Tanrı’nın olağanüstü agape sevgisini anlamanızın bu kadar zor olmasının üç nedeni olduğuna inanıyorum. Sizin için bunlardan hangisinin geçerli olduğunu düşünüyorsunuz? Tanrı’nın agape sevgisini kabul etmenize hangisinin engel olduğunu düşünüyorsunuz?
1) Yanlış bir Tanrı kavramımız var. İlk olarak, bunu başkalarının önünde kabul etmesek de, içimizde Tanrı’nın pek hoşlanmayacağı şeyler olduğundan eminizdir. Tanrı’nın bizi sevmemesi için binlerce neden bulabilirken, bizi neden sevdiğini anlayamayız! Bizim sorunumuz, Tanrı’nın sevgisini insanın sevgisiyle karıştırıyor olmamızdır.
Sorunlarımızdan biri Tanrı’nın sahip olduğu sevgi türünü romantizmden ayıramamamızdır. “Eros” sevgisi, İncil’in yazarlarının sevgiden bahsettikleri ayetlerde kast ettikleri sevgi türü değildir. ‘Eros’ temel olarak romantik sevgidir. Eros sevgisinin nasıl işlediğini bilirsiniz. Bizi çeken bir özelliği nedeniyle birine çabucak aşık oluruz. Bu tür sevgi, bir nedene bağlıdır, yani koşulludur. Birini, belli bir koşula uyduğu için severiz. Şu ifadeleri kaç kez duymuşsunuzdur? Bu ifadeler sizin ağzınızdan çıkmış bile olabilirler? ‘Seni seviyorum, çünkü çok güzelsin.’ ‘Seni seviyorum, çünkü bana iyi bakıyorsun.’ ‘Seni seviyorum, çünkü kendimi iyi hissetmemi sağlıyorsun.’ ‘Seni seviyorum, çünkü seninle birlikte olmak eğlenceli.’ Ya da, ‘Seni seviyorum çünkü en iyi özelliklerimin ortaya çıkmasını sağlıyorsun.’ Burada konunun ‘ben’ üzerinde odaklandığına dikkat edin. Bu tür sevginin odağı nihai olarak insanın kendisidir. Eros sevgisi, karşısındaki kişinin en iyi özelliklerini ortaya çıkarmayı düşünmez. Eros’u düşünerek hareket eden kişiler, oldukça benmerkezli kişilerdir.
Kendisi Sevgi Olduğu İçin Bizi Sever
Bu tür sevginin sorunu sadece koşullu olması değil, aynı zamanda değişken olmasıdır. “Eros” sevgisi bir andan diğerine değişebilir. Biraz zaman tanıyın, bu tür sevgiye sahip olan kişi kolayca, ‘Seni sevmiyorum, çünkü seninle olmak artık eğlenceli değil’ ya da ‘seni sevmiyorum, çünkü artık güzel değilsin’ diyebilir. Tanrı’nın sevgisi böyle değildir. Tanrı’nın sevgisi koşulsuzdur. Tanrı bizi sevilebilir olduğumuz için ya da O’na kendisini iyi hissettirdiğimiz için sevmez. Sevgisi duygularına ya da hislerine bağlı değildir. Tanrı hiçbirimiz daha O’nu sevmeden önce bizi sevmeyi seçti. Kendisi sevgi olduğu için bizi sever.
Tanrı’nın agape sevgisini kabul edemememiz büyük oranda Tanrı konusundaki yanlış anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Büyük olasılıkla Tevrat, Zebur ve İncil’i okumadınız. Tanrı bu Kutsal Yazılar’da nasıl birisi olduğunu bizlere açıklamıştır. Bunları okumadıysanız, Tanrı hakkında kaçırdığınız çok şey var demektir. Tanrı’nın, sevmeyi sevdiğini işitemediniz:
“Tanrın RAB, o güçlü Kurtarıcı seninle. Alabildiğine sevinecek senin için, sevgisiyle seni yenileyecek, ezgilerle coşacak.” (Sefanya 3:17, Eski Antlaşma)
Tanrı’nın size karşı, içi ezgilerle coşacak kadar büyük bir sevgi duyuyor olmasını hayal etmek sizin için çok zor olabilir. Anne babanız tarafından fiziksel ya da duygusal olarak terk edildiyseniz, Tanrı’yı bu şekilde görmekte özellikle zorlanırsınız. İstenmemiş olabilirsiniz. Ya da en azından istenmemişsiniz gibi hissetmiş olabilirsiniz. Sürekli eleştirilmiş olabilirsiniz. Sizi en çok teselli etmesine ihtiyaç duyduğunuz insanların kötü davranışlarına maruz kalmış olabilirsiniz. Ama Tanrı tarafından istenmiyor değilsiniz. Tanrı bizi reddetmez, kötü davranmaz. Tanrı bizlerden zevk alır. Sevgisiyle, korku ve endişelerimizi yatıştırmak ister. Yaratıcımız ve Kurtarıcımız, varlığımızdan o kadar zevk alır ki sevinçten ezgiler söyler!
“Ama RAB, “Kadın emzikteki çocuğunu unutabilir mi?” diyor, “Rahminden çıkan çocuktan sevecenliği esirger mi? Kadın unutabilir, ama ben seni asla unutmam. Bak, adını avuçlarıma kazıdım.” (Yeşaya 49:15-16, Eski Antlaşma)
Artık Öyle Değil
Tanrı bize burada ne söylemek istiyor? Bize olan sevgisini unutamadığını söylüyor. Yani, O’nun sahip olduğu sevgi türünü kast ediyor. Yine, Tevrat, Zebur ve İncil’i okumadıysanız büyük olasılıkla bunun farkında değilsiniz. Şu ana kadar Tanrı’nın sevgisini ve onayını kazanmak için çabaladınız. Kimse bunun tersine inanmanızı söylemedi. Ama artık öyle değil. Bu web sitesinde, bu dünyadan ayrıldıktan sonra cennette olmanızı-evet sizin cennette olmanızı- isteyen Tanrı’yla ilgili gerçekleri işiteceksiniz! Siz mi? Evet, siz!
“...size karşı sabrediyor. Çünkü kimsenin mahvolmasını istemiyor.” (2. Petrus 3:9)
“O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister.” (1. Timoteos 2:4)
Okuduklarınızın çoğu sizi şaşırtacak. Örneğin, Tanrı’nın size emziren bir anne hakkında bir soru sorduğunu hayal ettiğinizi sanmıyorum! Emziren annenin çocuğunu unutması mümkün mü? Burada doğru yanıt nedir? Anne hasta, ölmek üzere ya da uyuşturucu bağımlısı ise ya da çocukları için az merhameti olan ya da hiç merhamet duymayan nadir kadınlardan biri ise, o zaman emziren bir anne çocuğunu unutabilir. Ama Tanrı’nın sorusunun amacı bu değil, öyle değil mi? Tanrı, bazı annelerin davrandığı gibi davranmayacağını bilmenizi istiyor. Tanrı bizlere bizi terk etmeyeceği güvencesini veriyor.
Daha İyi Bir Yol Yok
Umarım, Tanrı’nın ellerinden söz edilmesi zihninizi karıştırmaz. Tanrı Kutsal Kitap’ta kendisine çoğu zaman insan nitelikleri atfeder. Böyle yapmasını beklemeliyiz. Sonuç olarak, Tanrı’nın varlık düzeyine çıkamayız, ama O, bizim olduğumuz yere inip bizim dilimizi kullanarak bize kendisinden bahsedebilir. Tanrı, bizim için tanıdık olan kavramları kullanmazsa bizimle nasıl ilişki kurabilir? Tabii ki, Tanrı’nın ne elleri ne de bedensel bir şekli var. Ama Tanrı bize olan sevgisinin gücünü başka nasıl ifade edebilir? Tanrı’nın, bir yandan doğasını ve özelliklerini anlama kapasitemizin zayıflığını dikkate alıp, bir yandan da bunları ifade etmesinin daha iyi bir yolunu bulduğunu düşünün. Daha iyi bir yol yoktur.
Tanrı’nın, adımı ellerine kazıdığını düşündüğüm zaman, İsa Mesih’in elindeki gerçek yaraları düşünüyorum. Uzun Roma çivilerinin bıraktığı izler. İncil’de ne okuyoruz?
“Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti.” (2. Korintliler 5:19)
Tanrı’nın insan biçimine büründüğü bir zaman oldu. Tanrı, elleri olan birinde yaşadı ve bu eller çarmıha çivilendi. Sadece birkaç saat için. Günahsız bir insan ve bizim gibi günahlı insanlar arasında bulunan engeli ortadan kaldırmaya yetecek kadar uzun bir süre. Bu noktada daha fazla bir şey söylemeyeceğim, çünkü yazımızda bu konuyu daha sonra daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Şu an için sadece Tanrı’nın emziren anne benzetmesini belli bir nedenden dolayı kullandığını bilin. Bu benzetme, bizim için Tanrı hakkında değersiz düşüncelere kapılmamamız için bir hatırlatmadır. Tanrı’nın, çocuğunu terk eden bir emziren anne gibi olduğunu düşünmek yanlış bir düşünce olacaktır. İyi anneleri düşündüğümüz zaman fedakar sevgiyi düşünürüz. Bu fedakar sevginin yoğunluğunu bir milyarla çarpsanız bile, sonucu yine de Tanrı’nın sahip olduğu türden fedakar sevgiden az olacaktır!
Tanrı’nın agape sevgisine inanmakta ve bu sevgiyi almakta zorlanmamızın birinci nedeni yanlış bir Tanrı kavramına sahip olmamızdır.
2) Tanrı’nın agape sevgisi anlaşılmazdır. Söz konusu Tanrı’nın anlaşılamaz sevgisini betimlemek olduğunda, İncil bile yenilgiyi kabul eder. Her bir söz esinlenmiştir ve İncil’in her bir satırı doğrudur. Sorun bu değil. Sorun, İncil’i okuyanlardadır. Sorun biziz. Tanrı anlaşılamaz bir Varlık’tır, sonsuz ve büyüktür. Ölümlü anlayışımız, doğası ve yetkinliğine ilişkin yeterli bir anlayış edinemez. Buna sevgisi de dahildir. Bize olan sevgisi insan anlayışının sınırlarının çok ötesine uzanır. İnsanın sevgi tanımını öylesine aşar ki, anlaşılması olanaksızdır. Mezmur yazarı şöyle diyor, “RAB büyüktür, yalnız O övgüye yaraşıktır; akıl ermez büyüklüğüne.” (Mezmur 145:3, Eski Antlaşma)
Tanrı Büyüktür
Hayatınızda kaç kez, ‘Tanrı büyüktür’ dediğinizi düşünün. Tanrı’nın sevgisinin en az kendisinin büyük olduğu kadar büyük olduğunu kabul etmediğimiz takdirde Tanrı’nın büyüklüğüyle ilgili bu ilanın ne kadar eksik olduğunu bir düşünün! Kimse Tanrı’nın büyüklüğünü anlayamaz. Sevgisinin büyüklüğünü de kimse anlayamaz. Tanrı’nın bize olan sevgisinin büyüklüğünü anlayabilsek, imanımız anında inanılmaz bir yükselişe geçerdi!
O halde burada sorulması gereken önemli soru şudur, ‘Anlaşılmaz olanı nasıl anlayabiliriz?’ Ancak Tanrı’dan kişisel olarak kendisini bize açıklamasını isteyerek. Başka türlü olamaz. Benim Tanrı’dan aldığım iş, sizi İncil’e yönlendirmektir. İncil, Tanrı’nın size yazmış olduğu bir sevgi mektubudur. Benim işim, İncil hakkında sizlere bilgi vermektir. Tanrı’nın büyük işi, İncil’in bildirisini, sizin için kişisel ve anlaşılır kılmaktır. Benim işim, Tanrı’nın sevgisinin derin ve geniş gölü etrafında sizi bir geziye çıkarmaktır. Bu, yaşam boyu sürecek bir yolculuktur. Tanrı’nın büyük işi, sizi göle sokmak ve bu deneyimi kendinizin yaşamasını sağlamak ve yaşamınızı sevgisiyle doldurmaktır.
Web sitemizi kuran kişinin, websitesini yönetmek için öğrenmem gereken şeylerle ilgili bir liste gönderdiğini hatırlıyorum. Bilgisayarlarla pek aşina olmayan biri olarak listeye baktım ve kendi kendime şöyle dedim, ‘Bunların ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikrim yok!’ Sonunda, siteyi yönetmeyi öğrendim ve düşündüğümden daha az zaman aldı. Soru: Tanrı’nın agape sevgisini öğrenmek bunun gibi bir şey mi? Kesinlikle değil. Ben insanın yarattığı bir teknolojiyi anlamaya çalışıyordum. Bu teknoloji ne kadar ileri de olsa, Tanrı’nın doğasının karmaşıklığından son derece uzaktır. Projeyi tamamlamak için kullandığım yöntemlerden biri, deneme yanılma olmuştu. Ne var ki, tanrısal konuları keşfetmek için kullanabileceğimiz herhangi bir insan yöntemi yoktur. Tanrı’nın size bir şey öğretmesini istiyorsanız, kendi aklınıza bel bağlamayın. Ancak Tanrı, sevgisini anlamanıza yardım edebilir.
Bir öneride bulunabilir miyim? Tanıdığınız en bilge kişiden ya da sokağınızdaki en dindar kişiden yardım almaya çalışmayın. İkisi de Tanrı’nın sevgisinin büyüklüğünü anlamanıza yardımcı olamaz. Sadece Tanrı’dan yardım isteyin. Tanrı’dan gerçeğini size açıklamasını isteyin, İncil’de yazdıklarının sizin için canlanmasını sağlayacaktır. Sadece İncil’i okumak yeterli değildir. Tanrı’nın kendisini anlamanıza yardım etme yolu, Kutsal Kitap’ta bizlere verdiği bu ilkeyi izler:
“Sözlerinin açıklanışı aydınlık saçar; saf insanlara akıl verir.” (Mezmur 119:130, Eski Antlaşma)
Eski Antlaşma’ın asıl dilinde “vahiy” sözü, ‘üzerindeki perdenin kaldırılması’, ‘açılması’ anlamını taşır. Bu perdeyi kaldırabilecek tek kişi Tanrı’dır. Çeşitli ayetlerin ne anlama geldiğini açıklayabilecek bazı yetkin Kutsal Kitap öğretmenleri olabilir. Hristiyan inancını anlamanıza yardım edecek buna benzer bir web sitesi olabilir. Ne var ki, eğer Tanrı öğrendiklerinizi sizin için kişisel bir hale getirmezse, öğrendikleriniz aklınızda saklanan bilgiden başka bir şey olmayacaktır.
Henüz Anlamıyorum, Ya Rab
Tanrı’ya, İncil’de henüz ortaya çıkarmadığınız büyük hazineler, henüz görmediğiniz harikalar ve bu sayfalarda henüz dokunmaya bile başlamadığınız gizemler olduğuna inandığınızı söyleyin. Bunların büyük bir kısmının Tanrı’nın agape sevgisinin karşılığı olduğunu bildiğinizi ve bunları henüz anlamadığınızı söyleyin. Tanrı’dan, bunun gibi yazıları anlamanıza yardım etmesini isteyin. Aynı şekilde, Tevrat, Zebur ve İncil’den alıntı yapılan ayetleri de açıklamasını isteyin. Şu anki inancınıza aykırı bir şey okuduğunuz anda, okumayı bitirene kadar bunu bir kenara bırakabilmeniz için Tanrı'dan yardım isteyin. Bu, ister sahip olduğunuz bir inanç ya da başka bir doktrin, ister gelenek ya da size öğretilen bir dogma olsun, hepsini bir kenara bırakın. Aklınızın açık olması ve Kutsal Ruh’un gerçeğini size açıklayabilmesi için bunu yapın.
Perdeleri Kaldırdıkça
İnsanın çıplak gözle ancak küçücük ışık noktaları olarak gördüğü yıldızların uzayın karanlık perdesi üzerinde görkemli bir şekilde parlamasını sağlayan teleskop değildir. Bir damla su içinde yaşayan bir grup canlıyı bulan mikroskop değildir. Gökleri görmemizi sağlayan araçlarımız olsa da olmasa da yıldızlar parlamaktadır. Tek hücreli organizmalar, etkinliklerini hayranlıkla izlesek de izlemesek de işlerine devam eder. Aynı şekilde, Tanrı’nın doğasının harikaları bilinebilir- yardım almadan baktığımızda değil, ama ancak en derin özlemlerimiz karşılığında Tanrı bunların üstündeki perdeleri kaldırdıkça. Yeni esin istemeyin, sadece İncil’de halihazırda yazılmış olanları anlama becerisi isteyin.
3) İslam’daki Tanrı, Tevrat, Zebur ve İncil’de açıkladığından çok farklı bir şekilde resmedilmiştir. Tanrı’nın agape sevgisini alıp uygulamanın sizler için neden zor olduğu hakkında, şu ana kadar, iki neden üzerinde durduk.
Birincisi, Tanrı hakkında sahip olduğunuz yanlış anlayış. Bu anlayış Tanrı’nın sizi koşulsuz sevdiği gerçeğini kabul etmenizi zorlaştırıyor. Bu konuya daha önce değindim ama bu zorluk, bazılarımızın, evlerinde bu tür bir sevgi görmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Babamız’ın istediği gibi ‘performans’ göstermediğimizde azarlandık. Ancak hak ettiğimiz zaman sevgi gördük ve sevilmeyi kurallara uyarak hak edebildik. Bu nedenle, bazılarımız, Tanrı’nın yollarının babalarımızın yollarından farklı olabileceğine inanmakta zorlanıyoruz. Tanrı’nın bize karşı değil, bizden yana olduğunu anlamıyoruz.
İkincisi, Tanrı’nın agape sevgisinin anlaşılmaz olduğunu öğrendik. Özü, doğası, ancak kendisi tarafından bilinebilir. Bu nedenle, ancak O bize açıklayabilir. Ancak Tanrı, bizlere nasıl birisi olduğunu anlatabilir.
Birinci sınıf öğretmeni, her gün öğrencilerine istedikleri bir resmi yapmaları için fırsat veriyordu. Bir gün, meşgul bir şekilde mum boyalarıyla çalışmakta olan bir çocuğun arkasında durdu.
“Bugün ne çiziyorsun, Ali?” diye sordu.
“Tanrı’nın resmini çiziyorum!” dedi çocuk büyük bir gururla.
“Bunu yapabileceğini sanmıyorum Ali,” dedi öğretmeni, “Çünkü kimse Tanrı’yı görmemiştir.”
Ali şaşkın bir şekilde öğretmenine baktı, sonra şöyle söyledi, “Birkaç dakika bekleyin, nasıl göründüğünü size göstereceğim.”
Bu serideki ilk yazıyı okuduysanız, Tanrı’nın koşulsuz sevgisi hakkında ifade edilenleri okumuşsunuzdur. Bu web sitesinde, Tanrı’nın sevgisinin nasıl bir sevgi olduğunu öğrenmek kadar sizi şaşırtabilecek başka bir şey olduğundan kuşkuluyum. Bu Tanrı anlayışı sizin için oldukça yabancı, değil mi? Ama, Tanrı İncil’de kendisini bu şekilde göstermiştir. İnsan sevgisiyle ilişkilendirdiğimiz his ve duygularla hiç ilgisi yoktur. Hıristiyanlar’ı Tanrı'yı zayıf, ve tatmin olmak için bizlere bağımlıymış gibi resmetmekle suçlamayın. Tanrı’nın sevgisini insan sevgisiyle karıştırmayın.
Birinci sınıf öğrencisi Ali’nin şirin hikayesinde eksik olan bir şey vardı. Tanrı’yı nasıl resmettiğini bilmiyoruz. Hangi renk boya kullandı ve neden? Tanrı’ya nasıl bir şekil verdi ve neden öyle yaptı? Ali’nin ne düşündüğünü bilmiyoruz, ama Tanrı’nın kendisini Kutsal Kitap’ta nasıl resmettiğini biliyoruz. Tanrı’nın agape sevgisine inanmak ve bu sevgiyi kabul etmekte zorlanıyorsunuz, çünkü Kur’an’da resmedilen Tanrı resmi Kutsal Kitap’ta gördüğümüz Tanrı resminden farklıdır.
İslam ve Hıristiyanlık’ta Tanrı’nın Sevgisi
İlk olarak, Kur’an’ın özünü yozlaştırmak ya da imanınızı aşağılamak gibi bir isteğim olmadığı konusunda sizi temin etmek istiyorum. Hem Kur’an’ı hem de İncil’i okumuş birisi olarak sadece Tanrı’nın sevgisi hakkında öğretilenlerin arasındaki farkı açıklamak istiyorum. Kur’an’da, Tanrı’nın insana olan sevgisi ve imanlının buna karşılık O’nu sevmesi konusunda çok şey bulduğumu söylemem sizi sevindirecektir. Aşağıda, bir yandan Tanrı’nın sevgisinden, diğer yandan Müslümanlar’ın buna karşılık O’na sevgiyle karşılık vermesi gerektiğinden söz eden bir Kur’an metni bulabilirsiniz:
“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 3:31)
Nitekim, Kur’an’da Tanrı’nın iyi olanı yapmaya gayret edenleri ve doğru yaşamaya çalışanları sevdiğini öğreten pek çok Kur’an ayeti vardır.
“Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.” (Bekara 2:195)
Burada Tanrı’nın sevgisinin insanın davranışlarına bağlı olduğunu gösteren pek çok ayetin tipik bir örneğini görüyoruz: “Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Bekara 2:222). “Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” (Al-i İmran 3:76)
Kur’an pek çok durumda, Tanrı’nın, Tanrı’dan korkanlar, sabırlı olanlar vb. kişiler için olan sevgisinden söz eder. Fakat, Kur’an aynı şekilde Tanrı’nın sevmediklerinden de söz eder. Şöyle ayetleri de görüyoruz: Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A'raf 7:55). “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman 31:18)
Koşullu Sevgi
Kuşkusuz, sevgi kavramı Kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. Bu sayfalarda, ‘sevgi’ sözünü ve okuyucularına sevgi hakkında öğreten, bu sözcükten türeyen yirmiden fazla farklı Arapça kelime buluyoruz. Bunlardan bazılarına yer vermeyi umuyorum. Kur’an’da bazı şeyleri başka şeylere tercih etmeniz gerekir, örneğin insanları. Neden mi? Allah, kendisinin de tercihleri olduğunu ifade ediyor. İnsanlarda en beğendiği özellikleri saymış ve sevgisi ve merhametini kazanmaya kimlerin layık olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Kur’an’da Allah, neyi sevdiğini ve sevmediğini ve neden hoşlandığını ve hoşlanmadığını açıkça belirtmiştir. Allah’ın istediği insan ve toplulukla ilgili bir dizi kurallar verilmiştir. Ayrıca, neyi sevdiğini ve sevmediğini ve sevgisini almaya kimin layık olduğunu ve olmadığını söyleyerek Tanrı, sevgisinin koşullu olduğunu açıkça göstermiştir.
Tanrı’nın sevgimizi almaya layık olduğu konusunda hemfikirim, ama O’nun sevgisine layık olmak için bazı şeyler yapmalı ya da bazı şeyleri yapmaktan kaçınmalı mıyız? Bu yazıyı birinci yazıyı okuduktan sonra okuyorsanız din önderi Simun’u hatırlarsınız. Yaptığı en büyük hatalardan biri, kendisinin, Tanrı’nın sevgisini, İsa’yı görmek için evine davetsiz bir şekilde giren fahişeden daha fazla hak ettiğini düşünmesi olmuştu. Henüz bu birinci yazıyı okumadıysanız, hemen bu noktada durup birinci yazıyla başlamanızı ve sırayla okumanızı öneririm.
Kur’an’da ‘sevgi’den söz edildiğini söylemek, yeterli değildir. Nasıl bir sevgi resmettiğini de görmemiz gerekir. ‘Sevgi’ sözcüğü çok farklı şekillerde kullanılır. Aşağıdaki cümlelerde yer alan ‘sevgi’ sözcüğünün anlamı aynı mıdır?
Futbolu seviyorum.
Tanrı’yı seviyorum.
Pizza’yı seviyorum.
Karımı seviyorum.
Hepinizi seviyorum.
En sevdiğiniz kot pantolonunuza duyduğunuz sevgi, en yakın arkadaşınıza duyduğunuz sevginizle aynı mıdır? Umarım değildir. Bu nedenle, ‘sevgi’nin Kur’an’da geçtiğini sadece söylemek yeterli değildir. Resmettiği ‘sevginin’, İncil’de Tanrı’nın ifade ettiği sevgi ile aynı olup olmadığını da belirlemeliyiz. Örneğin, Kur’an’da Tanrı’nın kötü insanlara olan sevgisi hakkında hiç bir şey söylenmediğini biliyorsunuz. Bu nedenle, Tanrı’nın nasıl birisi olduğuyla ilgili bu ayetin Kur’an’da değil, İncil’de olması gerektiğini bilirsiniz:
“Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiç bir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi'nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.” (Luka 6:35)
Agape Sevgisi
İncil’in asıl olarak yazıldığı dilde ‘sevgi’ olarak çevrilebilecek üç ayrı sözcük vardır. Tutkulu adanma sevgisi; eros. Sıcak, kardeşçe sevgi; filia. Sonra bir de Tanrı’nın sahip olduğu sevgi türü vardır; agape. İsa öğrencilerinden düşmanlarına aşık olmalarını ya da onlara karşı aileleri ve arkadaşlarına karşı hissettikleri türden bir sevgi hissetmelerini söylemedi. Agape sevgisi, başkalarının iyiliği için lütufkar, kararlı ve etkin bir ilgi duymaktır. Nefret, lanet ya da kötü davranışlar ile yıldırılamaz. Bu sevginin gösterilmesi durumunda ortaya çıkabilecek sonuçların hesaplanmasıyla sınırlandırılamaz. Agape sevgisi sadece Tanrı’nın doğasına dayanır. Öç almaz, ödül almaya çalışmaz ve hak edilemez. Sevgili dostum, Tanrı bizden çok çok farklı bir şekilde sever.
Peki ya Haçlı Seferleri? İncil’de hiç bir yerde Hristiyanlar’ın inançlarını kılıçla yaydıklarını görmüyorsunuz. Sevgi hakkında okuyorsunuz. Öldürmek ya da başkalarına zarar vermek yoktur. Haçlılar, tarihin gerçekten de üzücü bir gerçeğidir, ama zalimliklerinin, nefretlerinin ve cinayetlerinin Tanrı’ya itaat değil, itaatsizlik olduğunu işaret etmeme izin verin. Kudüs’e giderken yolda kesip biçtikleri, tecavüz ettikleri ve insanları öldürdükleri zaman Tanrı’nın isteğini gerçekleştirmiyorlardı. Gerçek İsa Mesih İnanlıları, sözde iman uğruna yapılan ve üç yüz yıl süren savaşlara iğrenerek bakar. Kişisel olarak ben, dinin, herhangi bir inanç uğruna savaşmak için doğru bir gerekçesi olduğuna inanmıyorum - buna İslam da dahildir.
Eşim ve ben öğrettiklerimizi uyguluyor muyuz? Evimizde çocuklarımız bilgisayarlarında şiddet içeren bilgisayar oyunları oynayamaz. İnsanları nasıl öldüreceklerini öğreten hızlı bir aksiyon oyunu nasıl olur da genç bir zihin için yararlı olabilir? Ya da, herhangi birinin zihni için? Buna nasıl ‘eğlence’ denilebilir? Haçlılar’ın bu yaptıklarıyla Tanrı’ya her durumda itaatsizlik ettiklerini bilmenizi istiyorum. Gerçekten İsa Mesih’i izliyorlar mıydı? İsa’nın öğretişlerini anlayıp bunlara inanıyorlar mıydı? İncil’i ne kadar sık okumuşlardı? Acaba hiç okumuşlar mıydı? Bu soruları soruyorum, çünkü Hristiyan yaşamında öcün yeri yoktur. Neden? Gerçek Hristiyanlar, onurlarını savunan bir Tanrı’yla yaşayan bir ilişkiye kavuşturulmuştur.
Kur’an’da Bulunan Sevgi
Kur’an, ‘sevgi’ terimi için birkaç sözü kullanır. Rafah, rahman, wudda ve hubb gibi sözler ‘sevgi’ olarak çevrilebilir. Her birinin arasında hafif bir anlam farklılığı vardır. Fakat Tanrı’nın İncil’de sevgisini betimlemek için kullandığı ‘sevgi’ sözünün karşılığı, sevgi olarak çevrilen hubb sözünün karşılığı mıdır? Öyle değilse, diğer sözlerden herhangi birisi, Tanrı’nın agape sevgisine karşılık gelir mi?
Kur’an’da Tanrı’nın sevgisi için kullanılan çeşitli sözcükler iki kategoriye ayrılabilir. İlahi sevginin genel görünümleriyle ilgili olanlar ve doğrular için saklı olan özel sevgiyi kast edenler. Kur’an’da en çok sözü edilen Tanrı’nın genel sevgisi için rafah ve rahmah kullanılır. Rafah merhamet, iyilik ya da acıma olarak çevrilebilir. Rahmah ise sevgi ya da merhamet olarak geçer. Daha önce söylediğim gibi, her biri arasında hafif bir anlam farklılığı vardır. Her birinin farklı bir sevgi biçimi olduğu söylenebilir. Allah’ın rahmah’ı hakkında Kur’an bunun her şeyi kapsadığını söyler:
“Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır.” (A'raf 7:156)
Müslüman arkadaşlarım, Allah’ın rahmah ve rafah sevgisinin, bol olan bağışlamasında görüldüğünü söylerler. Arkadaşlarıma, bu bol bağışlamanın, öldüklerinde cennete gidecekleri anlamına mı geldiğini sorduğumda, ‘Umarız’ diye yanıt veriyorlar. Eğer siz de böyle yanıt verirseniz, Sorular bölümünde Tanrı Merhametli Olsaydı Benim İçin Ne Yapardı? sorusunun yanıtını okumanızı öneririm.
Rahmah ve rafah sözleri, Allah’ın sıklıkla tekrarlanan iki isim ve özelliği olan, Rahman ve Rahim’e, işaret ediyorsa nasıl olur da cennet konusunda bir güvenceniz olmaz? Rahim, ilahi sevginin ortaya çıkan insan ihtiyaçlarına karşılık vermesini vurguluyor. Örneğin, insan günah işlediğinde bağışlanma ihtiyacı gibi. Rahman ise, insanın yaptıklarından bağımsız olarak, Tanrı’dan akan sevgi ve lütfu vurgulamak için kullanılır. Sorular’dan biraz önce sözünü ettiğim bölümü okursanız, Kur’an’da bu sevgi biçimlerinin ikisinin de İncil’de söz edilen Tanrı’nın agape sevgisinin eşanlamlısı olamayacağını görürsünüz.
Merhametli iseniz, merhametiniz çevrenizde olanlardan bağımsız bir şekilde ortaya çıkmaz. Merhamet, acıma artı eylemdir. Tanrı, insanı günahkar durumu içinde çaresiz bir şekilde çırpınırken gördüğünde, gördüklerinden etkilenir ve insanın yardımına gelirse, o zaman merhametli olduğu söylenebilir. İnsanı, çaresiz durumundan çıkarmak için bir şey yapar. Aynı şey, buz gibi bir kış gününde ayakkabısız ve yırtık pırtık giysileri içinde gördüğümüz bir dilenci için de geçerlidir. Karşılığımız ne olacak? Merhametli isek, ihtiyacı konusunda dilenciye yardım etmek için elimizden geleni yaparız. Yapmazsak, merhametli davranmamış oluruz. Bir cebimizde bir tomar para varken, dilenciye vermek için diğer cebimizden 50 kuruş çıkardığımızda da merhamet göstermiş sayılmayız.
Kur’an’da bulamadığımız şey şudur; Tanrı’nın insanlığa karşı sevgisini, iç varlığının derinliklerinden yükselen bir şey, güneşin ışınları gibi etrafını aydınlatan ve insanla en büyük ihtiyacı noktasında buluşan bir sevgi olarak görmüyoruz. Sizin Tanrı'dan almayı beklediğiniz sevgi, kendinden verilen değil karşılık olarak verilen bir sevgi. Bunu derken, İslam’da Tanrı’nın bizleri, belli koşulları karşıladığımız zaman sevmesini kast ediyorum. Evet, Tanrı’nın bizlere karşı olan sevgisi ölçülemez. Bizlere, yiyecek, içecek, yazları pikniklerimiz için orman alanları, balık avlayacağımız nehirler, yüzebileceğimiz denizler verir ve yaşam ve büyüme için bunların hepsine ihtiyacımız vardır. Fakat, lütfen bana söyleyin, Tanrı nasıl olur da en büyük ihtiyacımızı karşılamak için belli koşullar koyabilir? Bu yaşam içinde yolculuğumuz kısa olduğu için, ne zaman bir mezarlığın yanından geçsek ya da sirenlerini açmış bir şekilde yakınımızdan geçen bir ambülans duysak bunu anımsıyoruz, Tanrı’nın iyi ve kötü işlerinize bağlı olmayacak bir şekilde, sizler için cennete gidebilmenin bir yolunu sağlayacağını düşünmez misiniz?
“O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.” (A'raf 7:8,9)
“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.” (Enbiya 21:47)
Üç Büyük Dağ
Bu yazıda işaret ettiğim gibi, Tanrı’nın koşulsuz sevgisini anlamanızı ve Tanrı’nın cennette sonsuz yaşam olan lütufkar armağanını almanızı engelleyen üç büyük dağ var. Bugün bile bunların ikisinden emin olabilirsiniz. Sadece bu üç dağı aşmanız gerekiyor. Aşılır mı? Tanrı’nın yardımıyla aşılır. “Seninle surları aşarım, Tanrım.” (Mezmur 18:29, Eski Antlaşma)
İslam’da ortak olan sevgilere bakalım. Sevgi, özellikle Şiilik ve İslam kültürü ve genel olarak inancının temelinde, en yüce ve en cazip kavramlardan biridir. Buna inanıyorsunuz, değil mi? Sevgi için kullanılan Arapça kelimelerden biri mahabba’dır. Bu sözcüğe nerede rastlıyoruz? Çok iyi bilinen bir hadiste Hz. Muhammed kendisini izleyenleri sorguluyor ve şöyle diyor:
“İmanın en sıkı tutamacı, Tanrı için sevmek ve Tanrı için nefret etmektir, Tanrı’nın dostlarıyla arkadaşlık etmek ve düşmanlarını reddetmektir.” (Al-Kulayni, Usul al-Kafi, "kitab al-iman wa al-kufr," bab al-hubbb fi Allah wa ai-bughd fi Allah," 6. Hadis, Tahran: Dar al-Kutub al-Islamiyyah, 2. Cilt, sayfa 126)
Fethullah Gülen mahabba’yı “şefkat, yumuşak ve nazik duygular ve eğilim’ olarak tanımlıyor. Mahabba, imanlının yaşantısında, kendisini, Tanrı’ya ‘itaat, adanmışlık ve koşulsuz boyun eğme’ olarak gösterir. Bence bu iyi bir tanımlama. Mahabba sözcüğü, hubb’dan türemiştir, her ikisi de genel olarak sevgi ve şefkat anlamı taşır. Kur’an’da her iki sözcük de sık sık karşımıza çıksa dahi hubb daha yaygın olanıdır.
Ibn el-Kayyim şöyle diyor: “Mahabba’nın (Allah sevgisi) gelişmesini sağlayan on neden vardır.” Sonra bunları sıralıyor, Kur’an’ı ezbere okumak, Kur’an üzerinde düşünmek, zorunlu görevleri yaptıktan sonra isteğe bağlı olanları yerine getirmek, vs. Mahabba insanlar arasındaki sevgi olabileceği gibi Tanrı’ya karşı duyulan sevgi de olabilir.
Yalnızca Hüsnükuruntu
Yazar ve deneme yazarı G. Willow Wilson, okuyucularına mahabba’nın aynı zamanda Allah’ın kendisiyle ilgili olduğunu söylüyor. Kendisi bir ilahiyatçı değil. Ama burada önemli olan Wilson’un ehliyeti değildir. Allah, insanı cennete götürecek kesin bir yol sağlamadıkça, bu yazarın sözünü ettiği ‘sınırsız sevgi’, sadece iyi niyetli bir düşünce olmaktan ileri gidemez.
Benim mahabba ve İncil’deki Tanrı’nın agape sevgisi arasındaki fark hakkında düşüncelerim, daha önce alıntı yaptığım ayette açıktır. Kur’an’da ‘mahabba’ sözcüğü burada geçiyor:
“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 3:31)
Sınırsız mı?
Bu ayette resmedilen koşullu sevgi, denemecinin sözünü ettiği ‘sınırsız sevgi’ olamaz. Allah için duyacağınız mahabba sevgisi konusunda düşüncenizin ne olması gerektiğini biliyorsunuz. Tek düşünceniz bunu artırmak olmalıdır. Allah’ın sevdiğini ve kulundan istediğini kendi sevdiğinize ve istediğinize tercih ederek göstereceksiniz. Allah’ın sevdiğini sevmeli, nefret ettiğinden nefret etmelisiniz. Allah’ın onayladıklarını arkadaş edinmeli ve diğerlerini Allah uğruna düşman bellemelisiniz.
Bu koşullu sevgi, Kur’an’da ‘sevgi’yi resmetmek için kullanılan üç başka sözcükte de vardır. Rafah ve rahman’a ek olarak Kur’an Tanrı’nın sevgisini anlatmak için hubb (daha önce kısaca bundan söz etmiştim) ve wudda sözlerini kullanır. Hubb ve Wudda sadık olanlar için vardır ve bu insanlar şöyle tanımlanır:
“İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem 19:96)
Wudda, İslam’da Allah’ın isimlerinden biridir: Al-Wadud (Seven) ve Allah’la ilgili bu betimlemeyi aşağıdaki ayette görüyoruz:
“Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tövbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.” (Hud 11:90)
Kur’an’daki sevgi türlerinden hiç biri İncil’deki agape sevgisiyla karşılaştırılamaz. Örnek olarak hubb’ı alalım. Hubb ancak aşağıdakiler için mümkündür:
Tövbe edenler (2:222)
İyilik yapanlar (2:195; 5:13)
Adil olanlar (5:42; 49:9)
Sabırla katlananlar (3:145)
O’nun davası için çalışanlar (61:4)
Temizliği sevenler (61:4)
O’na güvenenler (3:158)
Fakat bu sevgi aşağıdakilere gösterilmez:
Kibirli, kendisiyle övünen adam (2:190)
Barışı bozan haylazlar (28:77)
Adil olmayanlar (42:40)
Müsrifler (6:142)
Kibirli olanlar (16:23)
Suç işleyenler (2:190)
Alıntı yaptığım örneklerden İslam’da ‘sevgi’nin önemli bir ilke olduğu açıkça görülmelidir. Bu iyi bir şeydir. Sorun, Kur’an’da ‘sevgiden’ söz edilmemesi değildir. Örneğin, sevgi (hubb) için en çok kullanılan söz, çeşitli gramer biçimleriyle birlikte, Kur’an’da yaklaşık 69 kez geçer. Sorun, Kur’an’da Tanrı’nın kendisini artık, Tevrat, Zebur ve İncil’deki gibi açıklamamasıdır. O’na ne oldu? Bu eşsiz agape sevgisiyle seven Tanrı nereye gitti? Kur’an Tanrı’nın sevgisinden söz etse de bu, birçok kez olumsuz bir şekilde ifade edilir. Kibirli olanların, adil olmayanların, müsrif ve gururluların sevilmemesi gibi. Ya da bu sevgi, Tanrı’nın sevgisini göstermesi için, yerine getirilmesi gereken koşullara bağlıdır.
Nitekim, Kur’an’da Tanrı’nın sözünden bahsedilen her ayette ‘sever’ sözcüğü ‘onaylar’ sözüyle rahatça değiştirilebilir. Tanrı, adil olanı onaylar. İyilik yapanları onaylar. Aynı şekilde, suç işleyenleri, kibirli olanları vs. onaylamaz.
Benim size sormak istediğim soru pek çoğumuzu ilgilendiriyor. Tanrı, insanları tehlikeden kurtarmasına sebep olacak bir ilgi veya sempati hissediyor mu? Daha önce belirttiğim gibi ben Kur'an'ı okudum. Tanrı'nın merhametli olduğunu söylediğinin farkındayım. Fakat Tanrı bizi en büyük felaketten, yani cehennemden kurtaracak kadar merhametli mi? Eğer öyleyse Kur'an'da bu konuda sizi açıkça temin ediyor mu? Tanrı'nın merhameti en büyük ihtiyacınızı karşılıyor mu? Allah korusun bu gece ölecek olsanız, hiç şüpheniz olmaksızın cennete gideceğinizi biliyor musunuz?
Eski Antlaşma'da Tanrı kendini tanıtıyor, ve bu vahiy sözlerinden bu yana O'nun doğası veya karakteri değişmedi, 'Benden başka Tanrı yok, adil Tanrı ve Kurtarıcı benim' (Yeşaya 45:21). Tanrı'nın kendini ifade ettiği bu sözleri duyunca aklınıza ne geliyor? Muhtemelen benim aklıma gelen şeyin aynısı. Tanrı aynı anda nasıl hem adil, yani kutsal, doğru ve günahın cezalandırıcısı hem de Kurtarıcı olabilir? Tanrı insanı günahlarının gerektirdiği cezadan kurtarıyorsa nasıl adil olabilir? Başka bir deyişle Tanrı nasıl hem mükemmel bir şekilde adil hem de mükemmel bir şekilde merhametli olabilir? Görünüşte var olan bu çıkmazı bu serinin ilk makalesinde ele aldık.
Bu hepimizin anlaması gereken son derece önemli bir konu. Tanrı merhametli davranarak beni affedecek mi, yoksa adil davranıp beni cezalandıracak mı? İnsanlar ve melekler için bu 'çıkmaza' bir çözüm bulmak imkansızdır, ama Tanrı için değildir. Çözüm Tanrı'da, ve bunu İncil'de açıkladı. Fakat bunun sadece Hristiyanlığa özgü bir kavram olduğunu düşünmeyin. Çözüm, Aden Bahçesi'nde Tanrı'nın Adem ve Havva'ya söylediklerinde de görülüyor. Bu seriyi bitirdikten sonra Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması makalesini okumayı ihmal etmeyin. Bu makalede Tanrı'nın insanla karşı karşıya kaldığı ilk çıkmazı nasıl çözümlediğini göreceksiniz. Tanrı'nın çözümünde O'nun bilgeliğinin, gücünün, sevgisinin, adaletinin, kutsallığının ve evet, merhametinin mükemmel bileşimi ortaya çıkar.
Tanrı'ya karşı günah işlememiz meselesi, bizim için olduğunda çok daha ciddi bir meseledir Tanrı için. Neden mi? Çünkü günah Tanrı'ya edilen bir hakarettir. Tanrı itaat bekler. O'na itaatsizlik etmek bir hakarettir. Bir düşünün, sıradan birine hakaret etseniz belki uyarı alırsınız. Fakat bir krala veya başbakana hakaret etseniz çok daha ciddi bir cezaya maruz kalırsınız değil mi? O halde Tanrı'ya hakaret etmek ne kadar daha kötüdür?
Umarım yaptığım iyilikler kötü davranışlarıma ağır basar!
Tanrı'nın yaptığımız iyilikleri ve kötülükleri karşılaştırıp O'na ettiğimiz hakaret karşısındaki tepkisine bu doğrultuda karar vereceği düşüncesi Kutsal Yazılar'da yoktur. Öncelikle iyilik yapmak insanlardan beklenilen bir şeydir. Bunları yapmakla Tanrı'ya lütfetmiş olmuyoruz. Bizden beklenen zaten budur. Bunun da ötesinde yaptığımız iyilikler hatalarımızı silmez. Dünyanın adalet sisteminde de bu böyle değil midir? Bir zamanlar bir iyilik yaptık diye trafik sigortası olmadan araba sürmenin cezasından kurtulamayız. Trafik polisi bizi durduğu günün sabahı, hasta babaannemize kahvaltı götürdük diye polis bizi mazur görüyor mu? Dedemiz baş komiser olsa bile bu cezamızı affettiremezdi. Komiser dürüst ve adilse böyle bir şey söz konusu olamaz.
Bence üç sebep yüzden insanlar Tanrı'nın harikulade agape sevgisini anlamakta zorlanıyor. Tanrı konusundaki algılamalarının yanlış olması da bunlardan biri. Tanrı'yı doğru bir şekilde anlamak için neye ihtiyacımız var? Tanrı'nın aynı anda nasıl hem mükemmel bir şekilde merhametli hem de mükemmel bir şekilde adil olduğunu öğrenmek iyi bir başlangıç noktasıdır.
Sadece Tanrı’nın Sayesinde
İncil’de, Tanrı’nın esinini ve tarihte gösterdiği haliyle sevgisini bir kenara bıraktığınız takdirde elinizde ne kalır? Yaşamınızın herhangi bir döneminde, hiç bir zaman Tanrı karşısında durumunuzun ne olduğunu bilemeyeceğiniz bir konumda bulursunuz kendinizi. Bu hafta yaptığınız üç iyi şeyi onaylaması, altı günahkar düşüncenizi ya da kötü davranışınızı silip götürüyor mu? Bilemezsiniz. Yargı Günü’ne kadar Allah’ın sizi onaylayıp onaylamadığını bilemezsiniz. Bu nedenle, Kur’an’da resmedildiği şekliyle Tanrı’nın sevgisi, İncil’e inananların burada ve şimdi kişisel olarak deneyimini yaşadıkları ve sonsuzluk boyunca yaşayacakları Tanrı’nın sevgisine benzememektedir. Tabii, bu, bizim sayemizde değildir. Hepsi sadece Tanrı’nın sayesindedir.
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9)
Bütün inançlar arasında sadece Hristiyanlık, adaleti, kötülüğe gereken cezanın verilmesini gerektiren ve fakat sevgisi bu cezayı üzerine almaya hazır olan bir Tanrı’ya inanır. Ayrıca, yarattıklarına, kendisine karşı isyan etme özgürlüğü vermeye hazır olan ve bu itaatsizliğin sonucu olan sıkıntı ve acıları kişisel olarak çeken başka bir Tanrı yoktur. Kişisel bir tanrı ya da tanrılara inanan başka dinler ya iyi ve kötünün gerçekliğini kabul etmiyor ya da kötülüğün Tanrı’nın basit bir şekilde ‘Bağışlandın’ demesiyle çözülebilecek kadar basit bir sorun olmadığını düşünmüyorlar.
Kur’an’da resmedilen ilahi sevgiye ilişkin anlayışım yanlış mı? Müslüman olmadığımı kabul ediyorum. Kutsal Kitap’ı okumadan önce Kur’an’ı okuduğum halde hiçbir zaman Müslüman olmadım. Kur’an, İncil’deki gibi Tanrı’nın bir sevgi Tanrısı olduğundan söz ediyor mu? Öyle olması gerektiğini düşünürdünüz, öyle değil mi? Tanrı değişmez- dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. Kur’an’da geçen Tanrı isimlerinden iki kez karşımıza çıkan bir isim “Al Wadud”’dur (Seven). Bakınız Hud Suresi 11:90 ve Büruc Suresi 85:14. Peki ya Allah’ın bu unvanı? Kutsal Kitap’ta 1.Yuhanna 4:8’de söylenen ‘Tanrı sevgidir’ ifadesinden geri kaldığı kesindir. Tanrı’nın İncil’de günahkarlar için sahip olduğu sevgi hakkında gösterdiği örnekten de eksiktir. “Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.” (Romalılar 5:8)
El-Gazali Ne Diyor?
İslam’ı yanlış bir şekilde yansıtmak istemiyorum. Ama söylediklerim İslam’ı yanlış bir şekilde yansıtıyor mu? Tarihte yaşamış en büyük ilahiyatçılardan El Gazali, El Maksad El-Asna adlı yapıtında Kur’an’ın Tanrı’nın sevgisi hakkındaki öğretişi konusunda oldukça açıktı. ‘Al Wadud’ isminin sadece, Tanrı’nın objektif iyiliklerini ya da onay ifadelerini kast ettiğini öğretiyor. Kitabının 91. sayfasında şöyle diyor, “O (Tanrı) sevgi hissinin üstündedir.” Aynı sayfada şöyle diyor, “Sevgi ve merhametin amacı sadece ürün ve faydasıdır ve bunun için istenir, duygu ya da his için değil.”
El Gazali’nin söylediği, Tanrı’nın insana olan sevgisinin insanın bereketinden yararlanmasını istemesinden kaynaklandığıdır. Yüreğinden akan bir şey değildir. Geri verilmeyen bir sevgi değildir, çünkü Allah insana karşı böyle bir sevginin ilk adımını atmaz. Kur’an’da öyle görünüyor ki, Tanrı kendisine karşı olanları ve kendisini hor görenleri sevemez. El Gazali, Tanrı’nın sevgisinde öznellik olmasını, yani Tanrı’nın yüreğinde insana karşı sevgi hissetmesini reddediyor.
Elinizde ne kaldı? Bütün ayrıcalıkların en büyüğüne - Tanrı’nın bağrında bulunan sevgiyi kişisel olarak bilmeye - sahip olamıyorsunuz ve bundan zevk alamıyorsunuz. Tanrı’dan bazı şeyleri, iyilik ve onay işareti- ki bunlar sayısızdır- olarak alabilirsiniz ama Tanrı’nın kendisi tanınamaz. Tanrı ve insan arasında gelişen ve sonunda cennette tamamlanan, karşılıklı sevgi ifadesi olasılığı yoktur. Nasıl genç bir adam hoşlandığı bir kadına evlilik teklif etmeden onu armağan yağmuruna tutarsa, Tanrı da kendisini hoşnut edenlere yararlı olacak şeyleri yağdırır fakat kesinlikle koşulsuz bir şekilde ve sonsuza dek kendisini onlara adamaz!
Dr. İsmail Al-Faruki
Aranızda Amerika’da yaşayan ya da orada bir üniversiteye devam edenler merhum Dr. İsmail Al-Faruki’yi duymuştur. İslam ve karşılaştırmalı dinler konusunda geniş kitleler tarafından yetkili biri olarak tanınır. Temple Üniversitesi’nde Din Profesörüydü. Burada İslam Çalışmaları programını kurup programa başkanlık etmiştir. Arapça ve İngilizce olarak çok sayıda makale ve kitap yazmıştır. Lütfen söylediklerine dikkat edin:
“O [Tanrı] kendisini hiçbir şekilde kimseye açıklamaz. Tanrı ancak isteğini açıklar. Hatırlarsanız peygamberlerden biri Tanrı’dan kendisini göstermesini istediğinde Tanrı şöyle demişti, "Hayır, Kendimi kimseye açıklamam mümkün değil." Tanrı’nın isteği budur ve elimizde olan sadece budur. Bu isteğin Kur’an’da yetkin bir şekilde açıklandığını görüyoruz. Ne var ki, İslam, Kur’an’ı Tanrı’nın doğası ya da özüyle eşit tutmaz. Kur’an, Tanrı’nın Sözü, Tanrı’nın Buyruğu, Tanrı’nın isteğidir. Fakat Kur’an’a göre, Tanrı kendisini kimseye açıklamaz. Hristiyanlar Tanrı’nın kendisini açıklamasından söz ederler - Tanrı’nın Tanrı tarafından açıklanması- işte Hristiyanlık ve İslam arasındaki en büyük fark budur. Tanrı insan aklından üstündür ve bir kez kendisini açıklamasından söz ederseniz, içte baki olmaya sahip olursunuz. O zaman Tanrı’nın insan aklından üstün olması özelliğinden ödün verilmiş olur. Aynı anda hem tamamıyla insan aklından üstün olup hem de kendini açıklamış olamaz.” [Kenneth Cragg, "Christian Mission and Islamic Da'wah: Proceedings of the Chambesy Dialogue Consultation" (Hristiyan Misyonu ve İslam Davası: Chambecy Diyalog Konsültasyonu Tutanakları) (Leicester: The Islamic Foundation (İslam Vakfı), 1982), s. 45-46].
Al Faruki’nin söylediklerini anlıyor musunuz? Tanrı kendisini açıklamıyorsa, O’nun hakkında hiçbir şeyi öngöremeyiz. İncil’de söylenen şu sözlerle; ‘Tanrı sevgidir’ hemfikir olamayız. Ancak Tanrı’nın, isteğine uygun olarak yapmaya karar verdiği bazı şeyleri bilebiliriz. Sorun, ‘isteğinin’ nihai olarak bize Tanrı hakkında ve nasıl biri olduğu hakkında bir şey söylememesidir, çünkü Al Faruki’ye göre İslam, Tanrı’nın kendisini açıklamasına izin vermez.
Hatalı İsem Sizden Özür Dilerim
“Tanrı’nın Sevgisi Hakkında Daha Fazla Öğrenmek” dizisindeki ilk yazı, neden kulağa başka bir evrende yaşayan başka bir halk tarafından başka insanlar için yazılmış gibi geliyor? Kur’an’daki okumalarınızdan, Tanrı’nın kendisini koşulsuz bir şekilde size adayamayacağını biliyorsunuz. Bu nedenle, ikiniz arasında her zaman bir uçurum olacaktır. Tanrı’yı kişisel olarak bilmek mümkün değildir. Nitekim, ilahiyatınızda anlaşılan şudur; Tanrı kendisini yarattıklarının üzerinde ne kadar çok yüceltirse ve kendisini onlardan ne kadar ayrı tutarsa, kendisini o kadar yüceltilmiş sayar. Hatalı isem, sizden özür dilerim ama bana öyle geliyor ki, Tanrı’yı ne kadar ‘ayrı’ olarak görürseniz O’nu o kadar anlarsınız. Bu, yarattıklarına yakın olmaktan ve sonsuza dek yakın kalmaktan sevinç duyan Kutsal Kitap’ın Tanrısı’nın tam olarak tersidir.
Zayıflık İşareti
Allah’ın size şahdamarınızdan daha yakın olduğunun söylendiğini ve Kur’an ve Sünnet’te Tanrı’ya daha yakın olmak için size bazı yollar verildiğini biliyorum. Fakat, bu dünyanın ötesinde ve bilinemez olarak resmedilen birine ne kadar yakın olabilirsiniz? Tanrı’nın elini uzatıp insanla olduğu yerde buluşması ve lütufla insanla ilişki kurmayı istemesi, sizin düşünce biçiminize göre Tanrı açısından garip bir saygısızlık gibi görünüyor. Her şeyden öte, zayıflık işareti gibi görünüyor, öyle değil mi? Allah’la ilgili İslam doktrinine göre Allah ilişki kurmaz. Allah’ın ilişki kurduğunu söylemek O’nu yarattıklarına bağlı kılıyor. Yapabileceğiniz en iyi şey, Allah hakkında kişisel olarak yaşadığınız bir deneyim değil, sadece bilgi sahibi olmanızdır. Bütün bunlar, insanların Tanrı’yı kişisel olarak yakın bir şekilde ve ilişkisel bir düzeyde bilebileceğiyle ilgili Kutsal Kitap öğretişiyle aykırılık içindedir.
Bunu söylerken inancınıza iftira etmiyorum, ama İncil’de resmedilen koşulsuz Tanrı sevgisini bilmek ve bunu bir deneyim olarak yaşamak istiyorsanız, Tanrı kavramınız doğrudan ele alıp uğraşmanız gereken bir konudur. Kur’an Tanrı ve insan arasında sevgi olmasından söz etse de, bu sevgi insan açısından görev sorumluluğunu üstlenmesi ve buna karşılık Tanrı’nın onayıyla sınırlıdır. Bildiğiniz sevgi koşullu bir sevgi türüdür. Ya da daha önce söylediğim gibi, yaptığınız şeyin Tanrı tarafından onaylanması ya da onaylanmamasıdır. Tanrı beni çocuklarımı, sevgimi koşullu olarak göstereceğim bir sevgiyle sevmemden korusun.
“Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi.” (1.Yuhanna 4:19)
"Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih'te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı'yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün. (Efesliler 4:32-5:2)
En Büyük Sevgi Eylemi
Ancak Kutsal Kitap’ta bütün ilahi niteliklerin en büyüğünü buluyoruz- düşmanı olanları kendisiyle barıştırmak için Tanrı’nın kendisini feda eden sevgisi: “Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.” Pek azımız dostluğun nihai bedelini ödemek zorunda kalırız ama İsa bunu kendi rızasıyla ödedi, “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur.” (Yuhanna 15:13). En büyük sevgi eylemi insanın yaşamını başka biri için vermesidir. Bu da, birinin kendi yaşamını başka biri için vermesinin, onun için yiyecek sağlaması, ona karşı iyi olması ya da dilenciyse ona birkaç kuruş para vermesinden daha büyük bir fedakarlık olduğunu gösterir. Kendini ölüm derecesinde feda etmek, sevginin en büyük ifadesidir.
Kur’an’ı okuduğunuzda Allah’ın bu en büyük sevgi eylemini yerine getirdiğini görüp görmediğinizi sormaya gerek yok, öyle değil mi? Kuşkusuz, Tanrı ölemez ama bizim uğrumuza insanlığı giyinmeye karar verdiyse? Mümkün mü, mümkün değil mi? Bu insan bedeni, günahlarımızın cezasını ödemek için kurban edilse? Tanrı için zor olan herhangi bir şey var mıdır? Tanrı bunu yapsa, Tanrılığı azalır mı? Dünyada ve milyonlarca ışık yılı uzaklarda başka galaksilerde olanların Tanrısı olmaya devam etmez mi? Arkadaşlarınızdan sık sık bu tür sorular işitmiyorsunuz, değil mi? Peki neden? İslam’da Allah bizleri ölümüne sevmemiştir. Fakat, Tanrı İncil’de farklı bir şey söylüyor. Şöyle diyor,
“Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti.” (2. Korintliler 5:19)
Bir Çatışma
Bu barıştırma nasıl gerçekleşti? Neden gerçekleşmesi gerekti? Bu dizideki ilk yazıda sözünü ettiğim çatışmayı hatırlıyor musunuz? En azından bizim açımızdan bir çatışma gibi görünüyor. Tanrı bizi agape sevgisiyle sevdiği için Kendisi ve bizim aramızdaki bu ayrılığın var olmasına izin vermeye dayanamaz. Sevgisi yetkindir. Hiçbir zaman ılık olmaz. Ama insan adaletinden farklı olarak, Tanrı’nın adaleti de yetkindir. Yetkin bir adalete sahip Olan, günahın cezalandırılmadan kalmasına izin vermez. İzin verse, yetkin bir adalete sahip olamaz. Kusursuzluk doğasında vardır ve Tanrı, Tanrı olmayı bir kenara bırakmadan doğasına karşı gelemez. Dünyasal bir yargıç, yasayı çiğneyen birini görmemezlikten gelebilir- rüşvete göz yumabilir, çünkü suçlu ya eski bir tanıdığıdır ya da başka bir nedeni vardır. ‘Bugün buna göz yumacağım. İstediğim gibi yapabilirim’ diyebilir. Adil olmayan bir yargıç böyle düşünebilir; fakat yetkin adalet özelliğine sahip bir yargıç böyle düşünemez.
Adil olmayan bir yargıcın durumumuzu değerlendirip bizi hafif bir cezayla bırakmasını umduğumuz zamanlar olabilir. Biz yasayı çiğnediğimizde böyle olabilir. Peki ya biz yasayı çiğnemediğimizde, bize karşı yasa çiğnendiğinde? Sevdikleri, seri bir katilin elinde ölen ailelere ne istediklerini sorun. Adalet isterler. Adil bir yargıç isterler. Seri katilin yakalanması gerekiyorsa, medyaya ne derler? Katil bulunup öldürülene kadar rahat edemeyeceklerini söylerler. Adalet yerine gelene kadar rahat edemezler.
Yasaları çiğneyenlerin cezalandırılması gerekmez mi? Tanrı, buyruklarını çiğnediğimizde bizi cezalandırmamalı mı? Söylediğim gibi, buradaki çatışmayı görüyorsunuz.
Sevgi Ve Adalet
Tanrı’nın agape sevgisi, hak edilse de edilmese de verilir. Vermek isteyen bir sevgidir. Sevilen için olabilecek en iyiyi ister, kişi bunu hak etmese de. Buradaki çatışma nedir? Yetkin adalet ceza gerektirse de yetkin sevgi barıştırma ister. ‘Bu çatışma konusunda ne yapardınız?’ Aslında, bu soruyu size soramam çünkü siz Tanrı değilsiniz. Benim gibi siz de Tanrı gibi düşünüp davranmıyorsunuz. Tanrı tamamıyla anlayışımızın ötesindedir. Sevgisi anlayabileceğimizden çok daha büyüktür. Kutsallığı anlayışımızın ötesindedir. Ayrıca, Tanrı adalet standardını bizim adalet dağıtma biçimimize indirgememize izin vermez.
Hala Tanrı olduğu için kendi günahının borcunu ödemesine gerek yoktu. Yetkindir ve bu nedenle günahsızdı. İsteyerek ve severek ölüm tepesine gitti, günahlarımızın cezası için kendisinin öldürülmesine izin verdi. O’na İsa diyorlardı. Bense O’na Kurtarıcı ve Rab diyorum. Yaşamını bizim için verdi ve Tanrılığını kanıtlamak için ölümden dirildi.
Tanrı’nın Barıştırma Bildirisi
"Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi." (2.Korintliler 5:17-18)
Tanrı’nın bana emanet ettiği bu barıştırma bildirisi, sevgi hakkındaki bu yazılar ve websitesindeki diğer yazılarla size iletiliyor. Tabii ki, İslam İsa’nın öldüğünü tamamıyla reddeder. Fakat, reddetmesi İsa’nın çarmıhta öldüğü gerçeğini değiştirmez. Bu olay, görgü tanıkları ve ölümden dirildiğini gören İncil’de sözü edilen yüzlerce kişi tarafından doğrulanmıştır. Erken tarihte yaşanan olaylar arasında en fazla kanıt İsa’nın çarmıhta öldükten üç gün sonra dirilişiyle ilgili olan kanıtlardır. Ayrıca, insan İsa’nın çarmıhta öldüğüne inansa da inanmasa da, İsa’nın en büyük sevgi eylemi hakkında söylediklerini değiştirmez.
Bu yazının amacı, Tanrı’nın koşulsuz sevgisine inanmakta ve bu sevgiyi almakta neden zorlandığınızı anlatmakla ilgilidir. Daha önce söylediğim gibi Ali’nin mum boyalarıyla Tanrı’nın resmini yapmaya çalışırken aklında ne olduğunu bilmiyoruz. Ne çizerse çizsin, çizdiğinin, bu yazının Tanrı’nın size karşı sevgisini anlamanıza yardım edeceği kadar yardımcı olabileceğini sanmıyorum.
Amacım sizi kişisel olarak gücendirmek değil, İsa’nın İncil’deki öğretişlerini değerlendirmeniz için sizi teşvik etmek. Yüreğinizin en derin ihtiyaçlarına yanıt veren sevgiyi anlatıyor, değil mi? Umarım, ufukta bir ışık parıltısı görüyorsunuzdur. Tanrı’ya doğru yolunuzda ilerledikçe Kutsal Kitap’ta adı geçen ışığın yolunuzu aydınlattığını göreceksiniz.
“Sözün adımlarım için çıra, yolum için ışıktır.” (Mezmur 119:105, Eski Antlaşma)
Teolojik açıdan ve günlük yaşantınızda İslam’da Tanrı’nın bilinemez olduğunun farkında olduğunuzdan eminim. Dini inançlarına sadık Müslüman doktrinindeki mukhalafa (fark) ve tanzih’i (çıkarma ve dünyanın ötesindelik) biliyorsanız bunu zaten anlıyorsunuzdur. Bu da, Tanrı’nın özünün insan için anlaşılabilir olmadığını ve Kur’an’da Tanrı’ya atfedilen nitelik ve özelliklerin eylemleri ve yaptıklarının betimlenmesi olduğunu ima eder. Genel olarak Müslümanlar bunun farkında olmayabilir ama İslam öğretişinin yansıması budur.
Tanrı’yı bundan çok daha yakın bir şekilde tanımak istediğinize inanıyorum. Arzum ve duam yaşamınızda Tanrı’nın bereketi ve lütfunun olmasıdır.