Cehennem onları mahkum etmeyecek!
- Tanrı da onları mahkum etmeyecek.
“Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkumiyet yoktur.” (Romalılar 8:1). Neden yok? Mesih İsa günahlarınızın bedelini sizin yerinize yüklendi. “…günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz.” (1.Petrus 2:14). İsa’ya güvenen kimseden bu korkunç bedel istenmeyecek. Çoktan ödendi. Ödenecek bir şey kalmadı.
Mahkumiyet yok. Bu sizin için söylenebilir mi? Umarım. Dindar olup olmamanızdan söz etmiyorum. Tanrı’ya inanıp inanmadığınızı sormuyorum. Dininizin gereklerine sadakatinizi sorgulamıyorum. İsa Mesih’e inananlardan biri olup olmadığınızı merak ediyorum. “Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkumiyet yoktur.”
Başka Katolik akrabalarım da, bütün günahlarının bedelinin İsa tarafından ödenmesini Tanrı’yla deneyim ettiler mi? Evet, birkaç tanesi etti, sevgili annem bile. “...iman, haberi duymakla, duymak da Mesih'le ilgili sözün yayılmasıyla olur." (Romalılar 10:17).
Tanrı, Kutsal Kitap'ta bize şöyle der: "Size, her şeyi Sözümde söylemiş olduğum için, söyleyecek başka sözüm yok. Size, bunun ötesinde açıklanacak başka bir şey yoktur. Gözlerinizi yalnızca İsa'ya diktiğinizden emin olun, çünkü ben İsa Mesih aracılığıyla size her şeyi açıkladım. Ve siz O'nda arzu ettiğiniz ve dilediğinizden çok daha fazlasını bulacaksınız. Eğer gözlerinizi İsa'ya dikerseniz, aradığınız her şeyi bulacaksınız. İsa, benim size verdiğim yanıttır. Benim tüm açıklamam, O'dur".
Tanrı’yla şimdi başlayan ve öldükten sonra cennette devam eden bir ilişkiyi yaşamak için sıranız geldi mi? Evet, sıra sizde. Kendi sözlerinizle Tanrı’ya, İsa’ya, inandığınızı söyleyin. Sadece İsa’ya. İsa artı cennete gitmeniz için size daha iyi bir şans verebilecek iyi işlerle dolu bir yaşam değil. Sadece İsa. İsa, yeterlidir. ‘Rab İsa, uğruna öldüğün günahkarlardan biriyim. Senin için nasıl yaşayacağımı göster bana.’
“Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.“ (2.Korintliler 5:15, İncil)